Normalleşmenin ‘’Sol’’ anahtarı
Serbest Kürsü'de Taksim mitingi sonrası çerçeveye dair değerlendirme yazısı.
Gökhan Gültekin
15 Temmuz gecesi Fethullah Gülen cemaatine bağlı askerlerin gerçekleştirdiği darbe girişimi, Erdoğan’ın çağrısıyla önemli bölümünü AKP tabanının oluşturduğu kitlelerin sokağa çıkması ve darbe girişiminde bulanan silahlı kuvvetlere TSK içinden bu girişimi bir darbeye dönüştürecek ölçüde destek alamaması sebebiyle püskürtülmüştü.
Bu gelişmelerin ardından neredeyse her il ve ilçede AKP’nin düzenleyicisi olduğu ve tam katılım sağladığı “demokrasi nöbetleri” tutulmaya başlandı. 15 temmuz gecesinden bu yana “demokrasi şeytan işidir” diyen imamlar, camilerden anonslar ve selalarla, yandaş medya ise elindeki bütün güçle halkın “demokrasi nöbetlerine” katılması için uğraşıyordu. Bu nöbetlerle aslında AKP’nin adeta kendi gezisini yaratmaya çalıştığını görüyoruz. Şu an itibariyle “tankın önüne yatan adamdan”, “darbecilere karşı direnen kadına” kendi kahramanlarını yaratmış durumdalar.
Sermaye düzeninin iktidar partisi AKP böyle mitingler düzenlerken, sermaye düzeninin yedek gücü (futbol tabiriyle oyun sıkıştığı an devreye giren yedek forvet) CHP aksiyon yapmazsa olmazdı. Nitekim 24 temmuzda İstanbul Taksim Meydanında “Demokrasi Mitingi” düzenlediler. AKP’li üst düzey kurmaylarında katılacağını açıkladığı bu miting için, İBB ulaşımın ücretsiz olacağını duyurdu.
Bu gelişmelerin ardından bağımsız sol-sosyalist odak olma hedefiyle kurulan ama geldiği konum itibariyle giderek reformizme doğru savrulma yaşayan Birleşik Haziran Hareketi bazı şartlarla mitinge katılım sağlayacağını duyurdu. Bu şartlar mitingde laiklik vurgusunun yapılması ve AKP yöneticileriyle bir “milli mutabakat” görüntüsünün sergilenmemesiydi. CHP tarafından beklentiler karşılanırsa BHH tüm kitlesiyle Taksimde olacağını bir duyuruyla açıklamıştı. CHP yönetiminden bu konuda bir açıklama yapılmasa da AKP yönetimi ve havuz medyası AKP’lilerinde bu mitinge katılacağını açıkladı. Ardından CHP haziran hareketinin taleplerine bir cevap vermediği halde Haziran hareketi bu mitinge katılacağını açıkladı. Sol kamuoyunda BHH’nin AKP’nin desteklediği ve ortaya çıkan havadan besleneceği aşikar olan bir mitinge katılacak olması tepki çekmişti.
CHP sermaye düzeninin ona biçtiği siyasal rolü harfi harfine yerine getirdi. Sermaye düzeninin devamlılığı adına üstlendiği rol gereği, toplumun seküler kesimlerini, demokrasi trenine bindirerek AKP’nin arkasına takmıştır. Dahası sadece örgütsüz seküler kesimler değil, başta BHH olmak üzere bir dizi sol örgüt demokrasi söylemleriyle sermaye düzeninin ”normalleşme” sürecine yedeklenmiştir.
Sınıfsal içerikten yoksun bir demokrasi mücadelesi burjuva demokrasisinden başka bir şey değildir. Bu kurulu düzenin yeniden reform edilmesinden başka bir şey değildir. Miting sonrası Kılıçdaroğlu’nun saraya gitmesiyle, düzen aktörlerinin normalleşme vurgularının giderek artması ve Haziran hareketinin yaptığı açıklamada yer alan aşağıdaki iki cümle reformist solun durumunu gözler önüne sermiştir.
“AKP’nin planları, Taksim’i dolduran ilerici yurttaşlarımızın ve sol/sosyalist hareketin mücadeleleri sonucunda boşa düşürüldü.
“Ülkemizin geleceği, AKP/Saray rejiminin kendini meşrulaştırma, güçlendirme girişiminin ifadesi olan ‘milli mutabakatta’ değil TAKSİM meydanının iradesinde ve çağrısındadır.”
AKP Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan’ın miting sırasında televizyon kanallarında yaptığı açıklamalarla durumu daha iyi anlayabiliriz. Demircan, 18 temmuzda yapılan Belediye Meclisi toplantısında CHP üyelerine “eğer bir miting planlıyorsanız buyrun Taksim’de yapın” diye teklifi sunduğunu, yapılan görüşmelerin ardından bu mitingin yapılmasının kararının alındığını söylemekteydi. Haziran Hareketi’nin mücadele anlayışı AKP’nin önerdiği-söylenecek sözlerin sınırını belirlediği bir mitinge katılmaksa, üzülerek belirtmek gerekir ki, kavganın her zaman kaybeden tarafında olacaklardır. Ortaya çıkan durum, yapılan işler, söylenen sözler hepsi tamamen burjuva demokrasisini güçlendirmekten başka bir işe yaramamıştır. Sınıfsal açıdan yoksun her demokrasi çağrısı mevcut düzeni güçlendirecektir. Başka bir sonuç bekleyenler büyük hüsranlar yaşamaya mahkumdur.
Lenin’in meşhur sözlerinden birisiyle yazıyı sonlandıralım..
“Bir liberalin genel olarak ‘demokrasi’den söz etmesi doğaldır. Bir marksist ise: ‘Hangi sınıf için?’ diye sormaktan hiçbir zaman geri kalmayacaktır. Örneğin, ilkçağ kölelerinin ayaklanmaları ve hatta büyük kaynaşmalarının, ilkçağ devletinin özünü, yani köleciler diktatörlüğünü hemen açığa vurduklarını herkes -ve ‘tarihçi’ Kautsky de- bilir. Bu diktatörlük, köle sahipleri arasındaki, onlar için demokrasiyi ortadan kaldırıyor muydu? Herkes bilir ki, hayır.” (Lenin,Proleter Devrim ve Dönek Kautsky)