RÖPORTAJ | İKD MYK üyesi Fulya Durak: 17 Aralık'ta ne kadar güçlü olduğumuzu bir kere daha göstereceğiz
RÖPORTAJ | 17 Aralık öncesinde İKD MYK üyesi Fulya Durak ile görüştük: 17 Aralık'ta ne kadar güçlü olduğumuzu bir kere daha göstereceğiz
Gazete Manifesto, İlerici Kadınlar Derneği (İKD)’nin 17 Aralık’ta gerçekleştireceği laiklik buluşması öncesi röportajlarına devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde İKD Genel Başkanı Umut Kuruç ile gerçekleştirdiğimiz röportajdan sonrasında bugün İKD MYK üyesi Avukat Fulya Durak ile AKP iktidarının yasalaştırmak istediği gerici uygulamaları ve kadınların bu uygulamalardan ne şekilde etkileneceğini konuştuk…
Gerici Yeni Akit gazetesi, kadına yönelik şiddeti önleme amacıyla hazırlanan 6284 sayılı kanunun aile fertlerini cinnete sürüklediği ve kadına yönelik şiddeti arttırdığını devamlı gündeme getiriyor. 6284 sayılı kanun nedir ve gericiler bu kanuna neden karşı çıkıyorlar?
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa, İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanmış olan, şiddet gören veya görme tehlikesi altında yaşayan kadınları ve aile bireylerini korumayı amaçlayan bir yasa olup 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ile mülki amirlere, kolluğa ve hakimlere oldukça geniş Koruyucu ve Önleyici Tedbirler alabilme yetkisi getirilmiştir. Şiddete uğrayan veya şiddet görme tehlikesi altında olan kişiler başvurduklarında şiddeti uygulayan kişi hakkında, çok kısa sürede evden uzaklaştırma, kolluk desteğiyle koruma gibi tedbir kararları alabilmektedir. Yasada barınma, geçici maddi yardım, psikolojik, mesleki, hukuki destek sağlanmasından, kimlik ve diğer bilgilerin değiştirilmesine ve zorlama hapsine kadar pek çok tedbir de verilebilmektedir.
Gerici basın, 6284 sayılı yasanın aile fertlerini cinnete sürükleyerek kadın cinayetlerini arttırdığının propagandasını yaparken, mevcut istatistikleri çarpıtarak vermekte. Yasa çıktıktan sonra kadın cinayetleri arttı derlerken, bu yasanın hangi ihtiyaçla çıkarıldığına hiç değinmiyorlar. Yasadan önceki 2002- 2009 yılları arasında kadın cinayetleri %1400 arttığı için yani kadına karşı şiddet aşırı arttığı için oluşan toplumsal basınçla, sivil toplum kuruluşlarının da çabasıyla önce İstanbul Sözleşmesi imzalanmış, ardından bu yasal düzenleme yapılmıştır. Yeni Akit Gazetesi ise yasanın “hiçbir delil aranmaksızın evlerinden uzaklaştırılan, çocuklarına ve yuvalarına aylarca hasret bırakılan erkeklerin eşlerine duyduğu özlemleri öfkeye dönüştürüp cinnete davet ettiğini” ifade ederek adeta erkekleri mağdur göstermekte ve uyguladıkları şiddeti özlem, hasret gibi kavramlarla süsleyip haklı göstermektedir. Oysa şiddet hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz. Gericiler, kadınlara şiddet gördüğü evden/ erkekten/ evlilikten kurtulma ve kendine yeni bir hayat kurabilme yolunu açtığı için bu yasaya karşı çıkmaktadırlar.
Bugün AKP iktidarı ile birlikte öncelikle kadınların ve çocukların hayatını tehlikeye atan birçok uygulama yasalaştırılmak isteniyor. Bu uygulamalardan sadece biri olan müftülere verilen nikah kıyma yetkisi ise artık hayata geçmiş bulunuyor. Peki bu gerici düzenlemeler anayasanın laiklik ilkesi ile uyuşuyor mu?
Müftülük, bir dini müessesedir. Müftülere nikah yetkisinin verilmesi, öncelikle kadın haklarına ciddi bir darbedir, aynı zamanda da laiklik ilkesine açık bir saldırıdır. Devletin resmî kurumlarına dini bir kurum alternatif olarak sunulmuş, tüm il ve ilçe müftülüklerine nikah kıyma yetkisi verilmiştir. Bu yetkinin kapsamı imamlara imza yetkisi verilebileceği şeklindeki düzenleme ile daha da genişletilmiştir. Dini kurumlar, laik kurumlar ile aynı seviyeye getirilmiştir. Bu düzenlemeler toplumun muhafazakarlaştırılmasını hızlandıracak ve laik devletin temellerini aşındıracaktır.
Peki sırada kadınların hayatını etkileyecek hangi düzenlemeler bulunmaktadır? Ve bu düzenlemeler kadınları nasıl etkileyecek?
Yapılması hedeflenen yeni düzenlemeleri TBMM Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu’nun 2017 yılı raporunda görmek mümkün.
Raporda yukarıda bahsettiğimiz 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da koruyucu tedbir kararı için delil veya belge aranmaması maddenin değiştirilmesi ve 15 günden uzun koruma kararları için şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranması gerektiği söyleniyor. Bu durumda kadın artık şiddeti ispatlamak zorunda kalacak.
Şiddet uygulayan hakkında da sığınma evine yerleştirilme uygulaması öneriliyor ki bu şiddeti meşrulaştırmak bir yana adeta teşvik etmek demektir. Sığınma evlerini şiddet uygulayan erkeklerle doldurmak ise başlı başına bir çelişkidir.
Yine raporda, kadınların nafaka hakkının evlilik süresi ile kısıtlanması, kadınların mal paylaşımı davası açma sürelerinin kısıtlanması gibi ekonomik yönden sıkıştıran ve boşanma kararı almayı zorlaştıracak öneriler bulunmakta. Aile mahremiyeti bahanesiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması önerisi, kadın örgütlerini sürecin dışında bırakarak, kadınları yalnızlaştırmayı amaçlamaktadır. İlgili yasada kesin olarak yasak olmasına rağmen, boşanma davalarında ve şiddet durumunda uzlaşma ve arabuluculuk yöntemi kullanılmasının getirilmesi de gündeme getirilmektedir.
Kısaca boşanmaların önlenmesi, evliliklerin devamı için her yol deneniyor. Ancak rapordaki önerilerin hayata geçirilmesi durumunda, kadın ve çocuk haklarına yönelik düzenlemelerde ciddi bir gerileme yaşanacak.
Son olarak İKD, 17 Aralık’ta gericiliğe karşı laiklik demek için bir dayanışma etkinliği düzenleyecek. Kadınlara bir çağrınız var mı?
İlerici Kadınlar Derneği, çizdiğimiz bu karanlık tablonun aydınlık yüzüdür. Gerici hükümet, kadınları toplumsal hayattan çekilmeye zorlamaktadır. Bu düzenlemelere karşı koymak için mücadele etmeli, sesimizi daha da yükseltmeliyiz. 17 Aralık’ta yapacağımız etkinlik bir araya geldiğimizde ne kadar güçlü olduğumuzu bir kere daha herkese gösterecektir.