RÖPORTAJ | Bilgütay Hakkı Durna: Yeni Anayasa meşru belge haline dönüşemez
Yeni anayasa, başkanlık ve AKP ne yapıyor üzerine TKH MK üyesi avukat ve Gazete Manifesto köşe yazarı Bilgitay Hakkı Durna ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Kamuoyunda çok tartışılan yeni anayasa ve başkanlık gündemleri ile AKP’nin ne yapmak istediğini ve gelinen süreci değerlendirmek üzere Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komitesi üyesi avukat ve Gazete Manifesto köşe yazarı Bilgütay Hakkı Durna ile röportaj gerçekleştirdik.
Durna, Meclis’ten öyle veya böyle bir şeyler geçse de “Yeni Anayasa” taslaklarının meşruiyetin çok tartışmalı olacağını ifade ederken yeni bir “yetmez ama evet” dalgasına karşı da uyarıyor.
-Genel olarak anayasa denildiğinde ne anlamak gerek? Anayasalar hukuki metinler midir?
Bilgütay Hakkı Durna: Anayasa karşılığı olarak “Kanun-i Esasi” ve “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” sözleri kullanılır. Bu kavramların sözlük karşılıklarından bağımsız olarak “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” ile esas olarak bir devletin yapısını, örgütlenişini, işleyişi tanımlayan bir belge anlatılır. Anayasalara dair bir tarif yapacaksak, “bütün yasaların anası”, “esas yasa” olarak tanımlamaktan öte, öncelikle devletin yapısını tanımlayan bir belgeyi anlamalıyız. Bu anlamı ile de aslında hukuki değil siyasi bir belgeden bahsetmekteyiz.
Anayasa tartışmaları yürütülürken sanki bu olgu yokmuş gibi davranılıyor. Devletin yapısına, işleyişine ilişkin bir tartışma yaptığımız unutularak, var olan, önümüze getirilen metinler mutlak kabul ediliyor. Buradan hareketle de o metinin (anayasanın) tanımladığı yapı, işleyiş, “mutlak”, “değiştirilemez”, “değişmez” olarak düşünülüyor. Bunun üzerinden de önümüze konulan metinleri “oraya buraya çekelim”, “şu maddesini, olmazsa bu maddesini düzeltelim” diye tartışmaya başlıyoruz. Oysa söyleyeceklerimizin önümüze konulan metinlerin ötesinde olması gerekmektedir.
-AKP tarafından gündeme getirilen “yeni anayasa” gündemi yeni değil. AKP ne yapmak istiyor?
BHD: AKP’nin “yeni” Anayasa önerilerine bakarken bir hususu atlamamız gerekiyor. AKP 2007 yaz ayının sonlarına kadar baştan sona yeni bir Anayasa yazımından bahsediyordu. Ancak, bizzat Tayyip Erdoğan’ın talebi üzerine, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir komisyon tarafından hazırlanan, 2007 Ağustos’unun başlarında Erdoğan’a sunuşu yapılan ve aynı ayın sonlarında AKP’ye teslim edilen Anayasa önerisi sonrasında AKP tarafından resmi olarak sahiplenilmedi ve kamuoyuna açıklanmadı. O ana kadar yeni bir Anayasa yazımından bahseden AKP, bu tarihten itibaren Anayasanın parça parça değiştirilmesini gündemine aldı. Bunun anlamı metnin içeriğine ilişkin AKP’nin itirazları olduğu değildi. O tarihlerde AKP’nin “gücü” bunu gerektirmişti.
Bu nedenle, bugün yeniden baştan sona yeni bir Anayasa yazımından bahsediliyorsa, yürütülen tartışmalar da 2007 taslağı bir an için bile akıldan çıkarılmamalıdır. Bilinmelidir ki arka planda bu taslak durmaya devam etmektedir. Belki aradan geçen zaman nedeni ile taslak bir bütün olarak aynen kullanılamaz ancak AKP’nin nasıl bir anayasa istediğine dair ciddi ipuçları barındırmaktadır.
Bunu bugünlerde Özbudun’un “başkanlık” sistemine ve AKP’ye “şiddetle” karşı çıkan görüşlerini bilerek söylüyorum. “AKP ile yolu ayrılan liberaller” ayrı bir konu. Ancak hep beraber göreceğiz, yeniden yüzsüzce ortaya çıkacaklar ve akıl dağıtmaya başlayacaklardır. Aslında başladılar da.
-AKP’nin bugün gündeme getirdiği anayasa bir öncekinden farklı mı peki? AKP anayasasında özel olarak neler var?
BHD: Bahsettiğim gibi, aradan geçen zaman nedeni ile 2007 taslağı artık bir bütün olarak aynen kullanılamaz. Ancak AKP’nin nasıl bir anayasa istediğine ve buradan hareketle de nasıl bir ülke istediğine dair ciddi ipuçları barındırmaktadır. Bu nedenle bu taslağı hatırlamakta fayda var.
Taslak Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk maddelerinde değişiklik öngörmekte idi. Bundan da öte, bu maddelerde değişiklik yapılamayacağını dile getiren “değiştirilemeyecek hükümler” başlıklı 4. maddesi öneri de yer almamakta, tamamen kaldırılmaktaydı.
Taslakta egemenliğin kısıtlanmasına yol açan bir hüküm yer almakta idi: “Milletlerarası ve milletlerüstü kuruluşlara üyelikten kaynaklanan sınırlamalar saklıdır.” Yine TBMM’nin devredilemeyen yasama yetkisine de kısıtlama getirilmekteydi. Öneride “Kanun hükmünde kararnamelere ilişkin hükümler saklıdır” eki ile “yürütmenin yasamanın yerine geçmesi” anayasal bir düzenleme haline gelmiş bulunuyordu.
“Din ve vicdan hürriyeti”nin “din ve inanç hürriyeti” olarak değiştirildiği taslak ile toplu, alenen ve özel ibadetin önü açılmaktaydı.
Taslak anayasal düzlemde federalizme dair ilk adımların atıldığı bir metindi. 2007 taslağı “mali federalizmin” önünü açmaktaydı. “Vergi ödevi” başlıklı maddede yapılan düzenleme ile vergi ile ilgili bazı yetkiler Bakanlar Kurulu’ndan alınıp yerel yönetimlere verilmişti. Böylece “idari özerklik” öncesi önemli bir adım atılması hedeflenmekteydi.
2007 Özbudun taslağı “sosyal devlet”e ilişkin birçok düzenlemeyi de ortadan kaldırmakta idi. Anayasa’dan “kamu yararı” çıkarılarak, kamu yararı başlığı altında yer alan düzenlemeler “Mali ve Ekonomik Hükümler” ile “Çevrenin Korunması ve Milli Servetlere İlişkin Hükümler” diye oluşturulan yeni bir başlığın altına alınmıştı. “Piyasaların denetimi” maddesi ise “piyasaların geliştirilmesi” olarak değiştirilmiş, “Planlama” Anayasa’dan çıkarılmıştı.
Şu anda anayasada yer alan “toprak mülkiyeti”, “tarım ve hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması”, “orman köylüsünü korunması”, “kooperatifçiliğin geliştirilmesi”, “esnaf ve sanatkarların korunması”, “konut hakkı”, “gençlik ve spor”, “sanatın ve sanatçının korunması” gibi başlıklar da Anayasa’dan çıkarılmıştı.
-Peki, bugün bu tartışmalara hangi ortamda yapıyoruz? AKP yeni anayasayı Meclis’ten geçirebilecek mi?
BHD: AKP iktidarının görünen tüm gücüne rağmen bir yönetme sorunu yaşadığını düşünüyorum. Bunun yanında, kabul etmek gerekiyor ki, bu “yönetememe” hali, AKP iktidarı açısından bir “yönetme/yönetim” haline gelmiştir. Ancak, kendileri de bunun sürdürülebilir olmadığının farkındalar. Sistemleri artık kendini “yenileyerek” yerleşmelidir. Anayasa, başkanlık, adalet, güvenlik, denetim… Bugün tartışılan/tartıştırılan tüm başlıklar doğrudan sistemin yerleşmesi ile bağlantılıdır.
Dediğim gibi, Anayasa ve Başkanlık tartışmalarını da bu çerçevenin içerisine yerleştirmeliyiz. Çokça yazıldı. AKP cenahı 1 Kasım’da bir dönemin kapandığını söylüyor. O da “Gezi” parantezinin kapanması. Şimdi Onlar için sırada esas parantezin kapatılması var. Cumhuriyet parantezinin kapatılması. Bunu açıkça yazdılar. AKP’nin önümüzdeki yıllara ilişkin izleyeceği yol, siyaseti net. Bizim, havada asılı duran sistemin ayaklarının yere bastırılması dediğimiz durumdur bu. İkinci Cumhuriyetin yerleştirilmesi çabasıdır.
Şimdi önümüzde başkanlık meselesinin öne çıktığı bir anayasa tartışması var. Ancak ne anayasa tartışmaları başkanlıktan ibaret ne de önümüzdeki dönem tek başına anayasa tartışmalarından ibaret. Bu tartışma esas olarak Türkiye’nin idari yapısının, başkanlık sisteminin, adlı adınca 2. Cumhuriyet rejiminin hukuki zemininin yaratılması, sistemin o zemine oturtulması tartışmasıdır. Bu tartışma havada asılı duran rejimin yapılandırılması tartışılmasıdır. Esas olarak gericiliğin hukuku yaratılıyor.
Tüm bu nedenlerle değil “yeni” bir Anayasa’yı, bunun tartışmasını dahi meşrulaştıracak yaklaşımlar baştan sona yanlıştır. Ancak, görünen o ki, başta TBMM’de yer alan partiler olmak üzere, geniş bir toplam bu tartışmaya girecektir. Başta söylediğim gibi ya kendilerince “düzeltmek” için ya kendilerine “yer açmak” için. Ama öyle ama böyle. Uzun zamandır dillendirdiğimiz üzere, yeni bir yetmez ama evet dalgası ile karşılaşma olasılığı yüksektir. Görünen o ki, Kürt sorununun çözümü ve bununla bağlantılı ve bağlantısız olarak anayasa gündemi üzerinden bu dalgaya bu sefer soldan yenileri de eklenecektir.
Sorunuz AKP yeni anayasayı Meclis’ten geçirebilecek mi idi. Çok uzun zamandır biliyor ve söylüyoruz ki, AKP karşıtı mücadele Meclis’te, orada yer alan siyasi aktörlerle örülemez. Bu nedenle öyle veya böyle Meclis’ten bir şeyler geçirilebilir. Ama bu taslaklarının geçerli ve meşru bir belge haline dönüşeceği anlamına asla gelmez. Esas mücadelemiz budur.