Pensilvanya ziyaretçisi Yeni Şafak yazarı: "Gülenizm, Kemalizm'in çocuğudur"
Yeni Şafak'ın yazarı Yusuf Kaplan, "Kemalizm, Gülenizm'e 40 yıl boyunca can verdi; Gülenizm ise Kemalizm'e kan veriyor, önünü açıyor" dedi.
AKP’nin yayın organlarından Yeni Şafak’ın yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü “Gülenizm, Kemalizm’in çocuğudur” başlıklı yazısında, “Kemalizm, Gülenizm’e 40 yıl boyunca can verdi; Gülenizm ise Kemalizm’e kan veriyor, önünü açıyor” dedi.
2012 yılında Fethullah Gülen’i Pensilvanya’daki malikanesinde ziyaret ettiği bilinen yazar, köşesinde “Gülenizm, İslâm’ı protestanlaştırarak dönüştürme, direnç noktalarını kırma, ruhunu yok etme, küresel sisteme boyun eğdirme projesidir ve Kemalizm’in çocuğudur.” ifadelerini kullanabildi.
Ziyaretinden 4 yıl sonra Kemalizm ile Gülenizm arasında “tek bir fark” olduğunu ‘fark eden’ yazar şunları söyledi:
“Kemalizm, toplumu sekülerleştirme projesiydi. Bu toplumun bin yıl boyunca dünya tarihini yapmasını mümkün kılan İslâmî iddialarını terketme, inkâr etme fikri.”
Kemalistler-laikler, buna çağdaşlaşma projesi, diyegeldiler. Oysa bu, ağdaşlaşma’yla sonuçlanacaktı kaçınılmaz olarak. Olmayacak duaya amin demekti bu! Köksüz ağaç meyve vermezdi, çünkü!
Gülenizm ile Kemalizm’in yolu tam bu noktada kesişiyor:
Gülenizm, İslâm’ı protestanlaştırarak dönüştürme, direnç noktalarını kırma, ruhunu yok etme, küresel sisteme boyun eğdirme projesidir ve Kemalizm’in çocuğudur.
Kemalizm ile Gülenizm arasındaki tek fark şu: Kemalizm, (tıpkı Gülenizm gibi takiyyenin en büyüğünü yaparak) irticayı yok etmeye çalıştığını söyledi onyıllarca. Asıl hedefi, bu toplumu tepeden tırnağa laikleştirmek ve ülkenin İslâmî iddialar üzerinden yeni bir medeniyet yolculuğuna soyunmasının önünü tıkamaktı.
Özetle, irtica takiyyesi yapsa da, Kemalizm, doğrudan İslâm’ı devre dışı bırakmayı hedeflemişti. Tutmadı. Püskürtüldü bu proje.
Gülenizm ise, İslâm’ı içerden dönüştürme projesi. Bu da tutmayacak ve püskürtülecek inşallah.
Gülenizm, Kemalizm’in çocuğudur!
Özetle: Gülenizm, Kemalizm’in çocuğudur: 28 Şubat sürecinde yaşananlara bakmak bu yakıcı gerçeği görmek için yeterli: Kemalizm, Gülenizm’e can verdi. Gülenizm ise, Kemalizm’e kan veriyor.
Kemalist-laik-ulusolcular, o yüzden, FETÖyü bahane ederek bütün cemaatlerin altını oyuyorlar.”
2016’da “kemalizmin çocuğu”, 2012’de “Hocaefendi”
Gülenciliği kemalizmle ile arasında bağlantı kurarak islam dışına atıp, islamcılığı aklamaya çalışan Yeni Şafak yazarı, 2002 yılında Fethullah Gülen’i ziyaret edip, ziyaret sonrası bir yazı kaleme almıştı.
“Hocaefendi” diyerek andığı Gülen’i ve Gülen cemaatinin ‘hizmet’lerini köşesine aktaran Kaplan’ın “Hocaefendi’yle görüşme, sorunlar ve sorular…” başlıklı yazısından bazı bölümleri okurlarımıza tekrar sunuyoruz:
“ABD seyahatimizin en önemli programı, Fethullah Gülen Hocaefendi ziyareti. Yorucu bir yolculuktan sonra Houston’dan Pennsylvania’ya ulaşıyoruz, akşama doğru.
Hava soğuk ve rüzgârlı… Bizi, Hocaefendi’ye götürecek araçla, şiddetli yağmur eşliğinde yol alıyoruz… Dışarıda göz gözü görmüyor… Yaklaşık üç saat sonra akşamın ilerleyen ve kararan saatlerinde, Hocaefendi’nin kaldığı “çiftliğe” varıyoruz.
Odasına alındığımızda Hocaefendi, koltuğuna oturmuyor; “aranızda en yaşlı kimse o otursun” diyor. Kendisi, yan tarafta bir koltuğa ilişiyor: Arkasındaki duvarda, “Ya Hayy”el-Kayyûm” yazan bir tablo var.
“Göz kapakları şişmiş ağlamaktan”
“Hoşgeldiniz, yoruldunuz, şeref verdiniz,” diyor. Sonra, bir süre, derin bir sessizlik çöküyor odaya. Yüzünde hüzün var; derin bir hüzün. Gözleri, göz kapakları şişmiş ağlamaktan. Ellerini, tıpkı namazda olduğu gibi, birbirine kavuşturarak önüne bakıyor.
Hepimiz, onun konuşmasını, söze onun başlamasını bekliyoruz. Tevazusu, hem herkesi rahatlatıyor, hem de geriyor açıkçası.
“İstişare ve kibir”
Ve tane tane konuşmaya başlıyor. İlk kurduğu cümleler, “Müslümanların meşveretle, istişareyle halledemeyeceği hiçbir mesele yok. Müslümanlar, meşvereti yitirdikleri zaman, dünyaları çöktü,” şeklinde oluyor.
Sonra, “kibir”den, kibrin insanları nasıl derin uçurumların eşiğine sürüklediğinden bahsediyor.”
Yusuf Kaplan’ın 12 Ekim 2012 tarihli yazısına buradan ulaşabilirsiniz.