Mağdur değil darbenin çocuğusunuz!

28 Şubat süreci üzerinden 19 yıl geçti. Sanki ülkemiz 19 yıldır “28 Şubatçılar tarafından” yönetiliyormuş, 19 yıldır Müslümanlara baskı ve zulüm varmış gibi bir siyasal propagandaya tabi tutuluyor Türkiye.

28 Şubat süreci üzerinden 19 yıl geçti. Sanki ülkemiz 19 yıldır “28 Şubatçılar tarafından” yönetiliyormuş, 19 yıldır Müslümanlara baskı ve zulüm varmış gibi bir siyasal propagandaya tabi tutuluyor Türkiye.

Yalan!

Çünkü bu 19 yılın son 14 yılında AKP iktidarda.

Erbakan-Çiller hükümetine karşı sermaye düzeni içerisinde, sermaye devletinin önemli kurumlarından birisi olan askerlerin öne çıktığı bir müdahalenin adı 28 Şubat süreci. 1997 yılında toplanan MGK’nin toplanma tarihiyle anılan burjuva siyasi kriz, AKP tarafından mağduriyet ve kendilerine yönelik bir “darbe” olarak sunuluyor.

Yalan!

Çünkü bu müdahalenin bir tarafı da Erbakan’ın partisi idi ve bu partinin nasıl parçalandığını unutmamız isteniyor. Dönemin Hürriyet gazetesinin manşetinde Erdoğan röportajlarının tam sayfa yayınlandığı günler çoktan unutturuldu tabii… Erbakan’ın partisinin içinden bizzat Erdoğan-Gül ekibi yani AKP çıkmıştır ve tam da bu yüzden AKP 28 Şubat sürecinin doğrudan bir sonucudur.

28 Şubat süreci, askerin müdahalesi ile rayından çıktığı düşünülen rejimin balans ayarı olarak sunuldu. Ancak askerin kafasındaki rejim çoktan rayından çıkmıştı. Raydan çıkaran yine askerden başkası değildi. Tarih ise 12 Eylül 1980’i gösteriyordu.

Balans ayarının özünde ise emperyalist dünya siyasetine uyumsuzluk gösteren Erbakan’ın tutumu ve geleneksel devlet bakışının dışındaki uygulamalar vardı. G-7 karşısında D-7 ya da Kaddafi’nin ayağına gitmek gibi emperyalist-kapitalist dünya sisteminin onayı olmayan adımların hatırlanması yeter. Bu açıdan 28 Şubat sürecini, büyük güçlerin onayı olarak okumak çok yanlış değildir.

Tıpkı Ecevit’e yapılanlar gibi. Ecevit yaşarken öldü diye yayınlar yapan, Kemal Derviş kamasıyla Türkiye siyasetine yön vermek isteyen emperyalizm ve içerideki işbirlikçileri, Irak’a müdahale için Ecevit’ten kurtulmak gerektiğini düşünmüşlerdi. Düğmeye basmakta tereddüt etmediler:

Ortaya AKP çıkmıştı.

Ancak her nedense bugün 28 Şubat süreci vesilesiyle mangalda kül bırakmayan AKP, kendisini ve iktidarını borçlu olduğu müdahaleyi yani Ecevit’in iktidardan düşürülmesine neden olan süreci hatırlatmak bile istemiyor. İkiyüzlülük buradadır.

Büyük Ortadoğu Projesi ile “ılımlı” yani uyumlu İslam projesinin nerede pişirildiği herkes için açık. Erdoğan-Gül ekibine yol verenlerin kimler olduğu da…

Öyleyse şu soruyu sormak zorundayız: Neden AKP, 28 Şubat sürecini bu kadar çok kafaya takıyor? AKP’nin diğer düzen partilerinden önemli farklarından birisi yeni dünya düzenini kavramış olması ve “yeni dünya düzeninde” “Yeni Türkiye”yi kuracak özne iddiasıyla ortaya çıkması. Ve aynı zamanda bütün bu gerici ve emperyalist dünya sistemi ile uyumlu karşı-devrimci dönüşümü yapabilmek için “kutuplaştırıcı” bir siyaset tarzını gündeme getirdi. Hep böyle oldu… Statüko, vesayet, paralel ve bugün dış güçler tarafından kuşatılmış Türkiye retoriği…

Nasıl her ulus, kendini tanımlarken, kapitalizm yasalarını değil de, tarihte kökler ararsa, AKP’de bu kutuplaştırıcı siyasetinin köklerini 28 Şubat mağduriyetinde aramaktadır.

Hikaye!

Çünkü AKP’nin kuruluşu ve iktidar süreci, darbelere de yol veren emperyalizmin küresel çıkarlarıyla birebir uyumludur. Darbenin nedeni neyse, AKP’nin nedeni de odur. Bu açıdan AKP, darbelerle kardeştir.

Ancak hepsinden önemlisi ise şudur: AKP, 12 Eylül askeri darbesinin doğrudan sonucu, 28 Şubat sürecinin ise gayri-meşru çocuğudur.

12 Eylül askeri darbesi, faşist bir darbe olarak solu ezmek üzere kurgulanmıştır. Solun ortadan kaldırılması için yapılan 12 Eylül’ün ideolojik ve örgütsel siyasal-toplumsal tabanı ise Türk-İslam sentezi adıyla gericilik olmuştur. Kenan Evren’in mitinglerde ayet okuması gibi basit örnekler vermeyeceğiz, Türkiye bizzat gerici siyasetin kollandığı, korunduğu, geliştirildiği ve önünün açıldığı bir süreci 12 Eylül askeri darbesiyle hayata geçirmiştir. Bu sürecin solu ezdiği, gericiliği ise toplumsal olarak büyüttüğü bir tabloyu doğurduğu buz gibi ortadadır. Bu açıdan AKP işte böylesi bir siyasal-toplumsal zeminin üzerinden ortaya çıkmıştır. Kimse darbelerden mağduriyet anlatmasın, bugün ülkemizde laiklik elden gitmiş ve AKP iktidara gelmişse bunun en büyük suçlusu darbeci 12 Eylül zihniyeti ve uygulamalarıdır.

Türk sağı büyük bir pragmatist harekettir. Dün Filistin davasına sahip çıkarken bugün İsrail için Suriye’nin parçalanmasının bizzat aktörü olmuştur. İsrail ile kurulan ortaklık ise cabası.

Türk sağı ilkesizliktir. Dün “milli görüş” derken bugün ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki bütün kumpaslarının bizzat içindedir. Bir de utanmadan, Erbakan güzellemeleri, Erdoğan’ın askerlere karşı koyduğu postalar anlatılmaktadır. Mesele askerlere konan posta değil, ABD, Alman askerlerinin postalıdır.

Bugün de 28 Şubat vesilesiyle gürültü yapıyorlar.

Hadi ordan!

Çünkü çıkardıkları gürültü, Suriye’de tırlarla taşıdıkları cihatçıların sıktığı kurşunun sesini, Ege kıyısına vuran Suriyeli göçmen cesetlerinin çığlığını, Soma ve Ermenek’te toprak altında kalan madencilerin haykırışlarını, Suruç’ta, Ankara’da patlayan bombaların ve yaşamının yitiren insanların sesini, Artvin halkının sloganlarını, Cizre ve Sur’da göç eden halkın sessizliğini boğmak içindir.

28 Şubat’ta mağdur olmuşlar! Kabataş yalanı, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Hrant Dink, Soma ve Ermenek, Dilek Doğan, Reyhanlı, Güneydoğu’da ölen asker ve polislerin ailesi, hızlı tren kazaları, Türkan Saylan, haksız ve hukuksuz tutuklananlar, Suruç, Diyarbakır, Ankara Garı, Sultanahmet, Ankara Merasim, savaş kapıda…

Liste uzun…

Mağdur olan Türkiye sensin!

AKP’nin yüzünden!

Çünkü AKP zalimin zulmünü babadan oğula devam ettirmektedir.

Çünkü AKP darbelerin çocuğudur!