ÇEVİRİ | Rusya Komünist İşçi Partisi: Yaşamın kendisi, Marksizm'in kurucularının haklılığını kanıtladı
Rusya Komünist İşçi Partisi Birinci Genel Sekreteri Viktor Tyulkin'in 19.Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri toplantısında yaptığı katkının Türkçe çevirisidir.
Çeviri: Kubilay Cenk & Araz Talışoğlu
Aşağıda okuyacağınız çeviri, 2-4 Kasım 2017 tarihleri arasında Leningrad’da (St.Petersburg) gerçekleşen 19. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri buluşmasına Rusya Komünist İşçi Partisi (RKİP) Birinci Genel Sekreteri Viktor Tyulkin’in katkısıdır.
Katkının Rusça ve İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
RKİP Birinci Genel Sekreteri Viktor Tyulkin
Sevgili yoldaşlar, toplantıya katılan herkesi selamlıyorum!
27 Yıl önce (Nisan 1990’da) Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Leningrad örgütünde, SBKP’nin 28.Kongresi’ne gönderilecek delege listesinin tartışıldığı konferansta bir konuşma gerçekleştirdim. Tam olarak o zaman, Gorbaçov destekçisi ve serbest pazar yanlıları ile ortodoks komünistler arasında bir ayrım gerçekleşti. Bu bölünme Rusya Federasyonu’ndaki iki parti arasında hala mevcut: Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP) ve RKİP.
Biz Ekim devriminin 100. Yılını kutluyoruz! Lakin bu kutlama hareketimizin yükselişi sırasında değil, Ekim devriminin doğduğu topraklarda geçici yenilginin koşulları altında, yani geri çekilme koşuluyla karşılayacağız. Bu yüzden, Büyük Ekim’in yıl dönümünü kutlamak için en iyi yol, tamamlanmamış görevlere, edindiğimiz deneyim ve hatalarımızın çözümlenmesine odaklanmak olacaktır. Partimiz RKİP, “Büyük Ekim Devrimi’nin 100.yılında komünistler için güncel dersler ve görevler” başlıklı bir rapor hazırladı. Biz bu rapora çok ciddi yaklaşmakla beraber bu raporu partimizin ikinci programı olarak da değerlendiriyoruz. Bu yılın Ağustos ayında, silahlı ayaklanma çizgisini ele alan Bolşeviklerin tarihsel Altıncı Kongresi’nin 100. Yıldönümünde, ortodoks marksizm saflarında duran komünist ve işçi partileri konferansı düzenlendi ve “Ekim-100” bildirisini kabul ettik. Bu belgelerin üzerinde çalışılmasını (ve eleştirilmesini) tüm partilere önermekteyiz.
RKİP MK raporunda, Ekim devrimiyle beraber dünyada ilk defa başarıyla kurulan proletarya diktatörlüğünün dünya tarihi açısından önemi analiz edilmiştir. Büyük Ekim Sosyalist Devriminin, Marksizm tarafından teorik olarak, kapitalist sosyal-ekonomik oluşum biçimindeki doğal ve kaçınılmaz geçişin daha ilerici bir komünist biçime dönüşmesi olarak öngörülmüş olduğu ilk devrim olması çok önemlidir.
Devrim için öznel bir faktörün varlığının gerekli olduğu bilinmektedir. Lenin, yeni bir tür parti olan proleter parti teorisini geliştirdi ve Bolşevik partisini yarattı. Lenin’in tüm proletarya partilerine verdiği ana ders (dar anlamıyla) Bolşeviklerin, Rusya işçi sınıfını ve halkını harekete geçirebilmelerinin asıl sebebi, her türlü muhalefetle birleştikleri için değil, ideolojik ve örgütsel olarak Menşevizm’in oportünizmini emek hareketinin saflarında ideolojik ve örgütsel olarak bozguna uğrattığı içindi.
Bolşeviklerin asla dünya devrimi perspektifine yüzlerini dönmediklerinin altını özenle çizmek gerekiyor. Raporda, Komintern’in kuruluşundan bu yana komünistlere işçi hareketinde kendi saflarını -ideolojik ve örgütsel olarak açıkça tanımlanan- kazandırdıkları deneyim ve gerçekliği incelendi.. Üçüncü Komünist Enternasyonal, faşizmin öngörülmesi ve ona tanımının yapılması da dahil olmak üzere büyük bir teorik çalışma yaptı. (“İktidardaki faşizm, finans kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının bir araya geldiği ve burjuva sınıfının yönettiği terörist diktatörlüktür…”) Komintern’in dağılması sorunu ayrı bir incelemeyi gerektirir, ancak bir şey çok açık ki: Komintern çalışmalarının ana sonucu, faşizmin yenilgiye uğratılması ve güçlü bir örgütsel çekirdeğin oluşturulması, SSCB ve Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi (COMECON) ülkeleri ile bir dünya sosyalist sistemi oluşturulmasıydı.
Alman faşizmini yenilgisine belirleyici bir katkı yapan Sovyetler Birliği, dünya uygarlığını kurtardı. Ancak bu zaferde asıl önemli olan şey, sosyalizmin kapitalizm üzerindeki tartışılmaz üstünlüğünü göstermiş olmasıdır. En kısa sürede yıkılmış ekonomiyi yeniden inşa ederek, ileri bilim ve kültürle dünyanın en eğitimli ülkelerinden biri haline geldi. Bu nedenle, uzay araştırmasında SSCB’nin önceliği tesadüfi değildir. Dünyadaki Vostok uzay gemisinde uzaya çıkan ilk kişi Sovyet pilotu oldu, genç işçi- dökümcü komünist Yuri Gagarin.
SSCB, dünya tarihinin gidişatında büyük bir etkiye sahipti. Sosyalizm deneyimi hem SSCB’deki hem de diğer sosyalist ülkelerdeki sosyal kazanımlar, kapitalist ülkelerdeki emekçilerin taleplerini yerine getirmeye ve geniş kapsamlı sosyal güvenlik garantisi sunmaya zorladı.
Rapor, sosyalist devrimin zaferi sonrasında iktidar örgütü meselesine özel önem veriyor. Aslında bu, komünist programın omurgasını oluşturmakta. Çalışanların gücünü kendileri değil, yalnızca temsil etmeyi isteyen insanların kendileri nasıl örgütleyebilir? Gücün Sovyet olarak örgütlenmesi gerektiğinde ısrar ediyoruz. Biz Sovyet tarzı iktidar örgütlenmesine ısrar ediyoruz. Sovyetlerin istikrarı ve proletarya diktatörlüğünün işlevlerini yerine getirmedeki en iyi yetenekleri, Sovyet sistemi, çalışan insanlar için karakteristik olan nesnel gerçekliğe dayanıyor – yani, maddi üretim sürecinde ortaya çıkan örgütlenmeleriyle açıklanabilir. Sovyetlerin rolü, zaten iktidar mücadelesi safhasında çok önemlidir. Hiçbir parlamento veya “halkın güvenine” dayanan sol merkezci hükümet, Sovyet anayasasını kabul etmez ve emekçileri sosyalizme götürmez. Sosyalizme giden yol Sovyetler’den, mücadeleden geçmektedir.
SSCB deneyimi, toplumun tüm üyelerinin özgür evrensel gelişiminin sağlanması için, üretim araçlarının kamulaştırılmasından ve proletarya diktatörlüğünün güçlendirilmesinden geçtiğini açık ve ikna edici bir şekilde ispatlamıştır. Sosyalist üretimin amacı budur. Bu amaca yönelik olarak, serbest ekonomi ve emtia piyasası ekonomisi temelde proletarya diktatörlüğünün ekonomik temeli olamayacağından, sosyalizmin bozulmasına ve tahrip edilmesine yol açar. Sosyalist pazara yönelik emtia ekonomisi kurma çabaları kaçınılmaz olarak Sosyalizmin yıkılmasına yol açacaktır. Şimdi şunu sadece bilimsel olarak öngörülen bir olay değil aynı zamanda deneyimle kanıtlanmış tarihi bir gerçek olduğunu söyleyebiliriz.
(Sosyalizmin gelişimi için en önemli koşul, emtia dışına, üretimin doğrudan sosyal niteliğine doğru bir harekettir. Bugün bu sorun sadece endişelendirmekle kalmıyor, komünist hareketlerde bölünmelere yol açıyor, Rusya da dahil. Biz bu raporda piyasacı yoldaşlarımıza cevap olarak (bizi Çin modelinde hareket etmeye çağıran) şunu dile getiriyoruz, er ya da geç kapitalizme sürükleneceksiniz. Nitekim gerçekte Gorbaçov’un hayalinin somutlaştığını görüyoruz: kırmızı bayrak altında kapitalizme geçiş.
Elbette, Çin’in ekonomik başarıları etkileyicidir ve saygı gösterilmelidir, ancak bu sosyalizmi inşa etmede mutlaka başarı anlamına gelmez. Lenin’in de dediği gibi bu tür bir tatmin, kapitalist koşullarda da sağlanabilir. Günümüzde milyarderler sayısı açısından Çin ikinci sırada, Rusya ise üçüncü sırada yer almakta. Açıkça görülüyor ki iki ülke de sınıfsız toplum yaratmaktan çok uzaktalar. Bu arada Çin Kapitalizmi, dünya çapında gerici bir rol oynamaktadır (Zhanaozen, Kazakistan’daki Çin petrol sondaj tesislerinde işçilerin vurulmasını ve Yunanlı işçilerin Çinli şirketlerin Pire limanını özelleştirme planlarına karşı mücadelelerini hatırlamak yeterlidir). Bunu söylemek bizim için zor, ama Çinli yoldaşların SBKP’nin üzücü kaderini tekrarlama eğiliminde olduklarını görüyoruz.
Raporda açık sebeplerden ötürü taktik sorununa ve burjuva parlamentosunun sağladığı imkânları sınıf mücadelesinin geliştirilmesi için kullanma gerekliliğine özel dikkat gösterdik. Lenin’in yaklaşımı, en kategorik ifadelerinden biriyle gösterildi: “Yalnızca alçaklar ve aptallar, burjuvazinin baskısı altında, paralı kölelerin zulmü altında gerçekleştirilen seçimlerde proletaryanın oyların çoğunluğunu aldıktan sonra iktidarı ele geçirilmesi gerektiğine inanabilirler. Sınıf mücadelesini ve devrimin yerine, eski sistem ve eski yönetim altında yapılan seçimlere inanmak aptallık ya da ikiyüzlülüğün en üst düzeyde tezahürüdür.” Her şey parlamento dışı bir mücadele ile çözülmelidir.
Raporun bir bölümü, SSCB’de sosyalizmin yenilgisinin nedenlerinin analiz edilmesine ayrılmıştır. Lenin, “Kendi hatalarımız dışında kimse bizi mağlup edemez” demişti. “Peki neden?” sorusuna çok kısa bir cevap verirsek, Sovyet hükümetinin ve SBKP’nin 1991’deki karşı-devrimci darbeye karşı emekçi halkın çoğunluğunun kayıtsızlığıyla ilgili olarak, Sovyet hükümetinin ve SBKP’nin yenilgisinin sebepleri şu şekildedir: o tarihte hükümet artık Sovyet olmadığı için, parti artık komünist değildi.
Raporda, hükümetin ve partinin, ana sebepten başlayarak hataları ayrıntılı olarak incelendi – teorik olarak marksizmin temelin unsurunu ve proletarya diktatörlüğünü reddetme. Bu, komünist olarak adlandırılmaya devam edilen partinin yönetimi tarafından gerçekleştirildi. SBKP’nin 22. Kongresi’nde, proletarya diktatörlüğünün gerekliliğini temel hükümlerinden sayılması parti programından çıkarılarak kabul edildi. SBKP 29. Kongresinde bir pazara, yani kapitalizme geçiş onaylandı. G.A. Zyuganov’un söylediği gibi, dürüst özelleştirme modelleri bile, SBKP MK’da ayrıntılı olarak tartışıldı. O dönemde SBKP içindeki mücadele rapora da yansıdı.
Yaşamın kendisi, Marksizm’in kurucularının Komünizmin bilim olduğunu belirttikleri savlarını ve buna uygun olarak ele alınması gerektiğini kanıtlamıştır.
Ortodoks marksizme sadık kalan partiler, 20.yüzyılda Üçüncü Komünist Enternasyonal’e katıldılar. Komünist partilerin görevleri, sorumlulukları arasında en önemlisi olan, partilerin devrimci karakteri için mücadele sorumluluğu ve oportunizme karşı mücadele, 21 maddeden oluşan Komintern’e kabul koşullarına da yansıdı. Ve bugün dünyada devrimci Marksizmin konumunda duran bir çok parti var. Teorik düşünce ortadan kaybolmadı, Marksist-Leninist tutumlara dayanan bilim insanlarının çalışmaları devam ediyor.
Biz raporda ayrı bir konu başlığında şu soruyu inceledik: Eğer yüksek refah şartlarını kapitalizm sağlıyorsa sosyalizm için mücadele etmeye gerek var mı? Biz, Sovyetlerde yaşamış ve mücadele etmiş komünistler olarak, bu soruyu soruyoruz “sosyalizmde [kapitalizme göre] iyi olan ne vardı?”. İlk aşamada akla gelen cevaplar sırasında pazar karşısında sosyal adalet, işsizlik, ücretsiz eğitim ve sağlık hakkı, evsiz kalma riskinin olmaması değil. Bize göre insanlar arasındaki diyalog ve ilişki daha iyiydi. Bu ilişkiler daha dürüsttü, daha temizdi ve daha adildi. Bu ilişkiler daha insancıldı. İşte bunun için mücadele etmeye değer!
Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde, emperyalistler Komünist Partilerin (örneğin Baltık ve Ukrayna’daki) faaliyetlerini yasaklıyor, komünist sembolleri yasaklıyor, komünistlerin seçimlere katılmasına izin vermiyorlar vb. Anti-komünist propaganda her yerde kontrol edilemez derecede, aşırılıkla gerçekleştirildi. Yine de anti komünizmin temel aracı yasaklar değil, hareketin bir yana bırakılması, [hareketin] yumuşatılma girişimi olmuştur.
RKİP, bugün oportünizmin ve revizyonizmin komünist hareketin doğal yanlılıklarından burjuvazinin kontrollü bir silahına dönüştürüldüğünü savını öne sürüyor. Bu tür dönüşümün en iyi bilinen örneği, Avrupa Sol Partisi tarafından temsil edilen Avrokomünizm adı verilen eğilimdir. Bu tür partilerin, burjuvazi için tehlikeli olmadığı ve kendileri tarafından desteklendiği açıktır. Bunlar bizim sınıfsal düşmanlarımız. Burjuvazi, devrimci fikirleri yumuşatmayı çok iyi öğrendi. Soçi’deki son Gençlik Festivali bu duruma mükemmel bir şekilde örnek teşkil etmektedir. Bu festivalin özü anti-emperyalist mücadele değil, dans ve eğlenceydi.
Programımız, emekçi halkın kendi mücadelelerini geliştirmesi anlamına gelmektedir. Bir şeye, yalvararak değil, mücadele ederek ulaşabilirsiniz. Bunu göz önünde bulundurursak, mücadele perspektifi sağlayarak ve örgütü belirli bir örgütsel düzeye ulaştırarak, Sovyetlerden, yani emekçi halkın iktidarı meselesini konuşabiliriz. Biz bugün bize yönelen tepkinin baskısı altındayız ama zamanı geldiğinde insanların enerjisini, devrim bilgisi ve devrim ateşini yaymak için gücümüzü korumalı ve mücadele etmeliyiz. Lenin şöyle diyordu “Devrimin olup olmayacağı bize bağlı değil. Ancak biz görevimizi yapacağız ve bu çabalar boşa gitmeyecek.”. Lenin’e ve Bolşevik partisine yönelik düşüncelerimizi ve eylemlerimizi kontrol edelim.
Seçilen yoldan vazgeçmeyelim! Başka yol yok.
Yaşasıntüm ülkelerin proleterlerinin devrimci mücadelesi doktrini olan Marksizm-Leninizm!
Bütün ülkelerin proleterleri birleşin!