Usta çizgi romancı Galip Tekin, ardında sayısız eser ve çizim dünyasında izi asla silinmeyecek bir iz bırakarak 59 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Galip Tekin’i çizer olmaya iten şey, gerçeğin, hayal edilebilenden bile daha korkunç olduğu bir dünyada yaşamak zorunda bırakılması mı bilemiyoruz. Bu sorunun cevabı, geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Galip Tekin’in kendisinde. Biz yalnızca onunla aynı toprağı, aynı havayı, aynı suyu, aynı zamanı paylaşmış olmaktan müteşekkiriz. Elbette Türkiye’de bir çizgi geleneğinin oluşmasına sunduğu katkılar ve yarattığı eşsiz dünyalar için… 20 Nisan 1958 Konya doğumlu Galip Tekin, çizerlik macerasına Oğuz Aral yönetimindeki Gırgır’da başlar. Lise yıllarında sinema makinistliği ve araba yıkayıcılığı yaparak bir yandan harçlığını çıkartırken bir yandan da hayatının sonuna kadar ona eşlik edecek kalemi ile ilk amatör çizimlerini yapar. Bu çizimleri Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümü öğrencisi iken, Oğuz Aral’a götürür. Kısa bir süre sonra da Gırgır’da çizmeye başlar. Oğuz Aral, onun hem ustası hem de babası olur. Bir yıl geçmeden kendi dergisi Laklak’ı çıkartır. 1982 yılında ise ilk fantastik ve bilim kurgu hikayelerini çizmeye başlar.
“Fantastik konulara merakım çaresizlikten ortaya çıktı”
Fantastik konulara ilgisi ve yönelimini yıllar sonra Milliyet’e verdiği röportaj da şöyle anlatacaktır Tekin: “Fantastik konulara merakım çaresizlikten ortaya çıktı. Türk halkı zorda kaldığı zaman keşfeder ve icat eder. 12 Eylül’de kapanan ilk yayın organı Gırgır’dı. O zamanlar bizim malzememiz de Demirel, Ecevit, Erbakan… Dünyanın en renkli tipleri ama her şey yasaktı. Hiç bir şey çizemiyorduk. Dedik ki, derdimizi fantastik konularla anlatalım. İnanılmaz işkence hikâyeleri çiziyordum ama hepsi uzayda geçiyordu. Hayal dünyam çocukluktan beri böyle. Hep saçma sapan şeylerin hayallerini kurardım. Örneğin deniz kenarında otururken, zengin bir adam olayım, iyi bir arabam olsun yerine şimdi sudan bir kol çıksa da beni içeriye çekse diye düşünürdüm.”
“Şeker gibi bir yönü vardır”
Ustası Oğuz Aral gibi, Tekin de öğrencilerine, amatör çizerlere aynı şefkat ve yönlendiricilik ile yaklaşacaktır. Ölümünün hemen ardından öğrencisi Şıvan Okçuoğlu, ustası Galip Tekin’i şu sözlerle anacaktır: “6 Temmuz 2017, usta çizer Galip Tekin’in vefat haberini aldığımız, benimle birlikte çok sayıda genç çizerin de kahrolduğu gün olarak tarihe geçti. Ustam nice insanın elinden tutmuş, kimine ihtiyacı olan ivmeyi kazandırırken, benim gibi bazılarımızı çöplüklerden bulup çıkarmıştır. Ustam öyle hakkında iki satır vefat haberi yazılmakla yetinilecek insan değildi, trajik hayat hikayesi eşliğinde biçimlenen karakteri ile nev-i şahsına münhasır bir insan, büyük bir yetenekti, Aynı zamanda gizemli ve karanlık bir karakter olarak bilinirdi. Galip Tekin’i tanımayanlar, onu gördüklerinde belirgin bir tedirginlik yaşayabilir, bu enteresan bakışları olan insandan önceleri ürkebilirlerdi, fakat tanıştığınızda şeker gibi bir yönü olduğunu görebilirdiniz.”
Galip Tekin, gençlik dönemlerinde Oğuz Aral ekolünden oldukça beslense de, çizim hayatının ilerleyen dönemlerinde Fransız çizerlerden Jean Moebius Giruad ve Enki Bilal ekolüne doğru kaymaya başlar. Ancak Oğuz Aral’ın ekolüne duyduğu sadakati asla kaybetmeden… Giraud’un hikayelerinin Spagetti Western’den uzaklaşarak fantastik bilim-kurgu tarzına kaymasından çok etkilenmiştir ve bu çizerin Arzach adlı karakterini çok sever Galip Tekin.
Metin Üstündağ’ın Galip Tekin’le ilgili söyledikleri
Boş klişe gibi bir laftır ama Galip Tekin için yeri çok doğru, çünkü çok özel bir dünyası olan, öncesi olmayan bir dünya bu. Yani, bir sürü karikatürcünün, çizgicinin işleri taklit edilebilir. Fakat, Galip Tekin’in ne çizgisi ne dünyası taklit edilemez. Onun başka bir düşünme biçimi var. Fantastik, bilim kurgu, ama yerelde olabilen, yaratıklar, ruhlar bir şeyler falan. Bizim, çizgi geleneğimizde hiç olmayan işler yaptı. O yüzden kendi açtığı bir yol, kendi başlattığı evren var. Dolayısıyla, çok önemli… Bir sürü yazar çizerin sadece okurları vardır. Galip Tekin’in fanatikleri vardı. Bu çok önemli. Ben daha, ölü okuruyken, bu işe başlamadan önce derginin yazılarını ve Galip Tekin’in sayfasını en sona ayırırdım. Çünkü en keyif alarak, ekmekli kadayıf gibi bir tatla adlandıracağım bir şey. Çok keyif alırdım. Bir de Galip Tekin’i okursun bitmez. Sen yeniden kafanda bir kaç gün, bir kaç ay devam ettirirsin. Mesela, aklımda kalan o kadar çok hikâyesi var ki. Eserleri de hakikaten benzersiz. Hakikaten öyle biri yok. Herkes için cenazelerde söylenen kalıp cümleyi ‘yeri doldurulamayacak’ denilen şeyi bire bir karşılayan biri. Galip Tekin için kullanılabilir bu cümle. Aslında önceden komik karikatürler yapıyordu. Fakat, bu çizgi romana yöneldikten sonra hep çizdi. Ayrıca, Boğaziçi Üniversitesi’nde çizgi roman üzerine dersler de veriyordu. Şimdi bizde, bu ağabey demek büyüklü küçüklü bir şey değil. Ağabey demek usta demek üstat demek. Yani, bizdeki ağabeyin karşılığı o, Galip ağabeydir o, üstattır. Son kalan birkaç ağabeydendi. Dediğim gibi bir sürü karikatürcünün çizgilerini biraz taklit edebilirsin. Ama Galip Tekin’in hem öykü kurma, hem çizgisi, hem de finalleri çok sürprizliydi.
Galip Tekin’in hem ustası, hem de babası Oğuz Aral
Onun çizimlerinde belirgin bir biçimde ortaya çıkan ‘karanlık’ yönün nedeni, çocuk yaşta şahit olduğu babasının intiharıdır. Okuldan eve döndüğü bir gün kapıyı açtığında babasının intihar etmiş bedeni ile karşılaşır Galip Tekin. Babası, bir anlaşmazlık sonucunda ortağını vurmuş, sonra da intihar etmiştir. Bu olayın ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınır. Seneler sonra tanışıp arkadaş olduğu, birlikte proje geliştirdikleri Mustafa Altıoklar’ı önce tanımasa da, sonra birlikte öğrenirler ki seneler önce, intihar etmeden once, babasının vurduğu ortağı, Altıoklar’ın amcasıdır. Hayatı da hikayeleri gibi enteresan ve gizemli olaylarla doludur Tekin’in. Hayatın yollarını türlü tesadüfler ile kesiştirdiği Altıoklar ile dostluğunu şöyle anlatacaktır Tekin: “Benim babam ile Mustafa’nın amcası Hasan Bey sinemacı. İkisi de sinema salonu işletiyormuş. Bir gün bir şey olmuş ve tartışmışlar. Babam Hasan Bey’i öldürmüş sonra da intihar etmiş… Yıllar önce Mustafa bana ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ filmini çizmemi istemişti. Ben de kabul etmiştim. Ama Mustafa gittikten sonra Altıoklar soyadı bana bir şeyleri hatırlattı. Arkadaşım olan ve Mustafa’nın filminde oynayan Akasya Aslı Türkmen’i aradım.. Ona Mustafa Altıoklar’ın Hasan adında babası olup olmadığını öğrenmesini istedim. O da gidip Mustafa’ya sormuş. Mustafa’da Hasan’ın amcası olduğunu söylemiş. Ben bunu duyunca çok şaşırmıştım. Meğer Mustafa bana gelip çizim yaptırmak istediğinde bunu biliyormuş. O gün işlettiğim bara tekrar geldiğinde 26 kez sarılıp öpüştüğümüzü hatırlıyorum…”
Henüz genç bir çizerken, Gırgır dergisinde çizdiği yıllarda, derginin tirajı iyi olduğu için iyi paralar kazanırlar. Oğuz Aral, Galip Tekin kazandığı paranın büyük olmasına rağmen savurmasına çok sinirlenir ve muhasebeye emir verir, “Bundan böyle bu ite hayati ihtiyaçlarını karşılamasına yetecek kadar para ödensin, geri kalanı biriktirilecek” der. Galip Tekin bu duruma karşı çıkmayınca, biriken para ile Arnavutköy’de ikamet ettiği dairesini satın alır. Yıllar sonra “Oğuz Aral o kararı almamış olsa ben biriktirip alamazdım” dediği evinde hayata gözlerini yumar.
(Bu yazı Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 13 Temmuz 2017 tarihli 31. sayısında yayımlanmıştır.)