Seni başkan yaptırmayacağız...

Kamil Tekerek, sol içi HDP ve CHP eksenli siyasetin alternatifini yazdı

Köprünün altından sular aktı geçti. Bu slogan da gündemden düştü. Artık bunu pek duyamaz hale geldik. CNN Türk güzellemeleri bitti, Türkiyelileşme açılımı sona erdi, Selahattin Demirtaş ile sıkı röportajlar yapanlar bugün Yüksekova’da ateş hattında devlet cephesinden savaş haberciliğine başladılar.

7 Haziran seçimlerinde Türkiye solu ve ilerici kesimler HDP projesine yedeklenmeye çalışılırken, özellikle bu slogan her şeyi unutmamıza yol açmış neredeyse büyülü bir nesneye dönüşerek, fetişleşmişti.

Herkes umutlarını o seçim sonuçlarına bağlamıştı. Sıradan bir insandan tutun, uzun yıllar örgütlü bir şekilde sosyalizm mücadelesi verenlere ve hatta örgütlü ya da örgütsüz “büyük Marksist teorisyenlere” kadar…

Ancak olmadı. Zaten slogan, bir önceki seçimlerde “tatava yapma bas geç” hikayesinde olduğu gibi iyi düşünülmüş bir çalışmanın ürünüydü ama gelinen noktada sanıyoruz ki sahipsiz kaldı.

Bir de bu yaklaşım, iki yöne de açıktı. Tayyip’siz başkanlığa onay vermek için de, başkanlıktan vazgeçmiş Tayyip’le “evet yapabiliriz” demek için de oldukça ikna edici bir slogandı.

Eğri oturup doğru konuşmak zorundayız. Türkiye solu CHP ile HDP arasına sıkıştırılmış, kişiliksiz bir hale getirilmiş durumdadır. Ne olursa olsun da Tayyip gitsin sonrasına bakarız diyenler, piyasa ekonomisine onay vermek, emperyalizmle işbirliğini görmezden gelmek, gericiliğin toplumsal alanda yayılmasına ise ürkek bir şekilde karşı çıkmak zorunda kaldılar. Gericiliğe karşı mücadeleyi küçük burjuva radikalizmi ile karıştıranları ise hiç saymaya gerek yok. Onlar karşı cephenin elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyorlar.

1 Kasım seçimlerinde solculuk adına HDP için seçim çalışması yapanlar, bir bakıyorsunuz şimdi CHP içerisine girerek burayı solculaştırmaya çalışıyorlar. Bunun yanlış olduğunu düşünen bazıları ise siyasi geleceklerini muhtarlık ve belediye meclis üyeliklerine endekslemiş durumdalar. Böyle sosyalizm ve devrim mücadelesi olmaz.

Oysa ki, düşünün başta metal işçilerinin ayağa kalktığı bir dönemden geçtik. Türkiye solunun buraya odaklanmasını kenara atıp, işçi sınıfına dair saçma sapan tezler ortaya atanlar bugün neredeler?

Emperyalizmin baş aşağı yuvarlandığını ve büyük bir çöküş içerisinde olduğunu söyleyenler, Ortadoğu’daki emperyalist mücadeleyi çok hafife aldılar. Emperyalist yayılmacılığın derinlemesine yanları da olduğunu ve bunun tarihsel bir akla da dayanabileceğini görmezden geldiler. Ortadoğu’da anti-emperyalist bir dalganın geri çekildiği bir dönemde, seküler güçlerin büyük bir devrime imza attığını/atacağını zannettiler. Bu konudaki yanılgılar da yavaş yavaş açığa çıkmaktadır. Beraberinde olan ise ıslık çalmaktan başka bir şey değildir.

Türkiye bombalarla şekillendirilirken, bombaları patlatan gücün “saray çetesi” olduğunu iddia edenler, onlar da ortalıkta görünmüyorlar.

Darbe gelecek diyenler, farklı çeşit kaos teorileri yazanlar, emperyalizme karşı mücadeleyi sınıfsal özünden soyutlayıp salt ulusallığa indirgeyenler, Tayyip gidiyor bir tekme de biz vuralım diye ortalıkta dolaşanlar, sırasıyla “Obama görüşmeyecek, Tayyip’in sonu geldi”, “Obama beş dakika görüşecekmiş, Tayyip’in işi zor”, “Obama elli dakikanın şu kadarında Tayyip’i azarlamış, bu iyi oldu” diye iç geçirenler, ne yazık ki işler öyle bildiğiniz gibi değil.

Şimdi şapkayı önümüze koyarak düşünmek durumundayız.

Tayyip Erdoğan’ın da, AKP iktidarının bütününün de işi zor bu açık. Ancak bu zorlaştırma işleminin nihayetine varabilmesi için gerçek, örgütlü ve siyasal olarak tutarlı sol, devrimci bir hattın toplumsal alanda ilerlemesi, gelişmesi gerekmektedir. Biz bugün bunu yapıyoruz.

Tersi durumda çok açık bir şekilde, düzen güçleri bütün pisliklerini toplumun üzerine kusarak bu dönemi kurtarmaya çalışacak. Sapık diyanet fetvalarında, Ensar Vakfı rezilliğinde ve son günlerde karşımıza çıkan onlarca tecavüz vakasında olduğu gibi.

Bu saldırıyı püskürtmek gerekiyor. Daha önce de bahsetmiştik. İnsanların onurları, vicdanları ve akıllarına saldırabilirsiniz. Ancak bunların teslim alınması zordur. Teslim olmayanlar bu topraklarda emekçi sınıfların kurtuluş mücadelesinin neferleri olarak örgütlü mücadelenin parçası olmak zorundalar.

Birileri daha önceki radikal sloganlarını bir kenara bırakıp başka işlerle uğraşmaya başladılarsa, biz bunu ele alırız ve mücadelesini doğru bir hatta vermeye çalışırız.

Ancak, başka şeylere göz yummak için radikal sloganlar atılmasının halkı kandırmaktan başka bir işe yaramadığını hem çok iyi biliyoruz, hem de biz devrimcilerin kitabında böyle şeyler yazmıyor.

O yüzden, başkanlık rejimine, başkanlık anayasasına ve diktatörlüğe gerçekten karşı çıkmak artık bu topraklarda komünist hareketin görevi ve sorumluluğu haline gelmiş bulunmaktadır.

Haydi gelin bunun hakkını verelim.

“Seni başkan yaptırmayacağız” demek sadece bir kişinin değil, bu topraklarda eşitlik ve özgürlük mücadelesine kim yan bakarsa onun korkulu rüyası olsun.

Bu ülke sömürücü güçlerin, başkanların ve onlarla düşman görünüp kardeş olanların tahakkümünde bir yer değil ayakların baş olduğu bir yer olsun.