RÖPORTAJ | Adnan Serdaroğlu: Metal işçisinin ruhunu DİSK'e taşıyacağız
DİSK Kongresi'nin ardından Birleşik Metal-İş Sendikası'nın Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile sınıfın gündemini konuştuk.
Röportaj: Yalım Doğan
Metal işçileri son yıllarda büyük bir hareketlilik gösteriyor. Fabrikalarda birbiri ardına patlayan grev ve eylem dalgaları metal işçilerini son yıllarda ön plana çıkmış durumda.
Bu dalganın içinde hareket eden ve sendikal hareketin önemli bir mevzisini oluşturan Birleşik Metal-İş Sendikası ile emeğe karşı AKP tarafından sürdürülen saldırıları ve sendikal alandaki son durumu konuştuk.
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu AKP iktidarının emeğe saldırı konusunda daha istekli olduğunu düşünürken, sendikal alanda metal işçilerinin ruhunun DİSK’e taşınması gerektiğini ifade ediyor.
Gazete Manifesto olarak Adnan Serdaroğlu ile yaptığımız röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz.
“12 Eylül cuntası bile kıdem tazminatını kaldırmaya cesaret edemedi”
-Sendikanızın da yoğunluklu olarak gündeminde olan kıdem tazminatı yasası ile başlayalım dilerseniz. AKP ve sermaye sınıfı bu adım ile neyi amaçlıyor?
Adnan Serdaroğlu: Kıdem tazminatı yasası aslında bugün ortaya çıkmış bir sorun değil. Özellikle 14 yıllık AKP iktidarı döneminde 4-5 kez gündeme getirildi. 1936’da ortaya çıkan 80 yıllık kazanım başka farklı iktidarlar tarafından da sıklıkla iğdiş edilmek istendi.12 Eylül’den önce zaman zaman kısık sesle gündeme getirildi. 12 Eylül’den sonra özellikle neo-liberal politikaların uygulanması ile birlikte birazcık daha fazla gündeme geldi. Özellikle sermaye sınıfı tırnak içerisinde kendi omuzundaki yüklerin azaltılması için dünya genelinde bir arayışa girdi.
AKP döneminde ise kıdem tazminatı iki senede bir gündeme gelen bir mesele haline geldi. AKP diğer iktidarlara göre birazcık daha iştahlı bir şekilde yaklaştı meseleye. 12 Eylül darbesini yapan cunta kıdem tazminatını kaldırmaya cesaret edemedi ama bir takım törpülemeler yapmaya çalıştı. Başka bir takım uygulamalarla kuşa çevirmeye çalıştılar ama nihayetinde kaldırmaya cesaret edemediler.
Hükümetler kıdem tazminatının kaldırılması konusunda bir takım gerekçeler yaratıyorlar, bu gerekçelerle birlikte toplumda farklı bir algı oluşuyor. Kıdem tazminatının değiştirilmesi gereken bir yasa olduğu yönünde garip bir algı oluşmuş durumda.
“Faruk Çelik zamanında yapılan tasarı ile işverenin maliyetlerinin düşürülmesi hedeflendi”
Faruk Çelik zamanında bir yasal düzenleme tasarısı ortaya çıkmıştı. Bu taslakta işverenin maliyetleri olabildiğince aşağı çekilmeye çalışılmıştı. Bir işçinin aylık maliyeti yüzde 8.3 idi. İşveren üzerinde bu tasarı ile birlikte aylık maliyet yüzde 4’e çekildi. İşverenin ödediği işsizlik primi aşağılara çekildi. O tasarıda işverene yüzde 6 indirim sağlayacak bir takım düzenlemeler yaptılar.
Özetle sermayenin ve AKP hükümetinin işçi sınıfının kazanılmış haklarını talana yönelik saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Şimdi de hükümet çalışma yaşamını derinden etkileyecek yasa tasarılarını ardı arda hayata geçirmeyi planlıyor. Bu adımlar işçileri kazanılmış haklarını ellerinden alırken, kölelik koşullarında çalışmayı dayatıyor.
İşçinin çalışma hayatındaki yıpranması, iş güvencesi, işsiz zamanlarında geçinmesine büyük yardımı olan kıdem tazminatı gasplarını beraberinde getirdiği ortada. Mevcut koşullarda bile emekli olmak zorken, işçilerin kıdemlerinin fonda biriktirilecek hikayesi büyük bir aldatmaca.
“Kıdem tazminatı işçilerin son kalesidir”
-Peki emekçiler cephesinden durumu değerlendirdiğimizde, gerek metal iş kolunda gerekse sınıfın diğer katmanlarında ne gibi mücadele başlıkları gündeme gelecek?
A.S: Kıdem tazminatı işçilerin son kalesidir. Hükümetin yasayı değiştirmesi işçilerin aleyhine, işverenlerin lehine olacaktır. Gündeme gelmesiyle birlikte örgütlü olduğumuz bütün fabrikalarda üretimi durduracağız. Büyük bir ihtimalle DİSK de böyle bir çalışma içinde olacaktır.
Bir yılı doldurmayan işçilerin kıdem tazminatıyla ilgili bir düzenleme yapılmasını istiyoruz. 1 yıla kadar olan ödemeler de yapılmalı. İşverenlerin iflasıyla ilgili konularda devlet karşılamalı. Bu iki düzenlemenin dışında kıdem tazminatı tartışmasının gündeme gelmesini istemiyoruz.
“Birleşik Metal’de sürdürdüğümüz anlayışı DİSK’te görmek istiyoruz”
-Peki gelelelim DİSK Genel Kurulu’na. Adaylıktan çekilme sürecinizi ve DİSK’in mevcut durumunu değerlendirebilir misiniz?
A.S: Bildiğiniz gibi sendikamız DİSK yöneticileri tarafından kimliğine, ilkelerine ve şahsiyetine yönelik saygısızca saldırıları sonucu Genel Kurulu terk etme kararı aldı. Bu karara Sosyal-İş ve Nakliyat-İş’te destek vererek, üç sendika olarak Genel Kurul’dan çekildik. Biz DİSK genel kurulu ile ilgili söylenmesi gereken her şeyi farklı mecralarda bugüne kadar dile getirdik.
Genel kuruldan sonra ortaya çıkan tabloya ilişkin eleştirilerimizi son derece açık bir biçimde ortaya koyduk. 1977’den beri DİSK üzerinde bir vesayet kurulmaya çalışıyor. DİSK’in sahipleri olan metal işçileri DİSK’in uzağında tutulmaya çalışılıyor. Metal işçilerinin DİSK’in sorumluluğunu almaması için birtakım ayak oyunları, kirli ilişkiler, gizli pazarlıklar sürdürülüyor.
Maalesef ki son genel kurulda biz bunu çok net biçimde yaşadık. Ben yıllar içerisinde farklı görevler üstlendim. DİSK Genel Başkan Yardımcılığı’ndan tutun da Genel Sekreterliği’ne kadar farklı sorumluluklar yaptım. Görev yaptığımız süre içerisinde de Birleşik Metal-İş’in metal işçilerinin ruhunu hep DİSK’e taşımaya çalıştık.
Görev yaptığımız süre içerisinde de DİSK bir toparlanma ivmesi içerisine girdi. Sınıf sendikacılığı yapmaya çalıştık, sendikamızdaki sınıfsal anlayışımızı, perspektifimizi DİSK’e taşımaya çalıştık. DİSK’i işçi sınıfının yol göstericisi, önderi haline getirmeye çalıştık.
Bir yıla yakın Genel Sekreterlik görev üstlendik. Ne yazık ki bu süre içerisinde DİSK’e zarar veren bir siyasal anlayışla mücadele etmek durumunda kaldık. O zaman da yine şunu söyledik; biz Birleşik Metal-İş’teki mücadele anlayışımızı burada da sürdürmek istiyoruz.
“DİSK’in bağımsızlığını ortadan kaldıracak bir anlayışa asla ve asla izin vermeyiz”
DİSK’in bağımsızlığını ortadan kaldıracak bir anlayışa asla ve asla izin vermeyeceğimizi o zaman da deklere etmiştik, öyle bir görüntüye de göz yummayacağımızı söylemiştik.
Son genel kurulda birtakım ittifakların hayata geçirilmeye çalışıldığını üzülerek gördük. Birleşik Metal-İş’in genel başkanlık görevini hazmedemeyen, hala da hazmedememiş bir takım insanlar kirli pazarlıklar içerisine girdiler.
Biz bunları ifşa etmeye çalıştık, anlatmaya çalıştık, doğru olmadığını söylemeye çalıştık. En son yapılan genel kurulda da şunu söyledik; sendikamız kendi kurullarında genel başkanlıkla ilgili kararlarını vermiştir ve bu süreci üstlenecektir. Sendikamız hem bu yeteneğe sahiptir hem de bu mücadele azmine sahiptir. Ayrıca gereken geleneksel tarzı da buna uygundur.Ve genel başkanlığa aday olduk.
Ancak yalnızca kendi siyasal ikbalini düşünen anlayışların, DİSK’e hakim olmaya çalışan bir takım faşizan anlayışlar ile işbirliği yaptığını üzülerek gördük.
O kirli ilişkileri genel kurul sonrasında basında çıkan kim haberlerle de teyit etmiş olduk birleşik metal işi karşı bir ittifak oluşturma adına yanyana gelmeyecek dediğimiz yapılar işbirliği yaptılar.
Genel Kurulu son aşamasında şu andaki genel sekreterin sendikamızla ilgili söylemiş olduğu şeyler kabul edilebilir şeyler değildi. Biz orada gereken tepki ortaya koyduk ama adaylıktan geri çekilme gerekçemiz diske zarar vermeme düşüncesi idi. Adaylığımızı devam ettirip genel kurulda konuşmamızı yapmış olsaydık muhtemeldir ki çok büyük kavgalar çıkacaktı. Çünkü o konuşmada yapılan bütün kirli pazarlıkları ifade etmeye çalışacaktık onların konumlarına ilişkin düşüncelerimizi söyleyecektik. Bugenel kurulun mahkemede bitmemesi için çekilme kararı aldık.
Biz bu tabloyu kabul etmiyoruz ve DİSK’in sınıf sendikacılığı günlerine yeniden dönebilmesi için elimizden geleni yapacağız.
“Renault’da saldırı boşa çıkartılacak”
-Renault direnişine değinecek olursak…
A.S: Uzun süredir, Birleşik Metal-iş Sendikası’nın Renault fabrikasında örgütlenmesinden rahatsız olan ve işyerini Birleşik Metal-İş’e geçmesini engellemek adına çeşitli entrikaları hayata geçiren ama başarısız olan Türk Metal Sendikası, Türk-İş’i de yanına alarak AKP hükümetin sürece müdahale etmesini sağladı.10 Şubat 2016 tarihinden itibaren işyerinde çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişleri çok yönlü bir denetime başlayarak işvereni baskı altına aldı. Ardından birlikte işçilerin sendika seçme hakkına saldırıya başladılar. Günlerce işyerinden çıkmayan müfettişler işyerinde yapılacak olan işçi seçimlerinin yapılmaması konusunda fikir beyanında bulundular.
15 Şubatta, Türk-İş yönetiminin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaretiyle başlayan Renault işçilerinin sendika seçme özgürlüğüne müdahale, bakanlıklara kadar genişledi. Ardından 16 Şubat’ta Renault yönetimi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Gümrük ve Ticaret Bakanı ve müsteşarların katıldığı bir toplantıya çağırdılar ve gün boyu toplantı devam etti.
24 Şubat’ta, Türk-İş Başkanlar Kurulunu Bursa’da yaptı. Aynı gün sadece toplantı yapılmadı, valilik ve emniyet müdürlüğüne de ziyaretler yapıldı. Ardından, Türk-İş Başkanlar Kurulu adına Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, Renault işçilerine mobbing yapılıyor diye basın açıklamasında bulundu. Tüm bunlar kapsamlı bir operasyonun başlangıcı oldu.
Bu süre içinde işçilerin sosyal diyalog komitesi seçimlerine katılmaması için çağrı yapan, Renault yönetimi, diğer bir yandan işçileri işten atmakla, cezalandırmakla tehdit etti. 28 Şubat günü 24/8 ve ardından 08/16 vardiyalarında çalışan işçilerin vardiyaları iptal edilerek, üretim fiili olarak işveren tarafından durduruldu. 29 Şubat sabahından itibaren de (bugün) işçilere mesajlar gönderilerek iş akidlerinin fesih edildiği bildirildi. Şu ana kadar 10 işçiye işten atıldığı bildirimi ulaşmış durumda.
Renault işçilerinin Birleşik Metal-İş Sendikası çatısı altında örgütlülüğünü hedef alan bu saldırı asla kabul edilemez. Sendikamız ve üyelerimizin birlikteliği geçmişte, saldırıları nasıl boşa çıkartmışsa bunu da boşa çıkartacaktır.
Uluslar arası yasal mevzuatlara uymamanın Türkiye açısından bir karşılığı olacaktır. Biz bunların hepsini gereken yerlere hızlı bir şekilde ileteceğiz. Mahkeme süreçlerini başlatacağız. AİHM’ni kadar gidecek bir süreci önümüze koyacağız.