Anlatılması gereken bir hikaye: Ben, Daniel Blake
Kerem Usluer'den, "Ben, Daniel Blake" filmi üzerine bir değerlendirme.
Kerem Usluer
“Anlatmak zorunda olduğun bir hikaye bulmalısın. Anlatsan güzel olabilecek bir hikaye değil, anlatmak zorunda olduğun bir hikaye olmalı.”
“Ben, Daniel Blake” festivallerden sonra gösterime girdi. Yönetmeni Ken Loach’ın söylediği gibi, “anlatılmak zorunda olunan bir hikaye” ile.
“Ben, Daniel Blake” kapitalist toplumun insana etkisini anlatıyor. Neo liberal politikaların sonucu olarak insanın bireycileşmesi, yalnızlaşması, korunmasız kalması ve devletin sosyal güvence uygulamalarını yaşamdan sahnelerle perdeye taşıyor. Daniel Blake (Dave Johns) neoliberal sistemin tüm özelliklerini barındıran bürokrasi koşturması sırasında Katie (Hayley Squires) ve çocukları ile tanışıyor, aralarındaki dostluk iki insanın sistem ile mücadelesinde yol arkadaşlığına dönüşüyor. Kalp hastası olan Daniel, doktorunun uyarısına rağmen ikna edemediği sistem tarafından iş aramaya zorlanıyor, Katie ise iş bulamadığı için yaşadığı zor günlerin sonunda eskort kız oluyor.
Film başladığında tanıdık bir telefon sahnesi ‘keyifli bir film olabilir’ düşüncesini size yerleştiriyor. Ancak ilerledikçe çıktığınız ringde, yumrukları arka arkaya yiyorsunuz. Avuçlanan konserve, yırtık ayakkabı, taze meyvenin bedeli, marketteki çaresizlik… Ve final ile nakavt oluyorsunuz.
Ken Loach sosyalist kimliğini filmlere yansıtan bir yönetmen. Filmlerinde kapitalist sistemi günlük yaşantılardan oluşturduğu hikayeler ile eleştiren Loach, bu tavrını yalnızca filmleri ile sınırlı tutmuyor. Bir festivalin sponsorluğunu İsrail’in yaptığını öğrendikten sonra festivalden çekilen, diğerinde ise düzenleyicinin taşeron ve güvencesiz işçi çalıştırılmasını protesto ederek ödülü reddeden bir yönetmen…
Zaten mücadelenin yalnızca filmler ile sınırlı olamayacağını da kendisi anlatıyor:
“Şunu peşinen söylemem gerekir. Filmlerin yapabilecekleri konusunda çok fazla beklentiye girmememiz lazım. Filmler sonuç olarak sadece hikayelerdir, insanlara cesaret verir. Ama değişiklik yaratabilecek insanların kendisi ve örgütlü işçi sınıfıdır. Başka hiç kimse değil. Filmler bunu teşvik edebilir, hikayeler anlatabilir, insanları tepkiler duymasını sağlar. Belki bir analiz sunar. Fakat bundan daha fazlasını yapamaz filmler. Filmler teşvik etmek dışında bir şey yapamaz.” (*)
Neoliberal politikaların yaşam üzerindeki yansımaları, küreselleşen dünyada o kadar benzerlik taşıyor ki, filmin çekildiği ülkenin, şehrin ismi önemsizleşiyor. Kurtuluşumuzu kendimizde aramıyoruz. Her zaman bizi uçuracak bir rüzgar bekliyoruz. Bir ihtiyacın var mı diye soruyoruz, ama asıl meselenin hepimizin bir ihtiyacı olduğunu ve bu ihtiyacın toplumsal bir dönüşüm olduğunu, bunun da bir organizasyon ve örgütlenme gerektirdiğini…
Yeniden başa dönersek; anlatılması gereken bir hikaye “Ben, Daniel Blake”. Elbette Loach bu hikayeyi ustalığı ile perdeye olması gereken şekilde yansıtıyor. O kadar çok hikaye var ki böyle usta ellerin anlatması gereken…
İzleyin mutlaka…
* https://www.evrensel.net/haber/280702/loach-anlatmak-zorunda-oldugun-bir-hikaye-bulmalisin