Erdoğan'ın derdi belli oldu: 'Atatürk' söylemini Marksist çevrelerin tekeline mi bırakacağız?
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 10 Kasım anmasında komünistleri hedef aldı.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Saray’da düzenlenen “Ata’yı Anıyoruz” başlıklı programda partisinin propagandasını yaptı, son dönemde “Atatürk” söylemine sarılması nedeniyle gelen eleştirilere yüklendi. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’ten partisinin iktidarında eser bırakmayan Erdoğan, “yeni bir Cumhuriyet” çağrısı yapan komünistleri hedef aldı.
2019 seçimleri doğrultusunda “yüzde 50+1” oy hedefi için partisini desteklemeyenleri de kazanma amacıyla teşkılatlarını seferber eden Erdoğan “Biz Atatürk’ü tüm yönleriyle anlayacağız ve anlatacağız” diyerek, “Atatürk’ü zihinsel fetişizme kurban etmeyiz” ifadesini kullandı.
Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:
“Atatürk de eleştirilebilir”
Herkes gibi Atatürk de eleştirilebilir. Yüce Allah dışında hiçbir güç eleştirilemez değildir. Eleştirmek başkadır. Hakkı teslim etmek farklıdır. Bizim saygı sınırları içindeki eleştirilere diyecek sözümüz yoktur. Bununla birlikte Atatürk’ün ailesini de hedef alacak şekilde ortaya konan ifadeleri doğru bulmuyoruz. Kurtuluş Savaşımızın lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün, en büyük eserim dediği cumhuriyetimize, muhasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefine sahip çıkarak Atatürk’ü istismarcılardan kurtarıyoruz.
“Atatürk’ü ruhu faşist, söylemi Marksist çevrelere mi bırakacağız”
Biz Atatürk’e Atatürk’e dedik diye bir sürü senaryo yazıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise ne diyeceğiz? Atatürk söylemini ruhu faşist, söylemi Marksist çevrelerin tekeline mi bırakacağız.
“Atatürk’ü zihinsel fetişizme kurban etmeyiz”
Biz Atatürk’ü tüm yönleriyle anlayacağız ve anlatacağız, Atatürk’ü zihinsel fetişizme kurban etmeyiz. Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin son yıllarda yaşamış olduğu tüm gelişmeler, bir asır önce başımıza gelen hadiselerden bağımsız değildir. O senaryolar tekrar tedavüle sokulmuştur.
Misak-ı Millimize yeniden sahip çıkmak zorundayız. Biz Misak-ı Milli hudutlarımızdan taciz ediliyorsak, burada buyurun devam edin deme lüksümüz yoktur. Gereği neyse, bunu yapmak zorunluluğumuz vardır.
“Türkiye, dünün Türkiye’si değildir”
Öyle, bu iş lafla olmuyor. Yürekle oluyor. İmanla oluyor. Razı olabileceğimizin en asgarisi olarak ilan ettiğimiz bu sınırların dahi gerisinde bir anlaşmayı Lozan’da kabul etmek zorunda kaldık. Lozan kazanımlarının yanında kayıpları da olan bir anlaşmadır. Lozan’ın kayıplarını konuşmak kazanımlarını, kazanımlarını konuşmak da kayıplarını ortadan kaldırmaz. Ülkemizin bugün güney sınırlarında yaşadığı güvenlik sorunlarının nedeni Misak-ı Milli’den verilen tavizlerdir. O tavizler verilmeseydi şu anda nerede olduğumuzu anlayın, hatırlayın. Dün bizi Misak-ı Milli’den geçirip Lozan’a razı edenler, bugün Sevr’i hayata geçirmeye çalışıyor. Ama şunu da bilin; Türkiye, dünün Türkiye’si değildir.
Gezi, 17 Aralık, 15 Temmuz edebiyatı…
Gezi olayları gibi toplumsal kaos projelerini, 17-25 Aralık gibi sofistike darbe girişimleri, 15 Temmuz gibi ihanet girişimlerini boşa çıkarta çıkarta yolumuza devam ediyoruz. Suriye ve Irak’ta milyonlarca insanın kanının dökülmesi pahasına kurulan tezgahların amacına ulaşmasını engellemek için elimizden geleni yaptık. Yapıyoruz. Kat ettiğimiz mesafe hiç de azımsanacak gibi değil. Oyun öylesine büyük, kullanılan malzemeler öylesine elverişli ki işimiz gerçekten çok zor. Ama aslolan, zoru başarabilmektir. Tıpkı bir matruşka gibi, açtıkça içinden sürekli yeni figürlerin çıktığı bu karmaşık düzeni eninde sonunda bozacağız. Bundan hiç endişeniz olmasın. Bölgemizi ateşe ve acıya boğan, adeta dilim dilim bölenlerin, ülkemizi de aynı sürece dahil etmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakacağız. Yeter ki biz kendi içimizde birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlü tutalım. Birbirimizi Allah için sevelim. Yaratandan ötürü sevelim.