Yetmez ama Evetçi Halil Ergün: "Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim."
Halil Ergün Ceren Çıplak'a röportaj verdi.
AKP’nin ülkemizde gerici bir diktatörlük kurmasının önemli yapıtaşlarından birisi olan 12 Eylül 2010 referandumunda AKP’nin yazdığı anayasaya “Yetmez ama Evet” oyu veren Halil Ergün, ülkemizin içinde bulunduğu durumun faturasını kendisi ve kendisi gibi liberallere değil de halka kesti.
Kendisini solcu zanneden Halil Ergün, Cumhuriyet Gazetesinden Ceren Çıplak’a verdiği röportajda, AKP’yi desteklemesinin gerekçeleri arasında Erdoğan’ın Çingenelerle toplantı yapmasını, Dersim katliamı için özür dilemesini ve çözüm ve AB süreçlerini başlatması gibi apolitik ve sol düşünce ile alakası olmayan argümanlarla savundu.
Bugünkü tavrını ise, “Bir daha (AKP’ye) oy vermedim. Bugün hiçbir ortak yanım yok. Yapılanlara keskin bir muhalif tavrım var.” şeklinde açıklayan Halil Ergün son seçimlerde de HDP’ye oy verdiğini belirtti.
Röportajın ilgili kısmı şu şekilde:
– Valilik tarafından düzenlenen Malatya Film Festivali resmi bir gerekçe gösterilmeden iptal edildi. Siz de festivalin onur ödülüne değer görülmüştünüz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Festivallere çok katılan biri değilim, zaten son dönemde içe kapanığım. Yetkililer iptal edildiğini bana söylemedi. Arkadaşlarımdan duydum. Bir festival belediye ya da valiliğin özel tasarrufu değildir. Festival halkın, kentin kültürel ve sanatsal ihtiyacının yansımasıdır. Şenliğidir o kentin. Maalesef Türkiye’de önce kültür sanat alanına vurulur. Böyle hazin bir kaderimiz var. Kentler biraz da bu özellikleriyle vardır. Ama halk yukarıdan gelen bu tasarruflara itiraz etmeli. İnsanlar kendi hayatlarındaki taleplerini dile getirmezse bu ülkede hiçbir ilerleme olmaz.
– Topluma yönelik önlenemez bir kızgınlık mı yaşıyorsunuz?
Şikâyetim var. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen topluma kızıyorum. Eskiden topluma, kitlelere, halka böyle tepkili değildim. Biz halkın kavgasına kendimizi adamıştık. Ama artık bir dakika diyorum ve Nâzım gibi “Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim” diyorum.
– Festivallerden devam edelim. Festival filmlerinde şöyle bir çıkmaz var; sürekli bireyin buhranlığı, yalnızlığı üzerine filmler çekiliyor. Yaşadığımız onca toplumsal olay neden perdeye yansımıyor?
Önemli bir soru. Festival filmlerini pek izlediğimi söyleyemem, ama film yapılmasını savunuyorum. Her şeye rağmen film çekiliyor olması sevindirici. Bunalan ve of çeken Tanrı gibi filmler de çekilebilir ama Türkiye’deki bireyin şahsi bunalımının ne olduğunun tahlilini iyi yapmak lazım. Ekmeğin aslanın ağzında olduğu, ekonominin allak bullak olduğu, geleceğe dair umutlardan emin olunmadığı bir atmosferde tüm bunlardan uzak şahsi bir buhranlık her şeyden uzak demektir. İnsanın şahsi hallerini allak bullak eden binlerce durum yaşanıyor Türkiye’de.
Burada bir nokta var; genç arkadaşlar film yapmak fetişiyle film yapıyorlar. Ve Türkiye’de film kolay çekiliyor. Üç arkadaş yan yana gelip üç kuruşu birleştirip film çekiyor ama film ağır sancılar üzerine oturmuyor genellikle. Bir sanatçının ağır sancısı nedir bugünkü Türkiye’de? Sancın varsa film çek kardeşim. Başkalarını anlatmak çocuk oyuncağı değil. Kendi niyetine göre anlatamazsın kimseyi. Tabii Türkiye’de toplumsal gerçekliği anlatmak her zaman özgür hareket imkânı istedi. Türkiye giderek yasakçı bir ülke haline geldi farkında değil misiniz?
– Siz farkında mısınız?
Şimdi siyasi yanımı tahrik etmeyiniz. (gülüyor) Burada yaşayan bir yurttaş olarak ölüme, öldürmeye ve öldürülmeye bu kadar olağan bakan bir hali kabullenemiyorum. Komşumun çocuğu, akrabamın çocuğu, asker, dağdaki çocuk – ki onlar da çocuklar, onlar da annelerin-babaların çocukları- kimse bana “teröriste acınır mı?” demesin. Yanarım. O da bir can, o da bir insan. Onun da ayrı bir açıklama biçimi var. Asıl mesele şu; ölüme, öldürmeye ve öldürülmeye bu kadar olağan bakan bir yaklaşım olamaz. Doğu da hendek açmışlar; burada kim haklı kim haksız tartışabilir, ama orada sivil çocuklar öldürüldü. Bu bir insanlık suçudur. Sadece kendine bakıp, “bugün de kurtuldum” diyen bir toplum olur mu? Bir cinnet halidir bu.
– Siz film çekecek olsanız neye odaklanırsınız?
Toplumun, ölüme, öldürmeye ve öldürülmeye bu kadar olağan bakmasına eleştiri getiren bir film çekmek isterim.
– Bir insanda en çok neye kızarsınız?
Vicdansızlığa. “Yapan kendine yapar” derdi babam. Aynen yapan kendine yapar abi. İnan ki bu böyle. Ama bu ülkenin en çok yaşatması gereken yanı vicdandır. Bir sürü meselede herkes herkese karşı. Ülkeyi yönetenlerin daha güleryüzlü daha şefkatli, vicdanlı olmalarını istiyorum. Seçimle iktidara gelen hiç kimsenin bu memleketi, bu toplumu germeye hakkı yok. Gülsünler biraz. İçindeki çocukları çıkarsınlar.
– Yıllar önce “AKP’ye oy verdim, Başbakan’ı diğer politikacılara göre daha sahici bulduğum için seviyorum” dediniz ve aforoz edildiniz. Bu demece dair neler söylemek istersiniz?
Kimsenin aforoz etmesi umrumda olmadı. Bunu yazın ama. Ben ne yaptığını çok iyi bilen bir adamım. Benim hayatım faturalarla geçti bu toplumda. Beni aforoz etmeye çalışanların alnını karışlarım. Başka türlü düşünebilen bir adamı mahkûm etme hakkına sahip misiniz? Bu faşizanlık değil mi? Onlar böyle oldukları için Türkiye bu hale geldi. Bir televizyon programında oy verdiğimi söyledim o nokta alındı sadece halbuki daha neler söylemiştim, onlar niye konuşulmuyor?
– Evet biliyorum, o programda Başbakan’ın “Muhteşem Yüzyıl” dizisine yönelik tutumunu da eleştiriyorsunuz hatta dizinin danışmanı da o programda konuk olmasına ve yorum yapmamasına karşın…
Başbakanı ağır bir biçimde eleştirdim de. Kim yapabilmiş bunu televizyonda. “Sen işine baksana” dedim Başbakana. Kutluğ Ataman AKP’ye oy verdiğini söyleyince birden oy verdiğim geldi aklıma. Söylemesem kendime hesap veremezdim Ceren. Ben de oy verdim dedim. Mutlak bir fanatik halim yok. Ben AKP’li olmadım. Tayyip Erdoğan’ın sahiciliğini yerli olma anlamında söyledim; Kasımpaşalı, futbolcu ve sokağın sesi gibi yorumladım. Bu ülkenin ilk kez bir Başbakanı Çingenelerle toplantı yaptı. Dersim katliamı için özür diledi. Çözüm sürecini başlatması, AB süreci vs. Bunlar bana her zaman sempatik yaklaşacağım ve onaylayacağım yaklaşımlar olarak geldi.
– Neden oy verdiğinizi anlattınız peki bugün nasıl bakıyorsunuz?
Oy vermedim bir daha. Bugün hiçbir ortak yanım yok. Yapılanlara keskin bir muhalif tavrım var. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın, cumhurbaşkanlıktan sonraki tasarruflarına hiç ama hiç sıcak bakmıyorum. Tamam halka ya da parlamentoya gitsinler evet çıkarsa Başkanlık sistemi kurulur ve öyle takip ederiz biz de. Eski yasa ve kalıplarla yeni Cumhurbaşkanlığı uygulamasını hiç doğru telakki etmiyorum. Kibarca belirtiyorum. Ama bugün AKP’ye oy vermem. Son seçimde HDP’ye verdim. Doğu’daki acıları kalbimde duyuyorum ve bunun için Kürt olmam gerekmiyor.