Kaç çeşit sol var?

Yazarımız Kurtuluş Kılçer, Türkiye solunun CHP ve HDP'ye yedeklenmesini eleştirerek, çıkış yolunun nasıl olması gerektiğini yazdı.

Göreceli bir sorudur bu soru. Ekseni nereden çektiğinizle ilgili. CHP’yi ya da HDP’yi AKP’ye bakarak sol sayabilirsiniz.

Eğer ekseni düzen olarak belirlemişseniz CHP ve HDP düzen karşıtı güçler sınıfına giremez, o açıdan sol olarak tanımlamak ta zorlanırsınız.

Tek başına ekseni AKP’ye muhalefet olarak belirlerseniz örneğin, liberalleri de bugün soldan saymak gibi bir garabete düşersiniz.

Ancak mesele daha derin ve yapısal. Tam da bu yüzden sol tanımı yerli yerine oturtulmak zorundadır.

Meselenin bam telinin herkes tarafından net ve somut olarak görülmesi gerek. Gerçek sol, eğer ayakları üzerine kalkacaksa, kimsenin gölgesinde, eteğinde, destekçiliğinde, egemenliğinde gelişemeyeceğini bilmeli. İster CHP, ister HDP olsun. Bugün sosyalizmin bağımsız siyasal bir odak haline dönüşmesi mücadelesi verilmelidir ve bu konuda – tabir-i caizse- “bencil” bir davranış içine girilmesi gerekiyor.

Türkiye sosyalist hareketinin kimseye borcu yok. Türkiye sosyalist hareketinin kimsenin ekmek teknesine su taşımak zorunluluğu da… Sanırım, Ortadoğu’nun mazlum kültürel yapısı, Türkiye solunun bilimsel ve maddi duruşunu da etkiliyor. Devrimcilik adına CHP’ye güç verilip, devrimcilik adına HDP’ye kan taşıyıp Türkiye solunun ahval ve şeraiti hakkında umutsuzluk üretmek böylesi bir arabesk kültürün Türkiye solunu etkisi altına almasıyla ilgili…

Buradan çıkış yok. Aynı zamanda umutsuz olma hakkımız da yok.

Geçmiş yıllarda Türkiye solunu tarif ederken, siyasal bir eksen üzerinden, ulusal sol, liberal sol ve sosyalist sol ayrımlarını net olarak ortaya koymuştuk. Bugün gelinen durumda bu tariflerin yeniden yazılmaya muhtaç olduğu çok açık.

12 Eylül 1980 darbesi sonrası yeniden şekillenen Türkiye sosyalist hareketinin önemli ağırlık noktalarından birisi olan, birlik süreçleriyle ortaya çıkan ve sonrasında liberal solun mutlak egemenliği altında siyasal bir kimlik bulan ÖDP süreci değinmemiz gereken ilk olgu. Bugün ÖDP, örgütsel varlığı bir tarafa politik olarak yoktur. Dünden bugüne Dev-Yol hareketinin ağır ağır çözülüşünün somut örneği olarak ÖDP’yi tarif etmek bir suçlama, eleştiri ya da polemik olarak değil, somut ve açık bir gerçeklik olarak herkes tarafından okunmalıdır. Bir dönemin kapandığı resmi olarak tarif edilmelidir. Burada iki noktanın açılması gerekiyor: Birincisi; Haziran Hareketi’nin de kuruluşu bu duruma çare olmamıştır. Haziran Hareketi içinde kendi kimliğini, örgütsel güçsüzlüğünü, politik çıkışsızlığını ve ideolojik yalpalamasını saklayan; etkisizliğin kılıfı haline gelen bir örtü altında ortaya çıkan bir duruşun tespit edilmesi gerekmektedir. Ancak bundan daha önemlisi dün “liberal solun” temsilcisi ÖDP’nin bugün politik olarak çözülüşü ile birlikte liberalizmin solun örgütsel omuzlarına basarak var olması da en azından bugün için son bulmuştur. Artık liberalizm ile sol birbirinden uzaklaşmış, liberalizm Kürt siyasi hareketinin saflarına geçmiş, yaratmış olduğu tahribat ise kötürüm bırakarak bugünkü sonuçlarına ulaşmıştır. Bu tahribatın yaratmış olduğu sonucun herkes tarafından net olarak görülmesi gerekmektedir.

Liberalizm 1990’lı yılların ortalarında ÖDP’nin sırtına çıkarken 2000’li yıllarda ise AKP’nin safına geçtiği de objektif olarak ortaya konmalıdır. Yetmez Ama Evet çizgisi bu durumun en net fotoğrafı olarak karşımızda duruyor. Liberalizm, son kertede emperyalizmin düşünsel odaklarının tezahürüdür ve Türkiye’nin “demokratik dönüşümü” hedefi adıyla yaratmış olduğu algıyla ve bu doğrultuda bugün desteklediği ılımlı İslamcılığın ne menem bir şey olduğunun ortaya çıkmasıyla büyük bir suça ortak olmuştur.

Liberalizm yok olmayacaktır. Türkiye soluna musallat olmaması için mücadeleden asla taviz verilmemelidir. Ancak “AKP diktasına, baskısına, gericiliğine, faşizmine” karşı liberalleri sol safta sayan Marksist bazı unsurların cümle aralarında liberalizmi meşrulaştıran girişimlerine karşı da uyanık olunmalıdır. Artık liberalizm sol saflardan temizlenmelidir. Kim ki bu konuda liberalizmi faşizme karşı demokratik güçlerin bir bileşeni olarak görme eğilimine girerse bilin ki devrimci bir duruşun değil çaresizliğin teorisini yapma peşindedir. Liberal virüs bir kere girmeye görsün… Ancak sol ne çaresiz ne de çıkışsızdır.

Liberalizm bugün Kürt siyasi hareketinin saflarında kendini ifade etmektedir. Zaman zaman milliyetçi bir çizgi taşıyan Kürt siyasi hareketini bugün radikal demokrat olarak değerlendirmek de büyük bir hatadır. Bugün adlı adınca Kürt siyasi hareketi eğer bir tanım yapılacaksa siyasi temsiliyet anlamında “liberal demokrat” bir çizgiyi temsil etmektedir. Dün ÖDP ile temsil edilen bugün HDP ile temsil edilmektedir. Kürt sorunu ve savaş gerçeği, ne yazık ki bu gerçeği örtmekte, Türkiye solunun bir çok unsuru Kürt siyasi hareketinin egemenliği altında liberal siyasetin tahakkümüne girmiş bulunmaktadır. Kürt siyasi hareketinin emperyalizmle kurduğu ilişkiden bile rahatsız olmayan Türkiye solunun bir çok unsurunun geleceğinde devrimci bir çıkış yaratması mümkün olmayacaktır. Öyleyse bugün eğer bir tanım yapacaksak “liberal HDP solu” yeni bir kavram olarak kullanılmak durumundadır. Açıktır ki bugün bu tanım ne düzen karşıtı bir çizgiyi ne de anti-emperyalist bir duruşu içermektedir.

Ulusal solun ekseni daha da kaymıştır. Neredeyse AKP iktidarına destek noktasına gelen ulusal solun, 1923 paradigmaları üzerinden siyaseti de son bulmak üzeredir. Neredeyse AKP’nin işgalci dış politikasına destek veren bir çizginin AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejiminde geleceğe miras olarak bırakacağı yeni bir şey olmayacaktır. Artık ülkemiz 1923 cumhuriyetine dönemeyecek şekilde yapısal dönüşümlere tabi kılınmıştır ve ulusal sol “devletli ve kadim” bir geleneğin temsilcisi haline gelmiştir. Sermaye devletinin asker bürokratlarını bünyesinde toplayarak Türkiye’de devrimci bir çıkış ve duruşun temsil edilmesi mümkün değildir. Sınıf uzlaşmacılığına dayanan ulusal solculuk son demlerini yaşamaktadır. Ulusal solculuğun, toplumsal bir siyasal hareket olması bu açıdan mümkün olmayacaktır.

Yıllardır ifade ettiğimiz gibi CHP düzen soludur. Yenikapı ruhunun parçası haline gelmesi, AKP iktidarında bile bu niteliğini sergilemekte çekinmeyen bir gerçekliği bir kez daha ortaya koymuştur. CHP içinde devrimci-demokrat grup olarak adlandırılan siyasi “dinamiklerin” ne toplumsal bir karşılığı bulunuyor ne de ifade ettikleri görüşlerin devrimci bir içeriği. Liberal-milliyetçi bir alaşım olarak karşımızda duran HDP’nin sola açık unsurlarının CHP içindeki yansımasından başka bir şey değildir. Bu açıdan CHP, içinde ulusalcı solculuk ile liberal solculuk kanatlarının bulunduğu şekilsiz bir düzen solu olarak emekçileri uyutmaya devam edecektir.

Sol, anti-emperyalisttir, sermaye karşıtıdır, aydınlanmacıdır, düzen karşıtıdır ve devrimci bir iktidar perspektifine sahiptir. Bu ilkeler ile arasına mesafe koyanların solculukları tartışmalıdır.

Bugün yapılması gereken, solun kendi sağını solunu temizlemesidir. Bu temizlik bir yandan ideolojik bir mücadele iken diğer yandan solun örgütsel bir varlık olarak güç kazanmasıyla mümkündür.

“HDP solu” ve “CHP solu”nun kapladığı ve sol olarak “lanse edilen” bir alanda gerçek solun şekillenmesi için bugün AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejiminde yeni bir derleniş, kuruluş ve konumlanış gerekmektedir.

CHP’nin Taksim mitingine giderek, HDP’nin kuyruğuna takılarak gerçek sol ayağa kalkamayacaktır. Solun seslenme alanları ile düzen solunun eteklerine tutunma arasındaki fark bir kez daha düşünülmelidir.

“Sosyalist sol”, kendi bağımsız hattını oluşturarak, bağımsız bir siyasal odak haline gelerek, kendi örgütsel varlığını adım adım örerek ve bunlardan en önemlisi işçi sınıfı içinde kök salarak ortaya çıkacaktır.

CHP ve HDP ile temsil edilen düzen solu ve sosyalist sol… Bugünkü fotoğraf budur.

Ara akımlar, ana akımların yarattığı türbülanslardan başka bir şey değildir.