ÇEVİRİ | Lübnan Komünist Partisi ile son gelişmeler üzerine röportaj
Lübnan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi Jana Nakhal, Başbakan Saad Hariri'nin istifası ve bölgedeki değer gelişmeleri değerlendiriyor.
Çeviri: Kubilay Cenk
Lübnan’da yaşanan son gelişmelerin ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) sosyalizm mücadelesi yürüten Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi (PSL) tarafından Lübnan Komünist Partisi (LKP) Merkez Komitesi üyesi Jana Nakhal ile bir röportaj gerçekleştirildi. Joyce Chediac tarafından yapılan bu röportaj, PSL’nin internet portalı olan Liberation News adlı sitede yayınlandı.
Röportajın İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz.
Aşağıda okuyacağınız yazı, Lübnan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi Jana Nakhal ile yapılan röportaja dayanmaktadır.
BEYRUT – Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin resimleri bu şehrin her mahallesindeki sokakları dolduruyor. Büyük kasvetli portrelerin üzerinde Arapça hashtag “Hepimiz seninle beraberiz” yazıyor.
Geçen hafta Saad Hariri’nin Lübnan Başbakanı olarak Suudi teşvikli istifası ve Hizbullah ve İran’a sözlü saldırısı iç çatışma için zemin hazırladı ve İsrail’e, Lübnan’a saldırı için bir bahane verdi. Bu hafta, tüm Lübnan, Lübnan’ın egemenliğini savunmak ve yabancı bir güç tarafından rehin tutulan Hariri’nin Suudi Arabistan tarafından iade edilmesi için birleşti.
Ne değişti, ve neden?
Lübnan’ın yönetilmesi zor politik sistemi kolayca istikrarsızlaştırılabilir. 1925’te Fransız sömürgeciler tarafından bir araya getirilen Lübnan’da hükümet görevlilerinin ve parlamento dağılımının ülkenin farklı dini gruplarına dayandırılmasını manda altına aldı. Hariri Sunnileri, Aoun Hıristiyanları ve Şii toplumu arasında en güçlü grup olan Hizbullah ise Şiileri temsil etti.
“Başbakan Saad Hariri 4 Kasım günü Suudi Arabistan’da istifa ettiğini açıkladığında herkes şok olmuştu. Artık her şey -İsrail tarafından düzenlenecek bombalamalar ve suikastlar- mümkündü. Herkes Lübnan’ın uluslararası bir catışmanın merkezi haline gelmesinden korkuyordu” diyen Nakhal, Lübnan halkının, yaşanan krizden Suudi Arabistan’ı sorumlu tuttuğunu belirtiyor.
Lübnan’ın iç birliği İsrail saldırılarını engelliyor
Lübnan’da iç birliğin önemine vurgu yapan Nakhal, gruplar arasındaki çatışmanın İsrail tarafından genellikle saldırı için bahane oluşturduğunu söylüyor. Bu duruma örnek olarak ise 2006 yılındaki İsrail’in saldırıları karşısında bütün ülkenin Hizbullah ve diğer direnişçiler ile birlikte hareket ettiğini aktaran Nakhal, bundan sonra İsrail’in Lübnan’ı yalnızca içeriden yenebileceğini farkettiklerini söylüyor.
“Şimdi bir saldırı olmayacak” diyor Nakhal, “İsrail kendi ajandasına uygun bir şekilde saldırmak istiyor”
Hala bazı tehlikeler mevcut. Örneğin, Suudi Arabistan hala Lübnan’a karşı ekonomik bir yaptırım uygulayabilir. Bu, Suudi Arabistan’da çalışan ve Lübnan’a yılda 4.5 milyar dolar transfer eden 350.000 Lübnanlı’nın kesinlikle canını yakacaktır.
Lübnan’ın egemenliğine Suudi saldırısı
Suudi Arabistan neden İranla karşı karşıya gelmek için neden ufak bir ulus olan Lübnan’ın iç işlerine açık bir şekilde karışıyor ve savaş sahasına çevirmeye çalışıyor?
Washington’un petrol zengini Ortadoğu’daki kilit müşterileri arasında yer alan Suudi Arabistan, Lübnan’ı egemen bir devlet olarak değil, kendi çıkarlarının bir uzantısı olarak görüyor. Riyad, Suudi-Lübnan çifte vatandaşlığı ve Suudi Arabistan’da ticari çıkarları bulunan Hariri’yi uzun zamandır önemsiyor ve onu Lübnan’da kendi adamı olarak görüyor. Son 13 yılda Lübnan’a biraz istikrar getirebilmiş ve ulusal bütçe geliştirebilmiş ilk hükümet olmasına rağmen Hariri, Aoun ve Hizbullah ile koalisyon hükümetine girdiğinde Suudiler kızgındı.
Yakın tarihte İran ve Lübnan hükümetleri arasındaki ilişkilerin iyiye gitmesinin ve politik anlaşma belirtileri Riyad’ı Hariri’yi çağırmaya ve istifasını hazırlamaya yetecek kadar kızdırdı.
– 23 Ağustos’ta Hariri İranlı yetkililere, “İsrail ve terörizm” in, Lübnan’ın karşı karşıya kaldığı iki ana tehdit olduğunu söyledi.
(http://www.tehrantimes.com/news/416207/Lebanon-Iran-view-Israel-terrorism-as-threats-to-regional-stability)
– 3 Kasım’da Hariri, üst düzey İranlı danışman Ali Akbar Velayati ile görüştü ve ardından Lübnan-İran ilişkilerini “çok iyi” olarak nitelendirdi.
(http://www.tehrantimes.com/news/418151/Iran-insists-support-for-Lebanese-government)
– Ertesi gün Aoun, Velayati ile görüştü ve Tahran Times’a göre, “İran’ın bölgede istikrar ve güven sağlamak için yaptıkları role övgüde bulundu ve iki ülke arasındaki bağların genişlemesine büyük önem verdi.”
(http://www.tehrantimes.com/news/418214/Lebanon-proved-its-competence-in-defeating-terrorists-Iran-says)
Nakhal, Hariri’nin “İran’dan terörizm tehlikesini” vurgulayan istifa konuşmasının bu açıklamaların tam tersi olduğunu belirtiyor. Bir gün bir İranlı ile buluşan biri, ertesi günü İran’ın Lübnan’daki elinin kesilmesini istemez diyor.
Suudiler, Hizbullah’ın Yemenlilere Suudi hakimiyeti ile savaşma konusundaki desteğine de şiddetle karşı çıkıyorlar. Orada [Yemen’de] ABD tarafından sağlanan silahlarla Suudi bombardımanı gerçekleştiriliyor ve bunun sonucunda ortaya çıkan açlık ve hastalık her gün yüzlerce kişiyi öldürüyor. Nakhal, Che Guevara’yla ve onun yurtdışındaki kurtuluş mücadeleleri için verdiği enternasyonalist destekle, Hizbullah’ın Yemen’e yaptığı yardımı benzetiyor.
Hariri, 12 Kasım röportajında konuşmasının tonunu değiştirdi. Lübnanlı muhaliflere karşı daha uzlaşmacıydı ve “ana sorun” olarak Hizbullah’ın Yemen’deki yardımına dikkat çekti. Bu, Suudi hattının revizyonu gibi görünüyor. Suudi Arabistan’dan gelen röportaj, Hariri’nin kendi siyasi partisinin kanalı olan Future TV ile yapıldı. TV kanalı röportajı durdurduğu zaman, Hariri’nin, kendisinin tutsak olmadığı yönündeki iddiaları oldukça mantıksız göründü.
En son olarak Hariri, ülkenin 22 Kasım Bağımsızlık Günü’nde Lübnan’a geri döneceğini söyledi.
Lübnan Komünist Partisi, Hizbullah ve direniş
Hizbullah’a karşı ABD tarafından bir kampanya başlatıldı ve “terörist” olarak listelendiler. Hizbullah’ın Lübnan’daki rolüne değinen Nakhal, “Hizbullah, Lübnan toplumunun ve siyasi sahnenin bir parçası. Ne zaman Lübnan’a bir saldırı olsa, onlar direniyor.” diyor.
LKP’nin de silahlı kanadı bulunuyor ve direnişte aktif olarak yer alıyor. 1975 ile 1990 yılları arasında gerçekleşen Lübnan İç Savaşı sırasında Filistin’den gelen mültecileri koruyan LKP aynı zamanda Güney Lübnan’daki 18 yıllık İsrail işgalini bitirmek için 2000 yılında Hizbullah ile birlikte savaştı. 2006 yılında da İsrail’in bir başka işgal girişimini başarıyla püskürtüler.
LKP, yakın dönemde Lübnan Ordusu ve Hizbullah ile birlikte 120 kilometrelik Lübnan – Suriye sınırını el-Kaide ve el-Nusra’dan kurtarmak için savaştı. Birleşik Lübnan güçleri geçtiğimiz Mayıs ayında dört yıllık işgali bitirerek bu bölgeyi Hıristiyan ve Sunni köylere geri verdiler.
Lübnan’ın bugün yaşadığı bazı önemli sorunlara da değiniyor Nakhal.
Suriye’deki savaşın Lübnan’daki çiftçilerin ekonomisini ve yaşam biçimini etkilediğini belirten Nakhal, eskiden ürünlerini satmak için sınırı geçen bedevilerin artık savaş yüzünden sınırı geçemediklerini belirtiyor.
Lübnan’daki Suriyeli mülteciler
Ek olarak, 4-5 milyon nüfusa sahip olan Lübnan, bir milyondan fazla Suriyeli mülteci barındırıyor. “Asıl sorun, Lübnan hükümetinin onlarla [mültecilerle] ellerini yıkaması ve mülteci statüsü vermemesi. Çünkü mülteci statüsü verildiği zaman onları destek ve sığınma hakkı vermek zorunda.” Suriyeli mülteciler ‘geçici olarak yerinden edilmiş kişiler’ olarak sınıflandırılıyor.
Suriyeli mültecilere yardımın Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları tarafından bağımlılığı güçlendirecek şekilde tekelleştirilerek dağıtıldığını belirtiyor Nakhal. Lübnan’daki bir çok Suriyeli çocuk okula gitmiyor ve okuma ve yazma bilmiyor.
Arapların yaşadığı tüm sorunlarının mültecilerden geldiğini görmek gibi bir eğilimin de olduğunu belirtiyor Nakhal. Bu görüş, sınıftan bağımsız değil. Kimse zengin Suriyelilerden rahatsız olduğunu söylemiyor. Bu tamamiyle Lübnan’ın mezhepçi politik sistemiyle alakalı diye ekliyor Nakhal. Bu sistem “sınıf ilişkilerini maskeliyor”. Örneğin, “Şiiler kent yoksulları ve yoksul çiftçiler.”
Mezhepçi siyasal sistem sürdürülebilir değil
LKP, insanları öncelikli olarak dini topluluklarına göre tanımlayan mezhepsel modelden memnun değil. LKP’nin üyeleri ve liderleri de Lübnan’daki bütün etnik ve dini gruplardan geliyor. “Bu [mezhepçi] yönetim şeklinin sürdürülemez olduğunu söylüyoruz” diyor Nakhal, “Bu sistem kır ve kent yoksullarına oldukça az hizmet sağlıyor. Bazı bölgelerde eğitim yok”
Lübnan Komünist Partisi şu anda kadınlar, öğrenci hareketleri, çiftçiler, işçiler, kooperatifler ve sendikalarla çalışma yürütüyor.