Ayağımıza kurşun sıkanlar
Kamil Tekerek yazdı: Ayağımıza kurşun sıkanlar
Geçtiğimiz hafta Türkiye topraklarında verdiğimiz mücadelenin referandumla ve olası sonuçlarıyla kesişen yanlarını ele almaya çalışmıştık.
Bu noktadan devam edebiliriz. Şöyle ki, artık gerçekten Türkiye’de sosyalizm mücadelesi verenler açısından kabak tadı veren bazı politik argümanlar günden güne büyütülmeye devam ederken, diğer yandan düzen güçleri var güçleriyle hedeflerine ulaşmak için ellerinden geleni yapıyor.
Buna bir de esas olarak düzene her daim yedek lastik olanların ayağımıza sıktıkları kurşunları ekleyelim, Türkiye siyasetinin tablosu daha fazla netleşecektir. Doğal olarak bizim yapacaklarımız da…
Biraz somutlayarak ilerleyelim isterseniz.
Türkiye’de kendini farklı gerekçelerle genel anlamda AKP karşıtlığı üzerinden tanımlayan ve neredeyse toplumun yarısına tekabül eden geniş bir kesimin mevcut olduğu herkesin malumu.
Bu kesimin en temel eksiği ise örgütsüz olması.
Örgütsüzlük ise siyaseten büyük bir dağınıklığı beraberinde getiriyor. Siyasi dağınıklık ile birlikte başa baş giden şeyin ideolojisizleşme olduğunu ise gündelik olarak gözlemleme fırsatı bulabiliyoruz.
İşte tam da bu kesimlere dönük olarak düzenin tüm güçlerinin sistematik bir şekilde yürüttükleri politik-ideolojik propaganda ile kimi zaman yanlış bilgilendirme tam da biraz önce bahsettiğimiz durumlara yol açabiliyor.
Referandum sürecinde örneklerini de gördüğümüz üzere, özellikle son bir yıl içerisinde sahte umut pazarlanmasının; düzenin egemen güçlerinin ve temsilcilerinin başka düzen içi güçler tarafından yenileceğinin propagandasının alasına tanık oluyoruz.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Meclis’te yapılan iki oylamayı hatırlatalım ve geçelim. Birincisi bugün HDP’li milletvekillerinin de cezaevinde olmasının önünü açan süreçte Meclis’te yapılan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına dönük yasal düzenlemelerin oylanmasıyla şekillenmişti. Bu oylamalarda AKP’nin çatırdayacağını, 80 tane FETÖ’cü milletvekilinin verecekleri Hayır oyu ile AKP’nin yenilgiye uğrayacağını vaaz verenler bugün neredeler diye sormak durumundayız.
Hatta hatırlanırsa olay tam tersine dönmüş, AKP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırmak için verdikleri Evet oylarına, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından oylamada “serbest bırakılan” CHP milletvekillerinden 30 küsur tanesi de katılmıştı. Bu oylama ile milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılmış ve HDP’li milletvekilleri birer birer tutuklanmaya başlanmıştı.
Şaşırtıcı mı? Türkiye tarihini biraz biliyorsanız ve sermaye düzeninin yönelimleri hakkında biraz bilgi sahibiyseniz neyin nereye gideceğini kestirmek o kadar da zor olmasa gerek.
Örnek vereceğimiz ikinci oylama içinse çok uzağa gitmeye gerek yok. Başkanlık sistemine geçiş için altyapıyı oluşturan maddelerin oylamasında da bu sefer beklentiler yine AKP içerisinde muhalif olduğu söylenen mileltvekillerine ve MHP muhaliflerine odaklandı. Günler boyunca maddelerin oylanması esnasında bunun üzerinden siyaset yapılırken, sonuçlar yine bahsedilen anlamda beklendiği gibi olmadı. Maddelerin hepsi Meclis Genel Kurulu’ndan 340 ila 345 arası oylarla geçti.
Şimdi o günlerde, eski MHP’lilerden medet umanlar, AKP’nin içerisinde bulunan muhaliflere bel bağlayarak Türkiye’de emekçilerin politik-ideolojik dünyalarını bulandıranlar neredeler?
Bu da çok şaşırtıcı olmasa gerek.
Öyle bir toplumsal bölüm düşünün ki, Türkiye’de emekçi sınıfların kurtuluş, eşitik ve özgürlük mücadelesinin büyümesi için harekete geçebilecek bir potansiyel ya da özgüç nedense sürekli hareketsiz kalıyor.
Böylesi bir tablonun somut çıktısı ise, örneğin bugün Abdullah Gül üzerinden yaratılmaya çalışılan durumdur. Ne kadar beyefendi bir insan olduğundan tutun, döneminin önemli bir lideri olduğunun ifadesine kadar bu figür üzerinden hem düzen siyasetine, hem de Türkiye toplumuna ayar veriliyor.
Bir dönem bunun benzeri Ahmet Davutoğlu üzerinden yapılıyordu. Bazen bunların arasına Bülent Arınç da ekleniyor. Türkiye solunun içerisinden bile bu projelerden medet umanlar var.
Oysa ki Komünizmle Mücadele Dernekleri içerisinde yetişmiş bu gerici faşist kadrolardan medet umanlar ya da “AKP’den kurtulmak” adına sürekli buralara işaret edenler bugün ayağımıza kurşun sıkanlar arasında yer alıyor.
Üzerinde bir de referandumun hemen öncesinde yapılan ve nereye oturduğu bir türlü anlaşılamayan açıklamaları ekleyelim isterseniz. Daha önce de ifade ettik ama son bir hafta içerisinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in arka arkaya yaptıkları açıklamalar Hayır çalışmasının ayağına kurşun sıkmaktan başka bir anlama gelmemiştir. Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” ve 15 Temmuz’dan beri açıklayacağım dediği ve artık anlamını gerçekten yitiren “Bylock’çu milletvekilleri” açıklamaları ile Özgür Özel’in “Hayır çıkarsa siyasi muhataplarımıza ‘Siz kaybetmediniz, biz de kazanmadık’ diyeceğiz. Evet çıkarsa, o Pazartesi kendimizi ötekileştirilmiş, itilmiş hissedeceğiz.” açıklaması ve benzerlerinden bahsediyoruz.
Ne yazık ki diyemeyeceğiz, çünkü bizlerin CHP’den özel bir beklentisi bulunmuyor ya da kendimize CHP’ye ya da oranın önderliğine akıl vermek gibi bir misyon da biçmiş değiliz.
Ülkemizde solculuk adım adım tam da yukarıda bahsettiğimiz eksenleri de içerecek biçimde yeniden şekilleniyor.
Bu şekillenmenin içinde liberalizm var, “Evet-Hayır” kardeşlik görüntüleri var, “milli burjuvazi” özlemcileri var, Çiller-Ağar zamanında ülkemizin en karanlık döneminde İçişleri Bakanlığı yapanlardan kurtuluş projeleri çıkartmaya çalışanlar var. Kısacası bunun içerisinde, ülkemizdeki sermaye devletini, sermaye sınıfını ve egemenlik mekanizmalarını yok sayan her türlü anlayış bulunuyor.
Dolayısıyla bu çizgi son tahlilde örgütsüz emekçilerin ayağına kurşun sıkar. Onu öldürmez belki ama siyasi mücadelede kötürümleştirir.
Yukarıda kısaca değinmiştik, sağlı sollu başımıza musallat olan her tür anlayışla hesaplaşabilemek ya da dik durmak için eksik bir şey var: Örgütlülük.
O yüzden bugünden yarına Türkiye’de gerçek sol bir örgütlenmenin hayata geçirilmesi zorunlu görünüyor.
Artık buna hazır mıyız diye sormayalım. Bunu yapalım.