MEB'den bir 'açılım' daha: Öğrencilere adab-ı muaşeret, öğretmenlere İskender Pala'nın rahle-i tedrisi
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü yeni eğitim öğretim yılında İstanbul'daki öğrencilere adab-ı muaşeret dersi verileceğinden bahsetti.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci yeni öğretim dönemi ile ilgili projelerini anlattı.
Yeni neslin adab-ı muaşeret kurallarından yoksun olduğundan dem vuran Yelkenci, bu konuda atacakları adımları sıralarken meseleyi sadece köylerden kente olan göç ve bunun büyük aileleri ortadan kaldırması ile açıklaması dikkatleri çekti. Değerlerin kaybedildiğinden bahseden Milli Eğitim Müdürü’nün AKP iktidarı döneminde eğitimdeki gericileşmeyi görmezden geldiği ve bunu gündem yapmadığı görüldü. Bununla birlikte Yelkenci’nin yaptığı bu vurguların “yurttaşlık bilgisi” dersinin yerini bazı geleneksel kuralların alacağına dair de bir belirteç olarak görülmesi de mümkün.
Açıklamalarının devamında emekçi çocuklarının nasıl sömürüleceğini süslü laflarla anlatan Faruk Yelkenci, meslek liselerine verilecek yeni şekil aracılığıyla ucuz emek gücünün sömürüsünün meslek liseleri düzeyine inmesini çok normal bir olguymuş gibi anlatması da durumun vehametini gösteriyor.
Yelkenci’nin ifade ettiği başlıklardan biri de İstanbul’daki eğitimcilerin çeşitli uzmanlık alanlarından “duayen” olduğu iddia edilen kişilerden bilim, dil, müzik ve edebiyat alanlarında akademik eğitime tabi tutulması. Burada da örnek olarak, eğitimcilerin Divan Edebiyatı konusunda AKP’li İslâmcı yazar İskender Pala’nın öğretmenlere ders vereceğinden bahsediliyor.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci’nin konu ile ilgili Sabah gazetesine yaptığı açıklamalar şu şekilde:
Zarif nesil geliyor!
“1980’den sonra yoğun göçle birlikte Türkiye’de özellikle de İstanbul’da büyük bir sosyal hareketlilik oldu. Köyden İstanbul’a gelen köydeki kültürünü getiremedi. Şehir kültürü de İstanbul’da kalmadı. Modern yaşama bağlı olarak aile de küçüldü. Birbirinden beslenen insanlar yok, büyük aile kayboldu. Büyük aile olmayınca birçok değer, kültür unsuru bir sonraki nesle taşınamadı. Bunlardan en önemlisi adab-ı muaşeret dediğimiz yazılı olmayan asırlardır biriktirilerek nesilden nesile taşınan değerlerimiz, görgü kurallarımız. Artık aileden ya da herhangi bir yerden bu adab-ı muaşeret kuralları öğrenilemediği için bunun eğitim yoluyla verilmesi gerekir. Kaybetmek üzere olduğumuz bir değerimiz. En azından gündeme getirelim ki farkındalık olsun.”
Ders değil beyin fırtınası
“Bu bir ders olarak değil, sosyal öğrenme yoluyla olmalı. Ancak bu şekilde kalıcı olabilir. Öğretmenlerimiz bu konuları gündeme getirecekler. Okulda iklim oluşturacaklar. Çocuklarımızla tartıştıracaklar. Örneğin “Sizce seyahat ya da oyun ve eğlence adabıyla ilgili nelere dikkat etmek gerekir?” diye soracaklar. Sınıfta bir beyin fırtınası ortamı oluşacak. Daha sonra öğrencilerin o konuyla ilgili kurallar keşfetmesi sağlanacak. Yeni bir konuysa öğrenciler hiç konuşulmamış şeyleri keşfedecekler. Yeni şeyler keşfetmeye başladıkça çocuklar bunu daha çok önemseyecek. Sohbet ya da sofra adabı gibi öteden beri gelen konular var ama bir de yeni alanlar var. Teknolojiyi kullanma adabı, trafik adabı bunlardan ikisi. Adab-ı muaşerete ait genel kurallara sahipseniz özel kuralları oluşturabiliyorsunuz. Yani bu yeni alanlara yönelik ilkeleri toplum olarak bizim üretmemiz gerekiyor.”
Sektöre insan kaynağı adı altında derin sömürü
“Mesleki eğitimde istenen nicelik ve niteliğin artırılmasındaki en büyük engellerden biri liseden sonra öğrencilerin yeterli istihdamı yakalayamamış olması. Sektörün ihtiyaçlarını yakalamış projeler gerekiyordu. Şu anda ilde yürümekte olan Okul Sanayi İşbirliği İstanbul Modeli var. KOSGEB ve İŞ-KUR ortaklığında yürüyor. Bu projenin sonunda da nihai hedefimiz istihdam oranını yüzde 24’lere getirmek.
Sektörle yaptığımız görüşmelerde meslek liselerinin tek alanda eğitim vermesi de gündeme geldi. Örneğin Mücevheratçılar Odası’yla görüşmede “Kuyumculuk meslek lisesinde başka hiçbir bölüm açılmasa, sadece bize kuyumcu yetiştirse. Öğrencimizi de biz seçip alabilmeliyiz” dediler. Yani akademik olarak çok başarılı öğrenci onlara lazım değil. Altın işleyebilecek yeteneklere sahip öğrenci lazım. Bitirdiğinde çocuğun işi hazır zaten.
Mezunlarının istihdamını ciddi oranlarda artıracak tematik meslek liseleri kurulacak. Böylece sektör için tıpkı futbol takımlarında olduğu gibi eleman yetiştirilecek altyapılar oluşturulacak.”
Eğitimcilere İskender Pala’dan “ders”
“Türkiye’de eğitimle ilgili tartışılan iki ana konu var: Müfredat ve öğretmen yetiştirme. Müfredatta kazanımlar artırılsın ya da azaltılsın şeklinde tartışma yapılıyor. Ama asıl sorun bu değil. Müfredatın ruhuyla ilgili bir şeyler yapmamız lazım. Değişik yöntemleri üretebilmeliyiz. Öğrencilik yıllarımızda sınıf öğretmenimiz bizi balık tutmaya götürürdü. Yani öğretmen sınırların dışına çıkabilmeli.
İstanbul Üniversitesi’yle bir protokol yaptık. Türkiye’deki birçok duayeni öğretmenlerin karşısına çıkaracağız ki onlar da farklı ufuklar açabilsin. Örneğin Divan edebiyatında İskender Pala. Öğretmenlerimiz kitaplarını okuyor ama edebiyat nasıl öğretilir noktasında kendisinin düşüncelerini bilmiyor.”