Metin Feyzioğlu Erdoğan'la 'el sıkışma' eleştirilerine yanıt verdi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 2014'teki Danıştay'ın kuruluş yıl dönümünde kendisine "edepsiz" ve "yalancı" diyen Erdoğan'la neden el sıkıştığına dair açıklama yaptı.

Metin Feyzioğlu Erdoğan'la 'el sıkışma' eleştirilerine yanıt verdi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 2014’teki Danıştay’ın kuruluş yıl dönümünde kendisine “edepsiz” ve “yalancı” diyen Erdoğan’la neden el sıkıştığına dair açıklama yaptı.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ve 70 baro başkanı geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Feyzioğlu, Erdoğan’a geçmiş olsun dileğinde bulunarak, “Açıklamalarınızı duyunca yüreğimiz ferahladı. Zatıaliniz bu darbe girişiminin püskürtülmesinde çok önemli görev yapmıştır” demişti.

15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması halinde gerçekleşmesi olası üç sonucun yaşanabileceğinden Feyzioğlu, devletin uğradığı büyük hasar sonrası ‘telafi’ imkanlarının doğduğunu öne sürdü.

Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk‘e konuşan Feyzioğlu, şunları söyledi:

“40 yıllık bir projeyle devletin içine ve Türk Silahlı Kuvvetler’e sızmış bir terör örgütü var. Bu terör örgütünün uluslararası güçler tarafından beslenip büyütüldüğü ve kullanıldığı aşikar… Şu halde, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi onu besleyip büyüten uluslararası yapıların izniyle hatta talimatıyla ve onların menfaatine gerçekleştirilmiş bir eylemdir. O zaman bu menfaatin ne olduğunu sorgulamak lazımdır. Yani Türkiye’den ne istenmiş, ne verilmemiş ki düğmeye basılmıştır. Bu, Büyük Kürdistan denilen ya da 4 parçanın birleşmesiyle oluşan Kürdistan projesidir. Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen Kürdistan’a ilaveten terör örgütü PKK’nın yine 35 yıldır hedefi olan Türkiye’den Güneydoğu’nun kopartılarak bir bağımsız devlet ilanıdır. Dikkat edin, FETÖ 40 yıllık projeyse, PKK da 35 yıllık projedir. Bunların yaşamı çok yerde çakışmaktadır. PKK ve FETÖ’nün destek aldıkları yerler de aynıdır.

15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsa bunun üç ayrı sonucu olabilirdi. Birincisi; Silahlı Kuvvetler’in ve Emniyet’in kendi içinde birbiriyle savaşa tutuşması yani iç savaş çıkarmaktı. Bu durumda Doğu ve Güneydoğu’dan da asker, polis iç savaşa katılmak için çekilecekti. PKK ise çok büyük bir ayaklanma başlatacaktı. Savunmasız kalan vatan toprağında kan gövdeyi götürecekti. Büyük ihtimalle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi iç savaşa müdahale gerekçesiyle Türkiye’yi fiilen bölecek bir askeri gücün ülkemize yerleştirilmesini sağlayacaktı. İşte bunun kıyısından döndük.

İkinci bir olasılık da FETÖ darbesi başarılı olurdu. Emir ve talimat aldıkları uluslararası yapıların dediklerini yapar ‘ver’ dediklerini teslim ederdi. Bunun da sonu bölünmeydi. Üçüncü olasılık da şu: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne kadar zayıfladığı, içinden çürüdüğü ortaya çıkardı. Birliklerin tek vücut hareket etmesini sağlayan güven unsuru çökerdi. Böylece Türkiye, sınırlarının ötesinde caydırıcı bir güç sahibi olmayı artık başaramazdı.

İlk iki olasılık çok büyük felakete sürüklüyordu. Üçüncüsü kaçınılmaz olarak gerçekleşti. Türk Silahlı Kuvvetleri ağır darbe aldı, caydırıcılığı zedelendi. İlk iki ihtimalde telafi yokken, üçüncü ihtimalde ise doğru dürüst adımlar atarak, birbirimize kenetlenip ortak aklı harekete geçirip telafi edebiliriz. Devletin uğradığı büyük hasarı doğru adımlar atarak telafi imkanına sahibiz.

İşte bu sebeple biz, elimizi uzattık, uzatılan elleri de tuttuk. Devlet kurumları arasındaki ilişki, konu-komşu gezme, gelin-kaynana ilişkisi değildir. Devletin, milletin ve vatandaşların menfaatleri için sürekli bir işbirliği ve istişare gerekir. Hele hele ülkenin başındaki tehdit bu boyutlardayken kişisel duyguları, hırsları, öfkeleri, kırgınlıkları bir kenara bırakmak Atatürk’ün bize emridir. Atatürk’ün ‘Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır’ sözünü yürekten söyleyenler bunu anlar.”