"Yüzsüzlerin İslam zirvesi"

13. İslam Zirvesi Toplantısı önceki gün İstanbul’da başladı.

13. İslam Zirvesi Toplantısı, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) Üyesi Ülkeler Devlet ve Hükümet Başkanlarının katılımı ile önceki gün İstanbul’da başladı. Her üç yılda bir toplanan zirvede, İslam dünyasını ilgilendiren konular üzerinde durulup ortak kararlar alınıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun başkanlığını yaptığı dönemde Mısır’da İslamcı Muhammed Mursi’yi deviren Mısır ordusuna karşı tavır almadığı gerekçesiyle “aynaya bakacak yüzleri yok” diyerek eleştirdiği İİT üyesi İslam ülkelerinin temsilcileri 15 Nisan’a kadar İstanbul’da ağırlanacak.

Birgün’den Mustafa Kemal Erdemol, Zirve ile ilgili olarak kaleme aldığı yazısında İİT’in kuruluşunu ve Türkiye’nin teşkilata girişini şöyle aktarıyor:

“Kudüs’deki Mescid-i Aksa’nın 22 Ağustos 1969’da bir Yahudi eylemci tarafından (kimileri Hıristiyan olduğunu da ileri sürüyor) kundaklanması sonucu Suudi Arabistan ile Fas’ın çağrısıyla Rabat’ta yine İslam Zirvesi adı altında gerçekleştirilen toplantı sonunda doğdu İİT. Kurulduğunda İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) olan adı 2010 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı’na dönüştü.

İslam ülkelerinin hükümetler arası ilk örgütü olması açısından önemli tabii. Türkiye çok uzun süre, 1976’da kuruluş koşullarını imzalamış da olsa, uzak durdu örgüte. Dönemin Türkiye parlamentosu örgüte katılıma onay vermedi. AKP iktidarıyla birlikte daha çok yakınlaşılan örgütün genel sekreterliğine, 2004 yılında, yani henüz üye bile olmayan Türkiye’den Ekmeleddin İhsanoğlu seçildi. Toplantılarında yer alsa da ancak 2008 yılında tam üye oldu Türkiye.”

“ABD karşıtlığına karşı İİT çözümü”

Erdemol, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluşunda İslam dünyasındaki sorunların da etkisinin olduğunu, ancak gerçek nedenin örgütün kuruluşuna öncülük eden Suudi Arabistan’ın o dönem Arap dünyasında anti Amerikan, antiemperyalist bir öz taşıyan Arap Milliyetçiliği’nin önüne set çekmek olduğunu dile getiriyor. “Soğuk Savaş koşullarında, ABD ile emperyalizmden yana saf tutmuş gerici Arap rejimleri için Arap Milliyetçiliği büyük tehlikeydi” diyen Erdemol şöyle devam ediyor:

“Kurulmasıyla “ümmet”in sorunlarına çözüm bulması hedeflenen İİT, bunu asla başaramadı. İmkanı da yoktu başarmasının, çünkü örgüte üyelik için “İslam Ülkesi olmak yeterli” maddesi var. Asıl tartışma konusu da bu zaten. Çünkü bu ifade yüzünden, neyin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda ciddi görüş ayrılıkları mevcut. “Şeriatla yönetilen bir İslam ülkesi” mi kast ediliyor yoksa “seküler olan bir İslam ülkesi” mi? Bu şu açıdan önemli: Şeriat kastediliyorsa örgütün temel alacağı hukuk da şeri hukuk olmalı. Bu hala çözülememiş bir sorun.”

islam2

Dini imanı para olanların İslamofobiyle sınavı

Son dönemde özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinde yükselen İslamofobi karşısında İİT’nin somut hiçbir tepki ya da çözüm üretemediğini kaydeden Erdemol, kuruluş üyesi ülkelerin Batıyla kurduğu “akçeli ilişkileri” nedeniyle böyle bir beklentiye girmenin saflık olacağını dile getirerek, “Bu konuda da o kadar pasif ki (İİT), üyesi olan zengin Müslüman ülkelerin batıyla ekonomik ilişkilerini bu konuda bir silah olarak kullanabilecekken bunu da yapamamakta. ABD’deki en büyük yatırımcı yabancı ülke sayılan Suudi Arabistan’dan tabii ki, ABD’deki yatırımlarını çekmesini beklemek saflık olur. “Dini, imanı” para olan palavra Suudi krallığı buna asla yanaşmaz. Örgütün, İslamofobi konusunda yaptığı tek iş, alt kurumlarından biri olan İslamofobi Gözlemevi’nin farklı tarihlerde yayınladığı 5 adet rapor. Hepsi bu. Kaldı ki, İslamofobi’ye ilişkin, sorunun yaşandığı ülkelere yaptığı öneriler de düpedüz ifade özgürlüğünün kısıtlanması anlamını taşıyor. Bu nedenle önerileri etkisiz kalıyor haliyle.” ifadelerini kullanıyor.

Erdoğan “yüzsüzler”in yüzüne nasıl bakacak?

İİT’nin kuruluş gerekçelerine ve amaçlarına uyan hiçbir konuda elle tutulur bir başarısı olmadığını belirten Erdemol, yazısının son bölümünü şöyle tamamlıyor:

“İslamcı cihatçı örgütlere ilişkin bir planı, programı yok. Suriye krizinde bir çözümü yok. Filistin için bir bir girişimi yok. Daha birçok örnek verilebilir. Ama Suudi etkisinde, Suudi çıkarlarına uygun davranmada da üstüne yok. Suriye’de Sünni kalkışmaya ses etmezken, Bahreyn’de Şii isyanına tavır alabildi. Mezhepçi bir tutumu olduğu da sır değil.”

Akılda kalabilmiş bir başarısı, Müslümanları ilgilendiren bir konuda herhangi çözüm önerisi var mı? Yok. Asıl çabası ne peki? İslam dünyasının Halifelik Kurumu olmak. Pratikte böyle davrandığının çok örneği var. İslam dünyasının tüm farklılıklarının temsilcisi olamadığı için bu halifelik pozisyonu da sağlam değil.

İstanbul’da üç gün boyunca ne konuşacaklarını, ne kararlar alacaklarını kişisel olarak merak ettiğim yok. Daha önce ne yapamadıysalar, yine onu yapamayacaklar. Erdoğan, “yüzsüzler”in yüzüne karşı bakalım nasıl davranacak? Asıl merak ettiğim bu benim.”