Saldırı paketine karşı genel görev
Esnek çalışmanın yasalaşmasına kısa süre kala sendikal mücadele ve genel görev durumlarına dair
Saldırı paketinin yasalaşmasına kısa bir süre kaldı. Kıdem tazminatını fona devredecek, esnek çalışmayı yaygınlaştıracak, kiralık işçilik uygulaması ile sömürü oranlarının yükseleceği saldırı paketi TBMM’de görüşülmeye başlanırken, sendikal hareketin unsurlarından “cılız” birer itiraz geliyor.
Yandaş sendikaların sesi soluğu çıkmazken, işçi hareketinin bu konuda hareketlenmeleri henüz başlangıç evresinde. Bazı sanayi havzalarında ve yerel noktalarda emekçiler şimdiden bu saldırı paketine karşı tavır alırken, bunların toplamdaki etkisi ne yazık ki fazla değil. Bununla birlikte esas mesele “basın açıklaması”, “eylem” ve “yürüyüş” üçlüsüne sıkışan mücadele algısı.
Saldırı paketinin bütünselliği, yaratacağı etkiler ve buna karşı alınması gereken konumu daha önce pek çok belirttik. Öte yandan artık bu konuda bir sadeleşmeye gidilmesi, yapılacakların somutlanması gerekli. Analize değil, tutum almaya çağırıyorsak artık bir çizginin de hatlarının kabaca ortaya konulması gerekiyor.
Başta yapılması gereken şey; saldırı paketine karşı bütünsel bir mücadele paketinin ortaya konulması gerektiği ve bu mücadele hattının mümkün olduğunca çok “siyasallaştırılması” gerekmektedir. Sermayenin bugünkü çıkarları ile, siyasetin merkezini oluşturan iktidarın söylevlerinin birbirini tamamladığı, zaman zaman ortaya çıkan uyuşmama halinin geçici olduğunu belirtmek gerekiyor. Bugün sermayenin daralan pazar koşulları, artan rekabet baskısına karşı ilk başvurduğu şeyin “emeğin haklarına saldırı” olması, siyasi iktidarın saldırgan, baskıcı ve gerici politikalarıyla uyumluluk göstermektedir. Dolayısıyla verilecek mücadelenin özü bu gerçeği açığa çıkartan bir tarzda olmalıdır.
Öte yandan bu mücadele hattı somutlanacaksa, bugün bütün mücadele araçlarının en yaygın ve hakkını vererek gerçekleştirmek gerekli. DİSK Genel Kurulu’nda ifade edilen “yasa geçerse meclisi işgal ederiz” söyleminin gerçekleri öteleyen tarzı bir yana, bugünkü koşullarda en kötü şeyin “-mış gibi yapmak” olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla önce başa dönmeli, mücadelenin işletmelerden başlayarak kent merkezlerine ve ülke gündemine taşınması sağlanmalı.
***
Yukarıda sayılan “üçlünün” döngüsüne düşülmeden daha geniş bir bakış açısıyla mücadele ele alınmalıdır. Burada akla ilk gelecek örnek bir genel grevdir. Bir genel grevin gerçekçi bugün gerçekçi olmaması, sadece sendikal hareketin yetersizliklerinden değil, aynı zamanda işçi hareketinin de bugünkü verili seviyesinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu bakış açısını gerçekleştirmeyen, genel grev örgütlenmesinin yolunu açmayan bir mücadele tarzının ne yapılırsa yapılsın boşta kalacağı açıktır.
Bir genel grevin bugün etkisini gösterecek şey sadece katılım sayılarından öte, ayrıca en kritik ve yaşamsal sektörlerde de kendi varlığını hissetirmesiyle mümkündür. En kritik sektörler olan metal, inşaat gibi sektörlerle birlikte, gündelik yaşamı etkileyecek ulaşım, haberleşme, finans gibi sektörlere de yaygınlaşacak bir genel grevin başarı şansı yüksek. Ancak bugün bırakın bu sektörlere ulaşmayı, sınıf hareketinin en ileri bölmelerini içeren metal sektöründe dahi genel bir iş bırakmanın zorlukları aşikardır.
Bu noktada hem sınıf sendikacılığını ilke edinenlerle, sınıf siyaseti yolunda yürüyünlere çok şey düşüyor. Mesele tek başına “bir örgütsel model sorunu” değildir. İyi niyetinden şüphe etmediğimiz bir örnekle bu meseleyi açmak istiyoruz.
İşçi sınıfı mücadelesinde değerli emeği olan Zafer Aydın’ın Birgün Pazar’da bu haftasonu yayınlanan yazısında harekete geçmek için bütün işyerlerinde sendikalı sendikasız ayırt etmeden tüm işçilerin “kıdem tazminatını savunma komiteleri” altında birleşmesi gerektiğini ifade ediyor. [1]
Zafer Aydın’ın iyi niyetli çabasına karşın, bunun yeterli olmadığını ifade etmek gerekiyor. Zira mesele tek başına “tarif edilmesi gereken bir model” sorunu değil, mesele durumun siyasallaşmasını sağlamada. Daha somut belirtmek gerekirse, çeşitli sanayi havzalarında işçilerin “işletme” düzeyinde yan yana gelebilmesi ve konu hakkında tartışabilmesinin yegane yolu bu konuda yaratılacak ileri örneklere bağlıdır. Bursa’da Renault işçilerinde somutlanan, Birleşik Metal’in diğer örgütlü olduğu fabrikalara yaymaya çalıştığı eylemlilik dalgası bunun için ilk adım olmalıdır.
Ancak daha net ifade edelim. Bugün DİSK Kongresi’nde yan yana gelen üç sendikanın en büyüğü olan Birleşik Metal’in tek başına kendi bölmelerinde kalacak bir mücadele pratiği sergilemesi eksikli olacaktır. Sosyal-İş ile birlikte, ancak sadece bu sendikalarla sınırlı olmayan, sendikal hareketin dışındaki unsurlarda dahil olmak üzere, kent merkezlerini de içeren bir çalışmayı önlerine koymaları gerekiyor.
Kent merkezlerini de içerecek bu çalışma temposu farklı sektörleri ve emekçi kesimlerini yan yana getirdikçe güç biriktirecek. Geçen yıl Renault’da, Tofaş’ta başlayan ve diğer fabrikalara sıçrayan genel eylemlilik dalgasının, metal işçilerinin yıl boyunca kararlı mücadelesinde olduğunu hatırlamak gerekiyor. Bu mücadele ilerisi için güç biriktirdiği için bütün bir sektörü etkisi altına alabilmiştir. Bugün sınıfın geneline seslenecek, harekete geçirecek, yer yer tavır aldıracak bir mücadelenin saldırı paketine karşı koyabileceğini bilelim.
Zamanın kısa, yapılacak işin çok olduğuna göre şimdi kolları sıvama vakti. Genel görev için yeni yollara doğru yürüyelim.
Unutmamak da fayda var; her atılacak adım ardından iz bırakmalı, ilerisi için anlam ifade etmelidir. Bugün bunu başarmanın tek yolu: “genel g(ö)rev” bilincidir.
Bugünkü düğümü kesecek olan budur.
[1] Zafer Aydın, Kıdem Tazminatını Savunma Komiteleri, 21.02.2016,http://www.birgun.net/haber-detay/kidem-tazminatini-savunma-komiteleri-104347.html