Kıbrıs sorununun nihai sonuca ulaştırılması için yapılan müzakerelerin iyimser geleceği hakkında yapılan açıklamalar son bir aydır medyada sürekli yer buluyor. AB, ABD, ve İngiltere merkezli temaslar göze çarparken, bunların sonuncusu yarın gerçekleşecek. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon çözüm sürecinin iki tarafı olan Güney Kıbrıs lideri Nikos Anastasiadis ve KKTC lideri Mustafa Akıncı’yla Davos’ta görüşecek. Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda, özellikle Mustafa Akıncı’nın başkanlığa gelmesinden sonra, müzakere süreci ivme kazandı. İki taraftan da olumlu mesajlar verilmeye devam ediliyor.
Anlaşma zemininin neresindeyiz?
Yerleşik bir sonuca ulaşmak için yapılan görüşmelerin görünürde üç tarafı var; Yunanistan, Türkiye ve İngiltere. Yunanistan’ın verili ekonomik problemleri ve AB ile olan dertleri başından aşkınken çözüm konusunda kilit bir rol oynaması için elinin kolunun bağlı olduğunu söylemek mümkün. İngiltere ve Türkiye tarafından ise çözüme yakınlaşıldığı konusunda demeçler veriliyor. İngiliz Dış İşleri Bakanı Philip Hammond’ın çözüm konusunda iyimser olduğunu söylemesi, gerekirse İngiltere’nin Ada’da çözüm sonrasında bir rol oynamayabileceğini hatta bundan mutluluk duyacaklarını belirtmesi problemin çözümü için “Ada’daki iki İngiliz üssünden vazgeçebilecek mi?” sorusunun bir yanıtı olabilir.
İki gün önce İngiltere’de, Türkiye Başbakanı Davutoğlu ile İngiliz mevkidaşı Cameron bir görüşme gerçekleştirdi. Yaklaşık bir saat süren görüşmenin konularından biri de illa ki Kıbrıs’tı. İngiltere’nin Kıbrıs’ın geleceği konusunda NATO kampını temsil edeceği ve Batı’nın gözü kulağı olacağı aşikâr. Türkiye’nin bu konuda neden istekli olması gerektiğini Davutoğlu’nun kendisinden duyduk: “Kıbrıs’ta bir yıl içinde bir çözüm olursa, Türkiye-AB ilişkileri yeni bir evreye girebilir.” Uluslararası alanda Suriye meselesi, Kürt sorununda çatışmacı politikalarının dışarıdaki yansımaları ve Rusya’yla yaşadığı uçak krizinin yarattığı negatif etkiyi Türkiye, Kıbrıs’ta atacağı olumlu adımlarla telafi etmeye çalışabilir.
Kıbrıs neden önemli?
Talat-Hristofyas müzakeresinin hüsranla sonuçlanmasından ya da başka bir deyişle tıkanıp kalmasından sonra bugün neden yine çözüme odaklanıldı? Tarihi biraz geriye sarıp yaşananları incelemekte yarar var.
2012-2013 Kıbrıs bankacılık krizinden sonra Ada’nın ekonomisindeki Rus etkisinin kademeli olarak düşürülme süreci başladı. Kıyı bankacılığında Rusların gözdesi olan Kıbrıs, Ortadoğu’daki enerji havzalarının siyasi ve askeri krizlerin neticesinde ateş hattına dönüşmesiyle, özellikle enerji konusunda değerlendirilebilecek bir konuma geldi. Ekonomik dar boğaz Kıbrıs’ı emperyalizmin istediği gibi yoğurabileceği bir hamur haline getirdi. Daha iyi anlaşılması için İsrail’in görünmeyen taraf olarak oynadığı role odaklanmakta fayda var.
Kıbrıs açıklarında İsrail’in gaz aramaları, İsrail-Yunanistan ilişkilerinin Syriza’nın iktidara gelişinden sonra daha olumlu bir noktaya gelmesi, AKP iktidarının İsrail’le yeni bir diyalog sürecine girmesi ve son olarak Güney Kıbrıs’taki iktidar partisinin (Demokratik Seferberlik Partisi) genel başkanı Averof Neofitu’nun Kıbrıs-İsrail-Yunanistan meclislerinde yapılacak toplantıları ve eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Kıbrıs’a yapacağı ziyareti sevindirici gelişmeler olarak gördüğünü söylemesi…
Rusya’nın Suriye ve Ukrayna’daki karşı hamleleri sonrası aslında Batı, Rusya’ya olan gaz bağımlılığını azaltma peşinde. AB Enerji Komiseri Maroş Şefçoviç daha iki gün önce “Güney Gaz Koridoru” projesinin hızlandırılması için planların mevcut olduğunu dile getirdi ve Doğu Akdeniz’deki rezerv bölgesine dikkat çekti. Şefçoviç bu enerji projesi için iyimser olmanın gerekçesini de Kıbrıs’ın Mısır, İsrail ve Ürdün ile iyi ilişkileri olması şeklinde açıkladı. Anlaşılıyor ki Kıbrıs Batı’nın yeni enerji koridoru için merkezi önemde. NATO birleşik, güvenli ve enerji pazarında merkezi bir Kıbrıs istiyor. O yüzden müzakere sürecinin istedikleri gibi ilerleyip sonlanmasını talep ediyorlar.
Çözüm mümkün mü?
Kıbrıs sorununun çözümünde gerçekten de cevaplanması gereken sorular mevcut. Ada’daki İngiliz üsleri ne olacak? Türkiye’nin garantörlük rolü devam edecek mi? Ve Türk ordusu Ada’dan çıkacak mı? Beş gün önce Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes çözümü “Ada’nın iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyonla yeniden birleşmesi” olarak tanımladı. Bu konuda çok değişik bir şeyle karşılaşılmayacağı kesin gibi. Ancak daha önemlisi, esas soru Kıbrıs’ın güvenliğini kimin sağlayacağı ya da başka bir deyişle Güney Gaz Koridoru’nu kimin koruyacağı. Ada’daki üslerini kapatma sinyali veren İngiltere mi? Uluslararası politikada meşruiyet zemini arayan, Katar ve Somali’de yeni üsler açacak olan Türkiye mi? Suriyeli mülteci krizlerinden sonra yetki ve gücü AB tarafından artırılan Frontex mi? Yoksa eskiden Ortadoğu’da her çatışmanın tarafı olan, son zamanlarda diplomatik anlaşmalarla bölgedeki hegemonyasını genişleten İsrail mi? Tüm bu soruların yanıtları, bölgede işçi sınıfının örgütlü gücü siyasete müdahale etmedikçe, emperyalizmin Akdeniz’deki emelleri çerçevesinde şekillenecek.
Bu haber en son değiştirildi 20 Ocak 2016 15:21 15:21
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetinin davasında abla Selma Ateş’e saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt,…
Ali Yerlikaya bakanlığının bütçe görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Muhalefet milletvekilleri kadın cinayetleri ve KADES uygulamasına…
AKP’li İzmir Menemen Belediyesi’nin 2023’te bir ay içinde 40’a yakın konser ve etkinlik yaptığı ortaya…
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…