Neden YARSAV'ı savunmalıyız?
Yazarımız Evrim Şenöz, YARSAV'ın kapatılması ve Başkanı Murat Arslan'ın gözaltına alınması üzerinden değerlendirmelerini kaleme aldı.
“Baş eğmeyen, uyumlu olma hevesi taşımayan ve
her türlü baskıya direnen bir yargı ile ancak hukuk üstün,
adalet hakim kılınabilir.” (Murat Arslan)
OHAL kapsamında kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) son başkanı Murat Arslan 4 gündür gözaltında…
Av. Öykü Didem Aydın’ın yaptığı açıklamaya göre Arslan’a gözaltında sorulan iki sorudan biri, “Majestelerinin Yargısı” yazısını niye yazdığı sorusu. “FETÖ/PDY” soruşturması kapsamında Sayıştay’a yapılan operasyon ile alındığı düşünülen, uzun süre kimseyle görüştürülmeyen Arslan’a 4 gündür sorulan soru bu olmuştur.
Oysa ki bu sorunun cevabı kendisinin de söylediği üzere, -yazdığı yazılarda ve yaptığı açıklamalarda görüleceği gibi- “öyle düşündüğü için öyle yazmış” olduğudur. Arslan, her yazısı ve açıklamasında “Türkiye’de yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını, Anayasal erklerin fütursuzca iktidar ve özellikle cumhurbaşkanı tarafından çiğnendiğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve devlet sisteminin çökertildiğini” defaten belirtmektedir.
Ayrıca Arslan’ın “her türlü baskıya, tehdide rağmen, faşizme boyun eğmemenin, tüm hukuksuzluklara karşı koymanın ve yalnızca hukuku ve demokrasiyi savunmanın tarihi bir sorumluluk” (1) olduğu düşüncesiyle her türlü alanda bu sorumluluğu yerine getirebilmek için çalışmakta olduğu açıkça görülmektedir. YARSAV başkanı olarak Cerattepe’de madencilik faaliyeti karşısında Artvinlilerin yanında olması, barış bildirisine imza atmaları ve buna ilişkin basın açıklaması yapmaları sebebiyle tutuklu yargılanan akademisyenlere destek olma amacıyla duruşmada yer alması bu tavra dair sadece iki örnektir.
Ne var ki, Arslan’ın ifade ettiği ve temsil ettiği bu değerler ile şu anda yaşanılan süreç YARSAV’dan bağımsız düşünülemez. 2006 yılında 501 kurucu üye ile doğan YARSAV, yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını ve yargıç güvencesini savunmak için kurulmuş bir birlik olup, hakim savcılar arasında önemli sayılacak bir örgütlülüğü sağladı. Ve bu sebeple, kuruluşundan itibaren iktidar ve yandaş medya tarafından hedef tahtasında oldu.
Örneğin Birliğin kurucu başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu YARSAV nedeniyle yaptığı mücadeleler gerekçe gösterilerek -hepsinden berat etmiş olsa da- dört kez yargılandı. 2009 yılında yine Eminağaoğlu hakkında yaptığı açıklamalar ve katıldığı eylemler sebebiyle Adalet Bakanlığı tarafından ihraç istemiyle soruşturma başlatıldı.
2011 yılında başkan olarak seçilen Murat Arslan’ın ise, 2015 yılında Anayasa Mahkemesi Raportörü olarak görev yapmakta iken adli tatilde sessiz sedasız bir şekilde Mahkeme ile ilişiği kesildi ve Arslan Sayıştay’daki görevine geri gönderildi. Bu hukuksuzluğa karşı Demokrat Yargı, YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın yaptıkları ortak açıklamada, Arslan’ın gönderilme kararının 4 Ağustos 2015 tarihinde Adalet Bakanı Kenan İpek’in, YARSAV hesabından atılan ve HSYK’yi eleştiren bir twit nedeniyle inceleme ve soruşturmanın yapılacağını ifade ettiği gazete söyleşisinden bağımsız değerlendirilmesinin mümkün olmadığı da belirtildi. (2)
15 Temmuz Darbe girişimi sonrası OHAL döneminde ise, Eminağaoğlu döneminde Ergenekon’un yargı ayağı olduğu iddia edilen YARSAV, “FETÖ/PDY” ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle hiçbir soruşturma/ yargılama yapılmadan hukuksuz bir şekilde, OHAL KHK yetkisi aşılarak kapatıldı ve aynı şekilde Arslan önce görevinden uzaklaştırıldı sonra meslekten çıkarıldı, en sonunda da gözaltına alındı.
Tam bu noktada Hukuk Defterleri dergisinde çıkan bir yazıda OHAL KHK’larını değerlendirirken yazdığım bir paragrafı tekrar burada paylaşmak istiyorum: “…Böylece KHK’lar ile hiçbir soruşturmaya gerek kalmadan” terör örgütleri ve milli güvenliğe karşı faaliyette bulunma” gibi çok muğlak nedenlere dayanılarak kamudan çıkarılmalar kolaylaşmış oldu. KHK’ların yetkisi uygulamada adeta “her şeyi yapabilme” çerçevesinde genişlemiş durumda. Bu kapsamda, KHK ‘ların hiçbir hukuki temele dayanmayan, kurumların başındaki yöneticilerin verdiği listelerle, cemaat mensuplarının yanında birçok muhalif, ilerici kişinin de görevden çıkarılıp bir anlamda tüm muhaliflerin tasfiyesi ve susturulması amacıyla kullanılan bir araç haline geldiği görülüyor.” (3)
Burada bahsettiğim keyfi ve hukuksuz uygulamaları, YARSAV ve Arslan’ın durumunda da görüldüğü üzere her gün daha da artan şiddette yaşıyoruz. Dün AKP ve Cemaat, muhalifleri veya kendisine engel olarak gördüğü kimi kesimleri Ergenekon adı altında bastırmaya çalışırken, bugün AKP tek başına aynı şekilde, eski ortağı Cemaati ortadan kaldırırken, muhalifleri de bu operasyon altında susturmaya çalışıyor.
İşte tam da bu yüzden böyle bir dönemde, YARSAV ve Arslan için bu hukuksuzluğa karşı çıkmak, sesimizi yükseltmek ve taleplerimizi yüksek sesle söylemek zorundayız: “Murat Arslan derhal serbest bırakılmalı, ilerici hukukçulara ve kurumlara yapılan baskılardan bir an evvel vazgeçilmelidir”.
(1) Arslan, M., “Tek Yol Örgütlü Mücadele”, Hukuk Defterleri dergisi, S.3 Eylül/Ekim 2016, s.38.
(2) Bkz. https://bianet.org/bianet/siyaset/166708-yarsav-baskani-aym-raportorlugu-gorevinden-alindi.
(3) Şenöz, “Darbe Teşebbüsü, OHAL ilanı ve sonrası üzerine”, Hukuk Defterleri Dergisi, S.3 Eylül/Ekim 2016, s.12-13.