Referandum sonucunun meşruiyeti yanında gücü de olmayacaktır!
Çünkü OHAL şartlarında yapılan bir seçimdir. Kim ne derse desin, bugün AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejimi bizzat zor ve baskının egemen olduğu bir politik ortamda referanduma gitmiş ve onay istemiştir. Zor, baskı ve korkutmayla alabildikleri bu kadardır.
Çünkü seçimde şaibe vardır. Mühürsüz oyların kabul edilmesi başta olmak üzere, Güneydoğu illerinde geçmiş yıllardaki seçim sonuçlarıyla orantısız ‘Evet’ oylarının çıkması şüphelidir. Devlet olanaklarının seçimlerde nasıl kullanıldığı ortadadır ve ancak alabildikleri bu kadardır.
İktidar olmanın bütün olanaklarını arkasına alarak tek sesli bir medya kampanyasıyla elde edilen sonuç zar zor ortaya çıkmıştır.
Ama bütün bunlardan daha öte ve daha hayati olan şey; ortaya çıkan sonucun meşruiyetini gölgeleyen en önemli olgu toplumsal destek sorunudur. Çok açıktır ki, AKP eliyle tesis edilmeye çalışılan İkinci Cumhuriyet rejimi, toplumsal destek ve buradan oluşacak meşruiyetten “yoksun” bir biçimde kurulmaya çalışılacaktır. Bu gerici düzen açısından istenen “olmamıştır” ve giydirilmek istenen bu elbise ülkemizin üzerine hiçbir zaman tam olarak uymayacaktır. Çünkü halkın yarısı “Hayır” demiştir.
Ülkemizin siyasal ve sınıfsal dinamikleri, bu gerici İkinci Cumhuriyet rejiminin kalıplarına sığamayacak kadar yeni arayışlara gebedir.
3. Cumhuriyet
Referandumda ortaya çıkan tablonun analizi kadar siyasi sonucu daha fazla merkeze konulmak zorundadır. Referandumda ortaya çıkan sayısal sonucun karşılık geldiği fotoğrafın gösterdikleri önemli olmakla birlikte gelecek açısından siyasal sonuçları daha önemli sayılmalıdır.
Öncelikle, İkinci Cumhuriyet rejiminin tesisi konusunda AKP son kozunu oynamıştır ve şimdi bu yönde adımlarını hızlandıracaktır. 15 yıldır gerici bir dönüşüm anlamına gelen ve kendini tesis etmeye çalışan İkinci Cumhuriyet rejimi, bu referandum sonucuyla birlikte bir eşiği daha aşmıştır. Fakat gerek düzen siyasetinin sıkışma başlıkları, gerekse referandum sonucunun üzerinden aranan “istikrar” beklentisi düzen açısından mümkün olmayacaktır.
Görülmesi gereken en önemli olgulardan bir tanesi de geriye dönüşün artık kapandığıdır. 15 yıllık bir karşı-devrimci dönüşüm son referandumla birlikte yeni bir aşamaya gelmiş, 1923 Cumhuriyeti’nin yerini artık almıştır. Bu gerçek görülmelidir. İçinde taşıdığı her türlü kriz başlığı ve potansiyeli ayrıca değerlendirilmek durumundadır. Bu durum tek başına AKP iktidarına değil aynı zamanda sermaye sınıfının çıkarları ile emperyalist sistemin yönelimlerine bağlanarak tarif edilebilir. Aynı zamanda bu durum İkinci Cumhuriyet rejiminin sıkışma başlıklarının da merkezinde durmaktadır.
Bugün yeni bir mücadele hattının adı konulmalıdır. Ülkemizin ilericilik mücadelesinde bu hedef 3. Cumhuriyet talebidir.
Referandum bir son değil, başlangıçtır!
2002 yılından bugüne, rejim değişikliğinin AKP eliyle adım adım geldiği açık olsa gerek. Bu sürece dair direnç hattının bir dizi mücadeleyle ortaya çıktığı da biliniyor. Cumhuriyet mitinglerinden, Haziran Direnişi’ne kadar ortaya çıkan toplumsal direnç bu gidişe karşı tepkinin toplumsal göstergeleriydi.
Referandum, bu direnç hattının kırılamadığını bir kez daha gösterdi. Doğrudur, direnç hattı kırılamadı ancak bu hattın henüz kazanamadığı da somut bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Kazanmak için artık yeni bir derlenişe ihtiyaç bulunuyor.
Bu gidişe hayır üzerinden bir “direnç” hattının değil, yeni bir mücadele sathının örülmesinin zamanı gelmiştir.
AKP iktidarı tarafından dayatılan emek düşmanı, gerici ve Amerikancı ılımlı İslamcı projesinin adı olan İkinci Cumhuriyet, geri dönülmez bir biçimde tesis ediliyor. Artık yeni bir cumhuriyet şiarı üzerinden emekçilerin merkezinde durduğu yeni bir mücadele dönemi başlatılmalıdır.
Tam da bu yüzden boyun eğmek yok, tersine ayağa kalkılmalıdır!