Mülteci kampında can pazarı: Kolera salgını
Dünyanın en büyük mülteci kampı olan Kenya’daki Dadaab Mülteci Kampı’nda Kasım ayında El Nino Kasırgası sırasında başlayan kolera salgını bugüne kadar binin üzerinde insanı hasta ederken, 10’dan fazla kişinin ölümüne neden oldu. Sudaki bir bakteriyle ortaya çıkan ve yüksek ateş, kusma ve ishalle kendini gösteren kolera 2015 Kasım ayı ortasından bu yana çoğu Somali’deki kıtlık... View Article
Dünyanın en büyük mülteci kampı olan Kenya’daki Dadaab Mülteci Kampı’nda Kasım ayında El Nino Kasırgası sırasında başlayan kolera salgını bugüne kadar binin üzerinde insanı hasta ederken, 10’dan fazla kişinin ölümüne neden oldu.
Sudaki bir bakteriyle ortaya çıkan ve yüksek ateş, kusma ve ishalle kendini gösteren kolera 2015 Kasım ayı ortasından bu yana çoğu Somali’deki kıtlık ve savaştan kaçan 400 binden fazla mülteci ve sığınmacının yaşamında yeni bir tehdit olarak salgın halinde devam ediyor.
Dadaab’daki ilk kamp yerleşimi 1991 yılında Somali’deki iç savaştan Kenya sınırını geçerek kaçan 90 bin sığınmacı ve mültecinin gelmesiyle birlikte çölün ortasında kuruldu. İkinci büyük akın 2011 yılında Güney Somali’deki kıtlıktan ve İslamcı çete Al Şabaab’dan kaçan 130 bin kişinin yürüyerek, eşeklerin üstünde ve otobüslerle bölgeye gelmesiyle birlikte gerçekleşirken, çoğu 6 yaşın altındaki çocuklar olan çeyrek milyon insan kıtlık sırasında açlıktan öldü.
Avrupa’daki “mülteci krizi” batı basınının manşetlerinde yer alırken, 2014 yıl sonu verilerine göre dünyadaki mülteci sayısının üçte ikisine tekabül eden 20 milyon sığınmacı ve mülteci Dadaab’dakine benzer süreklilik arz eden koşullarda yaşam savaşı veriyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2014 yılı Aralık ayı sayılarına göre dünyada 60 milyondan fazla insan savaşlar ve doğal felaketler nedeniyle yerlerinden edilirken, günde 42,500 insan evlerini terk etmek zorunda bırakılıyor.
Yaşam boyu mültecilik
Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından Dadaab’da yürütülen çalışmalar da yetersiz kalırken kamptaki sığınmacı ve mülteciler BM’nin belirlediği besin miktarının üçte birinden daha az gıda alıyor.
Dadaab’ın en büyük hastanesinde ayda 300 doğum gerçekleşirken, çoğunun anne-babası da aynı kampta doğmuş olan bebekler mülteci olarak dünyaya geliyor.
Görev yapan doktorlardan biri “Uluslararası sistem insanları bağımlı hale getirip sonrasında yaşamlarını idame ettirebilecekleri miktarı da vermiyor. Bazen koşulları özellikle kötü hale getirdiklerini düşünüyorum. Böylece Somalileri gitmeye zorluyorlar” diyor.
Uluslararası hukuka göre kampları tamamen terk etmek isteyen mültecilerin 3 seçeneği bulunuyor. Üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek için başvurmak, kendi ülkelerine geri dönmek veya sığınmacı olarak bulundukları ülkeye, oranın yaşamına dahil (entegre) olmak.
Ancak mülteci ve sığınmacılar için Kenya’ya yerleşmek bir seçenek değil, çünkü hükümet Dadaab mültecilerine vatandaşlık verme konusunda isteksiz.
Tarihsel olarak da dünyada üçüncü bir ülkeye yerleşen mültecilerin oranı yüzde birin altında bulunuyor.
Yobaz çeteler burada da iş başında
Nisan ayında El Kaide bağlantılı İslamcı Al Şabaab örgütünün Garissa Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği ve çoğu üniversite öğrencisi 148 kişinin öldürüldüğü, 100’e yakın insanın yaralandığı katliam sonrasında Kenya hükümeti kampların kapatılmasını gündeme alırken yüz binlerce sığınmacı ve mültecinin akıbeti belirsizliğini koruyor.
Kenya’da hükümetin kamplara ilişkin endişesinin büyük nedeni de Dadaab’ın, Al Şabaab’ın örgütlenme ve eğitim merkezi olması. Geçtiğimiz aylarda Kenya güvenlik güçleri kampın hemen dışında gerçekleştirdikleri bir operasyonla bir Al Şabaab hücresini etkisiz hale getirdiklerini duyururken, Kriz Grubu’ndan bir danışman “Bu büyük kampın son yıllarda son derece güvenliksiz hale geldiği bir gerçek. Ne Kenya polisi, ne de BM Mülteciler Yüksek Komiserliği güvenliği sağlayamıyor.” diyor.
Emperyalizmin neden olduğu savaşlardan ve felaketlerden kaçan milyonlarca insan sığındıkları ülkelerde ve kamplarda benzer zorluklarla karşı karşıya bulunurken, yobaz çeteler ve yabancı düşmanlığı arasında sıkışıp kalıyor. Emperyalizm ise savaşlar ve sömürü yoluyla ülkeleri yağmalarken yoksul halklara, insan kaçakçılarının tezgâhlarında ölmek veya can pazarlığında malzeme olmak düşüyor.