O 'mahşer günü'ne çoktan hazır olanların adresi belli amiral
Kumpas mağduru eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in "2023'te şeriatın geleceği' uyarısı yaptığı yazı üzerine bir değerlendirme.
Engin Denizci
Belki okudunuz. Evvelsi gün Odatv’de bir yazı (*) çıktı, “Mahşer gününün 2023 yılı olduğunun farkında mısınız?” başlıklı. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek yazmış. Bilen bilir, 3.5 yıl hapis yatmıştı paşa, bugün ‘kumpas’ diye nitelenen Balyoz Davası’ndan ötürü.
AKP’nin sürekli 2023 yılını işaret etmesine dikkat çekiyor Örnek yazısında. “O yıl” diyor, “İslam Devleti ilan edecekler”. Bütün işaretler o yöndeymiş, iktidar da gizlemiyormuş, adım adım ilerliyorlarmış vs… Ve “Uyanın!” diyor ‘kış uykusu’ndan paşa. Öyle bitiriyor ‘farkındalık’ yazısını.
Ne denir şimdi bu sözlere? Güler misin ağlar mısın? Hani bilmeyen de bazı kendine ‘sol’ diyen cenahın dalga geçtiği ‘laikçi teyze’lerden birinin sözleri filan sanır. Yaa! Tehlikenin onlar kadar farkına varmış paşa en azından. Eh bu da bir şey!
Sahi Örnek Paşa, siz hangi ülkenin ordusunda subaylık yapmıştınız karıştırdık orasını şimdi. Eğer Türkiye’deydiyse, gericiliği bir tehlike olarak görmeye bu kadar geç başlamanızı nasıl açıklamalı? Tam hangi aşamada ‘tehlike’ olmaya başladı bu arkadaşlar? Mesela ‘NATO akreditasyonu’ sürecinizin başladığı ABD’deki Deniz Komuta Koleji eğitiminizde hiç böyle bir tehlike sezdiniz mi?. İnsan merak ediyor. Çünkü sizin oradan mezun olduğunuz 1982 yılında Türkiye islamofaşist bir askeri darbeyle yönetiliyordu. Başkomutanınız Orgeneral Kenan Evren, meydanlarda Kuran’dan ayetler okuyor, aynı zamanlarda bu ülkenin yüzbinlerce ilerici ve yurtsever insanının da mahpuslarda canına okunuyordu. Siz ‘NATO standartları’na ulaşmaya nail olmuş (!) bir kurmay subay olarak TSK’nın komuta kademesine girmeye hak kazanmanın sevincini yaşarken, Türkiye’nin eşitlik ve özgürlük yürüyüşü gerici ve halk düşmanı bir darbeyle kesilmişti. Aklı ve bilimi rehber edinmiş, para yerine insanı ve emeği hayatın merkezine koymuş insanların yürüyüşüydü o; kapıcısından mühendisine, madencisinden tiyatrocusuna herkesin içinde olduğu. Ve NATO’ya ve Batı’yla ilişkilere sıkı sıkıya bağlılıklarını ilan eden komutanlarınızın darbesiydi önlerini kesen. Bugün ‘tehlike’ dediğiniz islamcılık, reçeteleri oldu o zaman sola karşı. Patronlar istedi, rahle-i tedrisatından geçtiğiniz NATO ‘olur’u verdi, ordunuz da icra etti! Cumhuriyetin bütün ilerici birikimininin üzerinden postal ve tanklarla geçtiniz.
Sormalı şimdi, siz o sıralar ‘tehlike’nin farkında olmayı mı, yoksa bizzat kendisi olmayı mı seçtiniz Örnek Paşa? Cevabını hepimiz biliyoruz. Sapına kadar NATO’cuydunuz, Evrenciydiniz, emir-komuta zincirinin çelik bir halkasıydınız.
Belki bilfiil içinde olmadınız sola karşı verilen savaşın, bilemiyoruz, ancak üniformanızdaki ‘galaksi’ye bir yıldız daha eklemenin peşinde NATO’da kariyerinizi yükseltmekle uğraştığınız kesin. Patronların emrinde esas duruşa geçip, cumhuriyeti kemirile kemirile sadece hafızalarda saklanacak hoş bir anı haline getirildiği sürecin altında imzanız olduğunu unutmayın. Bugün kreşteki çocukların bile örtülere dolandırıldığı, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e ne kadar küfür edilirse o kadar ‘özgürlükçü’ sayılınan AKP Türkiyesi NATO’culuğunuzun, amansız Sovyet ve sosyalizm düşmanlığınızın eseridir.
“Komünizmle Mücadele Dernekleri” adıyla ortaya çıkıp, yıllar içinde devletin İkinci Cumhuriyet yolundaki dönüşümünün savaş aygıtı haline gelen bir dinsel suç örgütünün kumpasıyla mahpus yatmanız, tarihin acı bir tesadüfü olarak açıklanabilir ancak. Dinci NATO’culuk, dinci olmayan NATO’culuğu mağdur etmiştir, hepsi bu.
Elbette uyaracaksınız halkı kendi meşrebinizce gericiliğe karşı. O kadar Batı ülkesi ‘görmüş geçirmişliğiniz’ var NATO göreviniz boyunca. Şimdi adım adım vahabi bataklığına çekilen bir ülkede rahatsız olabileceğiniz manzaralarla karşılaşmanız ve bundan şikayet etmeniz doğaldır. Fakat nasıl bugünün Türkiyesi’nde dinci olmayan bir NATO’culuğun yaşama imkanı bulunmuyorsa, sizinki gibi sık sık dine referans yapan bir laikliğin de barutunun menzile yetecek ateşi yoktur. O ateşe gereken barut aydınlanmadır, gericilikle ideolojik mücadeledir, dişe diş kavgadır. Bu kavgayı da hakkıyla ancak, NATO’culuğunuza halel getirir diye adını anmaya bile ürkeceğiniz komünistler verecektir. Onlar ki ‘o mahşer günü’ dediğiniz tehlikenin, daha 30 Ekim 1923’te cumhuriyetin kuyusunu kazmaya çalışılmasından beri farkındadır. Ve tüm ‘farkındalıklarıyla’ halkımızı, OHAL’in zifiri karanlığında bir Pazar günü Bostancı’dan şimşekler çakmaya çağırmaktadır.
Örnek’in yazısı