İstanbul'un ilk derbisi : Bamyacılar ve Lahanacılar
Bamyacılar ve Lahanacılar arasındaki rekabetin tarihi ve kökeni.
Onlarca örneğe rağmen Türkiye’nin en ilgi çeken derbisinin Galatasaray-Fenerbahçe derbisi olması bir gerçek ise, az bilinen bir gerçekte bu rekabetin bu topraklardaki ilk derbi olmamasıdır. Ekende yok, biçende yok, yiyende ortak Osmanlı’daki Bamyacılar ve Lahanacılar rekabeti başta kulağa bir yemek menüsü gibi gelse de, aslında işin aslı başka.Gelelim bu rekabetin ne olduğuna ve kökenlerine.
Rivayet odur ki, Çelebi Mehmet tahta geçişinin ardından Amasya’ya çekilerek 200 süvariyi talime alır. Bu süvarilerin bir kısmına kendisi, bir kısmına ise oğlu Murad talim yaptırdığı için, kısa sürede rakip olan bu iki takım bir isme ihtiyaç duyarlar. Amasya’nın bamyası meşhur olduğu için Mehmed’in takımına Bamyacılar, Merzifon’un da lahanası meşhur olduğu için Murad’ın takımına Lahanacılar adı verilir. Lahanacıların üniforması ‘yeşil’ renginden oluşurken, Bamyacılar ise ‘kırmızı’ renkli üniforma ile temsil edilmektedir.Bu iki takım saray bahçesinde ve bazen de halka açık meydanlarda cirit dışında güreş, okçuluk, mızrak, top ve labut atma gibi yarışlara da girişir. Bu yarışların asıl amacı savaşlara hazırlık olduğu için de, çoğu müsabaka ölümle sonuçlanır.
Sporu siyasi rantı için istediği gibi eğip bükmekte bir sakınca görmeyen Erdoğan’ın, çok övündüğü ecdadı arasından da kimi zaman fanatik padişahlar çıkmaktadır.Topkapı Sarayı’nın Bab-ı Hümayun Kapısı’ndan sağa inen yol üzerinde, göze çarpan, biri bamya diğeri ise lahana motifleriyle süslü iki dikili taş bu fanatikliğin bir örneğidir. Kaynaklara göre lahana motifleri ile süslü olan anıtı III. Selim, 1790’da süvarilerden birinin 434 adımdan tüfekle bir yumurtayı vurması üzerine diktirmiş, Bamyacılar anıtını ise II. Mahmut, yetiştiği Bamyacılar Ocağı’nın anısına 1811’te yaptırmış.Cumhuriyet’in kuruluşu ile beraber bu rekabet -iyi ki- tarihe gömülmüş.
Spor adına bugün bizlere pazarlanan şey, şaşırtıcı bir biçimde Bamyacılar ve Lahanacılar arasındaki rekabete benzer özellikler taşıyor. Derbilerin bir spor müsabakasından çok savaş meydanını andırması, oğullarına spor kulüpleri satın alan belediye başkanları, stadlarda çalınan mehter marşları, vurup,kırıp, parçalamak pahasına o maçı kazanması gerektiğine inanan ve taraftarlarca böyle motive edilen sporcular…
Onca kirliliğin arasında güzel olan bir şey var elbette; o da sporun içerisindeki “oyun” faktörü ve bunun eşitlikçi,insandan yana bir düzende hakkının verileceği gerçeği.