Sınıftan devrime…

Tersini düşünenler de var. Genel bir devrim ve devrimcilik algısı üzerinden işçi sınıfını bir yerlere oturtmaya çalışanlar ülkemizde de, dünya üzerinde de mevcut, bunu biliyoruz. Artık o devrim düşüncesinin hedefi, şekli, şemali nasıl olur bilinmez. Yeri geldiğinde Kürt hareketi ile ittifakı savunur, tersinden ekseriyetle gider CHP’nin içerisinde çalışma yürütür, dünya görüşünün şekillenmesinin merkezinde faşizm olgusu... View Article

Tersini düşünenler de var. Genel bir devrim ve devrimcilik algısı üzerinden işçi sınıfını bir yerlere oturtmaya çalışanlar ülkemizde de, dünya üzerinde de mevcut, bunu biliyoruz.

Artık o devrim düşüncesinin hedefi, şekli, şemali nasıl olur bilinmez. Yeri geldiğinde Kürt hareketi ile ittifakı savunur, tersinden ekseriyetle gider CHP’nin içerisinde çalışma yürütür, dünya görüşünün şekillenmesinin merkezinde faşizm olgusu vardır. O düşünceye göre işçi sınıfı da devrim sürecine katılacak toplumsal bölmelerden bir tanesidir.

İşte bir gün gelecektir ve bu yapılanlardan birisi mutlaka, o tarihi an ile çakışacak ve devrim olacaktır. Artık hangisi bilinmez… Hangisini tutturursanız.

Dün başlayan DİSK Kongresi’ne baktığımızda bu düşüncenin, sınıfın en tarihsel ve düzen güçlerinin çekinmek için onlarca sebep taşıdığı örgütünün genel kurulunda cisimleşmiş halini görüyoruz.

DİSK yönetimi davet ettiği için oraya geldiği açık olan, salonun içerisine neden alındığı anlaşılamayan, normal koşullarda kongre salonunun yakınından bile geçmesi mümkün olmayacak AKP’li Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı, DİSK’li işçilerin ya da genel kurul delegelerinin salondan kovması önemli ve takdir edilmesi gereken bir olay. Neyse ki henüz daha AKP’lilerin DİSK kürsüsünü kullandıkları günlere gelmedik. Ancak bununla da yetinmek ne yazık ki saflık olacaktır.

Zaten yetindiğimiz oranda DİSK kürsüsü CHP ve HDP’nin arka bahçesi olarak görülmeye devam edecektir.

Biraz önce bahsettiğimiz anlayış tam da bunun önünü açmaktadır. Bakın Kılıçdaroğlu, DİSK kürsüsünden “keşke bakan burada olsaydı da kıdem tazminatı konusundaki görüşlerini bize anlatsaydı” diyerek konuşmasını yaparken ve işçilerin haklarının ne kadar önemli olduğundan bahsederken, CHP’nin DİSK konusundaki tarihsel misyonunu bizlere unutturmaya çalışıyor olmalı.

Türkiye tarihinde işçi sınıfı hareketinin, örgütlü bir karakter kazandığı ve sermaye sınıfı açısından korkutucu düzeylere ulaştığı günlerin izleri halen silinmiş değil. Bununla beraber yine sermaye sınıfının DİSK’i kontrol etmek için CHP’yi nasıl devreye soktuğunu, yönetimi üzerinde nasıl etkili olduğunu, DİSK’i sürekli Türk-İş ile aynı çizgide tutmaya çalıştıkları da bizlerin hafızasından silinmiş değil.

Şimdi günümüzde sınıfın örgütlü gücünün geri çekilmiş olduğunu fırsat bilerek, dün görüldüğü üzere CHP bir kere daha misyon güncellemesi yapmıştır. Açılan kapıdan Selahattin Demirtaş’ın da girmesi doğal olarak garip karşılanamazdı. Ne de olsa demokrasi herkese lazım… Özellikle de işçilere…

Demirtaş’ın DİSK kürsüsünde konuşmasına ve halkların kardeşliği vurgusu yapmasına temelden itiraz etmenin anlamı yok. Bu açık. Ancak geçtiğimiz dönemde ülkemiz için önerilen faşizme karşı demokrasi mücadelesinin radikal kanadının taşıyıcısı HDP’nin DİSK kürsüsünden söyleyebileceklerinin bir sınırı olmalı. Konuşmanın ayrıntılarına girmeye gerek yok. Zaten Demirtaş da, bu sınıra geliyor, “faşizme karşı mücadele önemli” diyor ve ekolojik toplum ile sözlerine devam ediyor. AKP muhalifleri CHP ve HDP, DİSK kürsüsünden kendilerini anlatıyorlar. Sanıyoruz ki DİSK’in geleceği için bu ikilinin birlikte durması önem taşıyor.

CHP’nin sosyal demokrasisi ile HDP’nin radikal demokrasisi arasında biçimsel olarak ve mücadele yöntemleri açısından onlarca fark olduğu, halk açısından HDP’nin ya da Demirtaş’ın daha samimi göründüğü gerçek birer olgu. Konu emekçilerin davası olduğunda ise özü itibariyle pek özel bir fark göremiyoruz.

Tam da bu noktada farkı ortaya çıkartmak gerekli. Sınıfın önüne çıktığınızda sosyalizm diyemiyorsanız, eşitlikçi bir toplum için işçilerin örgütlü mücadelesinin sermaye sınıfını yeneceğine dair inancınızı dillendiremiyorsanız, emek mücadelesini demokrasi mücadelesinin türlerinden biri olarak görüyorsanız maalesef olmuyor. Sınıf kavgasının aslında bir devrim ve iktidar kavgası olduğunu sürekli geri plana atıyorsanız ortalamacılığa mecbur kalıyorsunuz.

Bugün DİSK’i eleştirmek için onlarca sebebimiz olabilir. Zaten DİSK de bu bozuk zeminin bir parçası olduğu için ayağa kaldırılmalıdır diyoruz.

Üye sayısı gerilemiş, geçtiğimiz yıl ortaya çıkan metal işçilerinin militan mücadelesini yönetimine taşıyamayan, genel grev sözünün arkasında durma ihtimali zayıf olan, söylemde radikal görünüp eylemde bu radikalliğini kaybeden DİSK, eğer böyle devam ederse sadece iktidara muhalif bir özne karakterini taşıyacak ve kaba tabirle bir “sivil toplum” örgütüne dönüşecektir. İşte bu yüzden bu tablo tersine çevrilmelidir demekteyiz.

Denilenleri yapma zamanıdır. Sınıftan devrime yürümenin yolu budur.