Türkiye’de 1965 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin Meclis’e girmesinden bu yana Türkiye’de seçim sistemleri her zaman öncelikle düzen partilerinin çıkarına, daha sonra iktidar partilerinin çıkarına olacak şekilde tekrar tekrar düzenlendi. Bu zaman zaman milletvekili sayısı, zaman zaman seçim barajları, zaman zaman da seçim çevrelerinde yapılan ayarlamalar şeklinde kendini gösterdi.
Aslında bu durum tüm burjuva demokrasilerinde böyle. Türkiye’yi ayırmak, özel bir yere koymak doğru değil. ABD’de eyalet valiliği seçimlerinin en kritik yönlerinden birisi o eyaletteki seçim çevrelerinin belirlenmesi gücünü ele almak. Böylece çeşitli ilçeleri bir araya getirip, ayrıştırarak seçilecekler kolaylıkla belirleniyor. Benzer şeyler başka ülkeler için de söylenebilir.
Seçim sistemlerinin bütünüyle adil olması son tahlilde bir matematik formülüyle sağlansa da bu seçimlerin adaletini güvence altına almıyor. Zira bir tarafta sermayenin desteklediği, paralar akıttığı, yüzlerce milyon lira hazine yardımları alan, iktidar ve devlet imkanlarından yararlanan, medyanın öne çıkarttığı partiler var.
Baraj tek sorun değil
Görüldüğü gibi, henüz daha seçim barajlarına dahi gelmeden seçim sistemlerine ilişkin pek çok şey söylenebiliyor. Oysa seçim barajı 12 Eylül’ün Türkiye’de siyaseti düzenlemek için attığı en büyük adımdı. 12 Eylül ile 2010 yılındaki referandumdan beri hesaplaştığı iddiasındaki, AKP de dahil olmak üzere, 1983’ten bu yana seçim barajının indirilmesini vaat etmeyen hiçbir siyasi parti olmadı. Ama bu konuda adım atan da olmadı.
AKP’nin 2013’te gündeme getirdiği önerilerde seçim sisteminin aynen devamı, barajın yüzde 5’e indirilerek daraltılmış bölge seçim sistemine geçilmesi veya seçim barajının kaldırılarak dar bölge seçim sisteminin kabulü vardı. Demokratikleşme olarak gösterilen bu önermelerin ilki zaten mevcut durum olarak herkesin “şikayetçi” olduğunu iddia ettiği durumdu. Bugün tekrar gündeme gelen ikincisi ise ülke barajını geçen partilerin güçlü oldukları seçim çevrelerinde daha fazla ve ne kadar yüksek oy alsalar da özellikle ilk iki parti arasına giremedikleri seçim çevrelerinde daha az milletvekili çıkartabilmeleri anlamına geliyordu. Üçüncü önerinin ise batıda AKP-CHP ve doğuda AKP-HDP ikiliğine hapsolacak bir öneri olduğu zaten açık, ancak bunun AKP karşıtı bir blok olduğu düşünüldüğünde AKP açısından risk oluşturduğu düşünülebilir.
Yakın zamanda tekrar ortaya atılan AKP’nin seçim sistemi önerisi ise oy verme işlemlerini gereksiz yere karmaşıklaştıracak. Bu önerinin seçim çevresinde seçilecek sayının iki katı aday gösterme, adaylar için ayrı oy kullanma gibi “sos” olmaktan öteye geçmeyecek öneriler bir kenara bırakılırsa “AKP’yi seçin” önerisi olduğu anlaşılıyor.
Neden “AKP’yi seçin” önerisi
Mevcut seçim sisteminde seçilen adayları bulmak için ülke barajını geçen partilerin ilgili seçim çevresinde aldıkları oylar o seçim çevresinde seçilecek milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar sırayla 1’e, 2’ye, 3’e diye bölünerek gidiyor. Bu sonuçlardan seçim çevresinin milletvekili sayısına kadar olan en yüksek değerler partilerin listesindeki ilgili adayların seçilmesi anlamına geliyor.
Bir örnekle açıklamak gerekirse,1 milyon oy kullanılan ve 20 milletvekilliği çıkartılan bir seçim çevresinde A partisi 500 bin, B partisi 250 bin, C partisi 150 bin ve D partisi 100 bin oy alsın. Mevcut sistemde, bölme işlemleriyle elde edilen değerlere göre, A partisi 500 bin, 250 bin, 170 bin, 125 bin, 100 bin, 84 bin, 72 bin, 62 bin, 56 bin ve 50 bin için 10; B partisi 250 bin, 125 bin, 84 bin, 62 bin ve 50 bin için 5; C partisi 150 bin, 75 bin ve 50 bin için 3; D partisi ise 100 bin ve 50 bin için 2 milletvekiline hak kazanıyor.
Bu seçim çevresi 4 bölgeye daraltıldığında ise ortaya bambaşka bir tablo çıkıyor. Hesap kolaylığı açısından oyların 4 daraltılmış bölgeye eşit dağıtılması halinde, A partisi 125 bin oy alıp 125 bin, 63 bin ve 42 bin için 3; B partisi 63 bin oy alıp 63 bin için 1; C partisi 38 bin oy alıp 38 bin için 1 milletvekilliği kazanırken; D partisi ise 25 bin oy alıp en düşük 38 bin değerine ulaşamadığı için milletvekilliği kazanamıyor.
İki sistem arasındaki fark en çok oy alan partinin yüzde 20 daha fazla milletvekilliği kazanması ve 4. partinin hiç milletvekilliği kazanamaması olarak açıkça ortaya çıkıyor. İlk örnekte, seçilen sayılar gereği de olsa her parti eşit sayıda oy hesabıyla milletvekili çıkartırken ikinci örnekte her partinin milletvekili kazanmak için aldığı oy sayısı değişiyor.
Bu basit örnek bile önerinin neden “AKP’yi seçin” önerisi olduğunu açıkça gösteriyor.
(Bu yazı haftalık Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 19 Ekim 2017 tarihli 44. sayısında yayımlanmıştır)
Bu haber en son değiştirildi 25 Ekim 2017 23:45 23:45
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski basın danışmanı Ahmet Sever, Mustafa Varank’ın açtığı 'Ak trol' davasından…
"Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatılan gazeteci Fatih Altaylı, "Olağan ve alışık…