Meslek birliklerini bekleyen tehlike: “AKP”

“Aslında nereyi tehdit etmiyorlar ki?” diye söze başlanabilir. Ancak bir çok kurum açısından mesele “tehdit” boyutunu aştı, dönüşüm aşamasını aştı ve doğrudan “rejimin aynası” haline geldi. RTÜK, TÜBİTAK, YÖK, YSK, Yargı, Ordu gibi geçmişte AKP’ye sorun çıkartan kurumlar tek tek düşürüldüler. Yeni rejimde ikna ya da baskı mekanizmalarının parçası haline getirilen bütün bu kurumların dönüşmesinde... View Article

“Aslında nereyi tehdit etmiyorlar ki?” diye söze başlanabilir. Ancak bir çok kurum açısından mesele “tehdit” boyutunu aştı, dönüşüm aşamasını aştı ve doğrudan “rejimin aynası” haline geldi.

RTÜK, TÜBİTAK, YÖK, YSK, Yargı, Ordu gibi geçmişte AKP’ye sorun çıkartan kurumlar tek tek düşürüldüler. Yeni rejimde ikna ya da baskı mekanizmalarının parçası haline getirilen bütün bu kurumların dönüşmesinde birazcık da “işin doğası” vardı. Popüler biçimiyle ifade etmek gerekirse; bu kurumların “fıtratında” vardı.

Sadece teorik gerekçeleri, akıl yürütmeleri ve soyutmaları bir kenara bırakalım, bu kurumlar sınırları itibariyle güçlerini iktidarlardan almaktaydı ve bütün bu karmaşık iktidar mekanizması “tekleştirildiğinde” zaten düşmeleri an meselesiydi.

Oysa sendika, meslek birlikleri ve dernekler bütün bu kurumlardan farklıdır. Sadece “sivil toplumu” oluşturdukları için değil, zaten böyle bir bakış açısı kendi başına yetersiz, aynı zamanda bütün bu kurumlar toplumsal mücadeleler alanına doğrudan bağlı oldukları için yukarıdaki kurumlardan farklıdır. İster sendika olsun, ister meslek birliği, bütün bu kurumlar çoğunlukla siyasi mücadeleler alanında sınıfsal dengelerin gerektirdiği biçimlerde konumlanış alırlar.

Örnek olsun güçlü bir sınıf hareketinin bulunduğu dönemlerde sendikaların “doğal iktidar karşıtı” haline gelişleri olağandır. Elbette siyasal mücadeleler alanı için yetersizlerdir ve son kertede bütün bu kurumlar kendi üstlendikleri işlevlerin ötesine geçen işler yapmaya başladıkları anda doğal sonlarını hazırlarlar.

Dolayısıyla bugün meslek odalarının, özellikle mimar-mühendis, tabip odaları, aldıkları konum son derece önemlidir ve kaybedilmemedir. Ancak eksiklikleri ve bugüne değin yapamadıklarının sonuçlarıyla birlikte bu önem anılmalıdır. Eksiklikler ve sorunlar öylesine büyük bir hale gelmiştir ki; iktidardaki unsurların odalarda “değişimci” rolünü üstlenmeleri hiç yadırganmıyor. Elbette bu unsurların yalana, bel altı tavırlara başvurdukları çok açık. AKP’li unsurların bırakın değişimci olmasını, meslek bilincine sahip oldukları bile tartışmalı. Ancak bugüne değin meslek odalarını yöneten anlayışın eksiklikleri bel altı saldırılmasının önünü açıyor.

Anlayacağınız iğneyi değil, çuvaldızı önce kendimize batıracağız.

***

TMMOB, TTB veya barolarda bugün AKP karşıtı, yer yer solcu yönetimlerin “başarısızlıkları” meslek odalarının AKP tarafından kuşatılmasının önünü açıyor. Buraları teslim almak için gaza basan ve her türlü yasal yaptırımın imkanına başvuran AKP, mevcut yönetimlerin eksikliklerini kullanmaya çalışıyor.

Şimdilik bu konuda başarısızlar, yapılan tüm seçimlerde meslek sahiplerinden “tokadı” yiyorlar. Ancak bunun hep böyle gitmeyeceği meslek odalarını yönetmekte olanların bilmesi gerekiyor.

Her şeyden önce bu odaların üstlendikleri rolün net anlaşılması gerekiyor. Toplumdan yana bir meslek bilincinin yerleştirilmesi, söz konusu bağımsız çalışmanın önü açıksa, çok zor. Avukatlık, mühendislik veya doktorluk gibi kadim mesleklerin geçmişten bugüne kapladıkları alan her daim saygı uyandırırken, bu mesleklerdeki sınıfsal katmanlaşma tek bir meslek bilincinin oluşmasının önündeki en büyük engel.

Paranın girdiği yere “dert” giriyor. Dolayısıyla meslek odaları da bu anlayıştan zarar görmektedir. Toplumcu olma iddiasında olan bu odaların piyasayla kurdukları “seviyeli ilişki” hem savunulan ilkeleri zedeliyor, hem de mesleğin etiğine zarar veriyor. Ortaya çıkan tabloda ne meslekler toplumla bağ kurabiliyor, ne de mesleklerin geçmişte elde ettiği “saygın” konum kalabiliyor.

Yaşanan erozyon “profesyonel meslek” sahiplerini yıpratırken, özellikle bu kesimlerin yaşadığı “işçileşmenin” hakkı verilemiyor. Sınıf bilincindeki eksiklik kendini gösteriyor ve bu kesimleri derin bir umutsuzluğa itiyor. Bu durumun doğal sonucu olarak ise içinde bulunduğu toplumdan uzaklaşma, yabancılaşma kendini gösteriyor.

Meslek odalarının bir diğer kusuru ise mevcut siyasal tabloda aldıkları etkisiz tutumdur. Elbette bu odalar bugüne değin AKP’nin karşısında pek çok karşı duruşu örgütlemiş ve yer yer etkili de olmuşlardır. Ancak iş toplumsal sarsıntının güçlü olduğu anlara gelince değişmiştir. Dahası tıpkı sendikalarda olduğu gibi odalarda da merkezi siyasetin unsurları, başta CHP ve HDP olmak üzere, baskın bir biçimde kendini göstermiş ve odaları etkisizliğe doğru itmiştir.

Sadece durum bu kadarla kalsa bir biçimde etkisizlik ortadan kaldırılabilirdi. Bununla birlikte odaların yer yer kendilerini “siyasi odak” gibi görmeleri durumu daha karmaşık hale getirmektedir. Odaların siyasi tavır alması uygun ve olması gerekendir. Bununla birlikte “sosyalist harekete karşı politika üstü” tutum almakla övünen meslek odaları yönetimlerinin, iş merkezi siyasetin unsurlarına gelince durumu daha vahim hale getirmektedir.

Böyle bir durumda odaların etkili kurumlar olması ve demokratik kitle örgütleri olarak sınıf siyasetinin güçlü ve ileri unsurları olması imkansız hale geliyor. Dolayısıyla iktidarın saldırılarına karşı koymak giderek zorlaşıyor.

Peki mevcut kısır döngüden nasıl çıkılabilir?

Kısır döngünün kırılması olanaklıdır. Bunun için ilk başta meslek odalarının “toplumcu” yönünün güçlendirilmesi ve odalardaki “piyasa” ilişkilerinin sınırlandırılması gerekiyor. Yeni bir meslek anlayışı ve toplumla kurulacak güçlü bağlar, bu kadim mesleklerin bugün yaşadıkları “yabancılaşama” halinin de panzehiridir.

Bununla birlikte meslek odalarının karar vermesi gereken bir diğer nokta da siyasal tercihler konusudur. Ya net olunacak, ya da ortalamanın altında kalınacaktır. Arası bulunmuyor.

Bütün bunların yapılması da ne yazık ki mevcut yönetimlerle olamayacağı açıktır. Meslek odalarının bugünden yarına değişmeyeceği açık olmakla birlikte, yeni bir kuşağın yetişmesi zorunludur.Aksi taktirde tüm direnişlerine rağmen meslek odalarının AKP’lileşmesi işten değildir.

Öyleyse bu tehlikeyi görmeli ve tercihimizi yapmalıyız.

Tercihimiz net, kalemimiz keskin olsun!