Bir 29 Ekim yazısı: Yeni bir Cumhuriyet için ayağa kalk!
Gazetemiz yazarı Kurtuluş Kılçer Türkiye Cumhuriyeti'nin 93. kuruluş yıldönümünde Cumhuriyet'in durumu ve geleceği hakkında yazdı.
Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komitesi üyesi Kurtuluş Kılçer, 29 Ekim ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
ABC Gazetesi’nde çıkan yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.
Bir 29 Ekim yazısı: Yeni bir Cumhuriyet için ayağa kalk!
Kurtuluş Kılçer
Tartışılabilir, ancak gayemiz bilimsel ve analitik bir tespit sorunsalı olarak “kaçıncı Cumhuriyet”meselesini tartışmak değildir. Gayet siyasi bir çerçeveden yaklaşarak Üçüncü Cumhuriyet kavramı, bugün içinde bulunduğumuz gerçeklikte yeni bir Cumhuriyet mücadelesini hedeflemek gerektiğine işaret etmek için kullanılmıştır.
1923 yılında kurulan Cumhuriyet, tarihsel olarak ilerici bir adımdı ve bunu, Birinci Cumhuriyet olarak kodlamakta sakınca yok.
Sonra, “yetmez ama evet”le gerçek yüzlerini gördüğümüz liberal zevatın, 1923 Cumhuriyet’ine ithamla geliştirdikleri “yanlış Cumhuriyet” söylemi üzerinden İkinci Cumhuriyet kavramını ortaya attıklarını biliyoruz. O zaman da söylendi, bugün de söylemenin tam yeridir: Bunlar numaracı Cumhuriyetçiydi. Büyük bir numara oynadılar ve Birinci Cumhuriyet düşmanlığı üzerinden ülkemizde AKP eliyle girişilen karşı-devrim sürecine payanda oldular, bu sürecin ideologları olarak rol oynadılar.
***
Aslında Birinci Cumhuriyet düşmanlığı üzerinden, cumhuriyet değerlerini karşılarına aldılar; daha demokratik bir Türkiye, daha ileri bir demokrasi, daha Avrupai bir Türkiye yerine Cumhuriyet’in yerine daha gerici bir rejimin inşasına hizmet ettiler. Gerici, Osmanlıcı, saltanat heveslisi, baskıcı, mezhepçi bir rejime…
93 yıllık yani neredeyse üzerinden bir asır geçen 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yıldönümünde Cumhuriyet fikri yeniden tartışılmalıdır. Bu tartışmayı geçmişe bakarak mı yoksa geleceğe bakarak mı yapacağımız işin bam telini oluşturmaktadır.
***
Cumhuriyet, içten içe kemirilerek bitirildi. 1950 sonrası NATO’ya üyelik ile başlamış, anti-komünist bir devlet yapılanması ile ülkemizin bütün ilerici birikiminin tasfiyesi hedeflenmiş, gericilik iki kutuplu dünya sisteminde emperyalist kampın stratejisi doğrultusunda ülkemizde de desteklenmiş, toplumsal doku 12 Eylül faşist askeri darbesiyle gericiliğin müdahalesine açılmış ve 1990’lı yılların ortalarından itibaren Cumhuriyet yarattığı bütün değerlere düşman gericilik tarafından teslim alınmaya çalışılmıştır. 2000’li yılların başında AKP’nin iktidar olması hem böylesi bir siyasal sürecin ürünü hem de emperyalist sistemin Ortadoğu politikalarının paralel gelişimi olarak görülmelidir.
***
Bu süreç aynı zamanda siyasal ve toplumsal dirençlerin de ortaya çıktığı bir mücadele dönemi olarak da okunmalıdır. Gerek sermaye devleti içinde yaşanan gerilimler – 28 Şubat süreci örneğin- gerekse toplumsal alanda ortaya çıkan tepkiler – Cumhuriyet mitingleri, Haziran Direnişi gibi- bu gericileşme adımlarına ve Birinci Cumhuriyet’in yıkılmasına dönük dirençler olarak siyasal ve toplumsal tarihimize büyük çentikler atmıştır. Ülkemizin kolay kolay gerici yeni bir rejime kolayca adapte olamayacağı ortaya çıkmış ya da başka bir deyişle ülkemizin ilerici birikimini ifade eden bu “toplumsal direnç çentikleri” ülkemizin toplumsal mücadeleler tarihinde büyük izler bırakmıştır.
Bu izler üzerinden yolumuzu bulacağız.
Yaşadığımız bu geçiş dönemi başka deyişle Birinci Cumhuriyet’in yıkılışı ve gerici İkinci Cumhuriyet rejiminin inşası süreci, güncel bir bakışla ele alınamaz. “Artık bu ülkede yaşanılmaz” psikolojisini üreten küçük burjuva tepkiselliğinin dar güncel bakışından daha ileri bir bakış ancak süreci anlamaya ve dirençli kılmaya yetebilir. Birinci Cumhuriyet daha zor koşullarda kuruldu, bu asla unutulmamalı. Parçalanmış bir devlet, işgal edilmiş Anadolu, Padişah iktidarda, halk yoksul, Hilafetçilik ya da İslamcılık etkili bir siyasal çerçeve iken Cumhuriyet’in kurulabilme başarısını altını çizerek not etmek gerek. 1923 Cumhuriyeti’nin tarihsel olarak ilericiliği tam da buradan gelir ve aynı zamanda bugün bizim açımızdan büyük dersler barındırır. Ve soruyu şu şekilde sormamız bugünkü tabloya bakarken yolumuzu aydınlatması açısından elzemdir: Türkiye’nin ilerici birikiminin, 1923 koşullarında, bugünkünden daha güçlü olduğunu varsayabilir miyiz?
***
Başkanlık rejiminin tartışıldığı ve 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 93. yıldönümünde bugünkü koşullara bakarak, yani AKP’nin iktidar gücüne, gericileşmeye, Ortadoğu’daki gelişmelere, Meclis aritmetiğine vs. bakarak, karamsarlık üretme zamanı değildir. Yakınmak, söylenmek, usanmak, yorulmak, karamsarlığa kapılmak bu lanet düzenin devamından başka bir anlama gelmeyecektir çünkü.
***
İkinci Cumhuriyet’in her alanda kurduğu baskıya karşı ayağa kalkılmalıdır. Ülkemizin, yaşamımızın ve geleceğimizin daha fazla karartılmaması için… 93 yıl sonra bir Cumhuriyet yıldönümünde yapılması gereken 93 yıl önce yapılanların önce iradesini göstermekle işe başlanmalıdır.
Ama 93 yıl önce kurulan Cumhuriyet’in kuruluş sürecinin benzerinin nesnel olarak yeniden yaşanamayacağını bilerek. 93 yıl önceki paradigmaların geleceğe taşınması da yeni bir mücadele hattının oluşturulmasıyla ilgilidir. Tam da bu nedenle bugün İkinci Cumhuriyet rejiminde, “sadece” geçmiş değerlerin korunmasına yönelik gösterilecek dirençlerle değil, geçmişe duyulan nostaljiyi gündeme getirerek değil, aynı zamanda yeni bir şiar, hedef, talep ve misyon oluşturarak geleceğimizi kurabiliriz. Buradan kimse Cumhuriyet kazanımlarına yönelik bir değersizleştirme gibi bir sonuç çıkarmamalı; söylenmek istenen, gelecek tasavvurunu toplumu önüne siyasal olarak koymadan başarı şansının olamayacağıdır. Zira, aynı şekilde, Cumhuriyet kazanımları, yeni bir tasavvurla geleceğe taşınabilir.
***
Öyleyse, yeni bir Cumhuriyet, Üçüncü Cumhuriyet için kollar sıvanmalıdır. Geçmişe değil geleceğe bakacağız. 2023 vizyonu, 2071 hedefi diye hamaset yapan bu gerici kesime karşı Üçüncü Cumhuriyet kavgası bayrak haline getirilmelidir. Bu cumhuriyet, laik olacak, bağımsızlıkçı olacak, halkçı olacak, emekten yana olacak, eşitlikçi olacak, özgürlükçü olacak! Çünkü bu değerlerin dışındaki her türlü olgunun ve niteliğin, aslında kendi zıddını ifade ettiği için bugünkü rejimden başkasına yol açamayacağı bilinmelidir. Emperyalist-kapitalist sistemin yaratmış olduğu İkinci Cumhuriyet rejimi, AKP rejimi, gerici rejim – ne dersek diyelim- karşısına yeni değerler ve nitelikler ortaya konmak zorundadır. Örneğin İkinci Cumhuriyet rejiminden sermaye sınıfının rahatsız olduğunu düşünmek bugün için mümkün değildir. Tersine, sermaye sınıfı, bu gerici rejimden en fazla nemalanan sınıf olarak, Cumhuriyet tartışmalarında gerici cephenin saflarında sayılmalıdır.
Yeni bir cumhuriyetin değerleri ise, emekçilerin laik cumhuriyetinden başka bir şey değildir.
29 Ekim 1923 yılında kurulan Cumhuriyet, 6 Kasım 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’ne çok şey borçludur. 1991 yılında Sovyetlerin çözülüşünden 10 yıl sonra 1923 Cumhuriyeti’nin de adım adım yıkıldığı sürecin başlaması tesadüf değildir. Ortadoğu’da bugün ortaya çıkan savaş ve yıkım tablosu da buraya eklendiğinde, ülkemizin nasıl bir kurtuluş reçetesine sahip olması gerektiği bir kez daha ortaya çıkmış olur.
Bize yeni “Ekimler” gerek. Ekim Devrimi’nin ve 29 Ekim’in yıl dönümünde “Yeni bir Cumhuriyet” için kollar sıvanmalıdır.