teleSUR, Başkan Rodrigo Duterte’nin ikinci Ulusa Sesleniş Konuşması’nın ardından Filipinler Komünist Partisi Enformasyon Bürosu’nun yanı sıra Prof. Jose Maria Sison ve Prof. Roland Simbulan ile konuşarak bir analiz yayınlandı. Bizler de Gazete Manifesto ekibi olarak bu analizi çevirdik. İyi okumalar dileriz.
Analizin aslına buradan ulaşabilirsiniz.
“Yaygaracı, adi katil. Etrafını faşistlerle çeviren huysuz bir yalancı ve Amerikan emperyalizminin aciz kuklasından fazlası değil.”
Başkan Rodrigo Duterte’nin Pazartesi günü Quezon City’de ikincisini gerçekleştirdiği Ulusa Sesleniş Konuşması vesilesiyle teleSUR’a konuşan Filipinli komünistler ve solcular, onu böyle karakterize ediyorlar.
Duterte hiçbir zaman yumuşak hitabeti veya dengeli yaratılışıyla ünlü olmadı, ancak Pazartesi günkü kan, öfke ve küfürlerle dolu seslenişin en önemli noktası, kendi deyişiyle ülkenin “ilk solcu başkanı” olan Duterte’nin etrafında can çekişen iyimserliği yerle bir etmesiydi. Başkan, güya bir zamanlar Ulusal Demokratik Cephe, Filipinler Komünist Partisi ve Yeni Halk Ordusu tarafından temsil edilen ülkenin sol güçleriyle barış görüşmelerinde ısrar edecek ve sosyo-ekonomik reformları görüşecekti…
Konuşmanın ardından, Filipinler Komünist Partisi’nin sürgündeki kurucu başkanı Jose Maria Sison, Hollanda’dan “Kelimeler Duterte’nin ağzından çok ucuzca dökülüyor” diyor. Başkan’ın konuşması sırasında şahsen öldürmekle tehdit ettiği 78 yaşındaki devrimci “Dışarı çıkıp insanlara göz kırpmak gerektiğinde söylediği şeyleri gerçekten kastederek söylemiyor” diye de ekliyor.
Yargı mensupları ve subaylardan oluşan şakşakçıların önünde, o tipik geveleyen hitap tarzıyla iki saat konuşan Duterte, Marawi kentinde kümelenmiş bir avuç İslamcıya karşı ABD desteğiyle verdiği savaş bittikten sonra gücünü tekrar topladı ve komünistlere karşı başlatılacak devlet terörü dalgası için barış müzakerelerinin kati suretle sona ereceğini ilân etti. Hammurabi Kanunlarını -göze göz, dişe diş- tekrar canlandıran Duterte, yoksul toplulukları hedef alan yargısız infazları meşrulaştırmak için idam cezasını geri getireceğine dair de söz verdi. Yerli Lumad halkını genel olarak komünist destekçisi olarak etiketleyen başkan, “çocuklara hükümete karşı isyanı öğreten” Lumad çocuklarının okullarını, “Filipinler Hava Kuvvetleri”ni kullanarak bombalamakla dahi tehdit etti.
Duterte, solcuların eleştirilerine cevabını, “Bana kabadayı diyorlar. Hepiniz aptalsınız. Gerçekten kabadayıyım, o… çocuğu. Özellikle de devlet düşmanlarına karşı tam bir kabadayıyım” diyerek ifade etti ve “Eğer beni istemiyor, beni muhatap da almıyorsanız, ben de sizinle konuşmam, ben de sizi istemem!” dedi.
Hiçbir zaman öngörülemeyen Duterte; ilk defa yapılacak olan “Halkın Ulusa Sesleniş Konuşması” için toplanan işçi sendikaları, gençlik örgütleri, öğrenciler, din adamları, Moro ve Lumad örgütleri ve sayısız başka kitle örgütlerinden oluşan 10 bin protestocu ellerinde başkanın renkli pankartlarıyla gelmeden önce konuşmasının ardından, 13 dakikalık bir doğaçlama yaptı. Bu pankartlardan birinde Duterte, Amerikan bayrağına sarılmış, Adolf Hitler kılığında çizilmişti.
Duterte, doğaçlamasında protestocuların sempatisini kazanmayı beklerken, tutmadığı sözler, hak ihlalleri ve barış görüşmelerinin sona erdirilmesi yüzünden yuhalandı. Dertli katılımcılara “çenelerini kapatmalarını” söyleyen Duterte, aniden hırçın bir şekilde sahneyi terk etti.
Hükümetin katliamlar, her türlü baskı ve faşist bir idare üzerine kurulduğunu söyleyen Filipinler Komünist Partisi Enformasyon Bürosu basın temsilcisi Vim Montes teleSur’a “Duterte uzun zamandır kabadayılık taktiklerini kullanıp, kendini tek adam konumuna getirmek için siyasi rakiplerini yasal ve yasadışı yollardan tehdit ediyor” açıklamasında bulundu. “Bu, öte yandan, bir güç göstergesi değildir – bu, ancak ve ancak, rejimin ülkeyi kanunlara göre yönetmek için yetersizliğini ve acizliğini, düzenin devamlılığı için gittikçe daha fazla şiddete yaslanılacağını gösteriyor” diye devam etti.
İnsan hakları gözlem örgütü Karapatan’a göre, Duterte’nin sadece ilk yılında, politik motivasyonlarla 68 cinayet işlendi, 842 keyfi ve yasadışı tutuklama yapıldı ve geçtiğimiz günlerde Karapatan Genel Sekreteri Tibay Palabray’ın başına geldiği gibi 42 bin 894 kişi tehdit, taciz ve gözdağına maruz kaldı. ABD’nin arka çıktığı isyan karşıtı çabalarda 357 bin 569 kişi yaylım ateşi ve hava bombandırmanına maruz kalırken, 416 bin 894 kişi de yerinden edildi. İnsan hakları gözlemcileri, Duterte’nin 2016’da göreve başladığından beri, çoğu yoksul olan yaklaşık 7 bin uyuşturucu kullanıcısının öldürüldüğünü tahmin ediyor.
Ülkenin solcuları için, Duterte’nin “halk düşmanı” ajandası en başta neo-liberal motivasyon ve ABD’ye bağlılığın sürmesi amacıyla sürdürülüyor, bu ülkenin komünist devrimcilerine herhangi bir tolerans gösterilmeyeceği anlamına geliyor.
Sison durumu teleSUR’a, “Duterte, hükümetle Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi arasında geçen barış görüşmelerinde test edildi, İnsan Haklarına Saygı Üzerine Kapsamlı Anlaşma ihlalleriyle ve düzmece adi suçlarla hapsettiği siyasi suçluları bırakmayı reddederek, devrimci harekete karşı bitmek tükenmek bilmeyen gaddarca bir savaşı sürdürerek, yoksul uyuşturucu bağımlılarını ve düşük seviye uyuşturucu satıcılarını yasadışı bir şekilde infaz ettirip bazı uyuşturucu baronlarını korurken ve polisin ve kendisinin insan öldürmekte ceza sorumluluğu olmayacağını açıkça ilan ederken Uluslararası İnsancıl Hukuku umursamazca ihlâl etti.” diye açıkladı.
“Devrimci hareketin, sosyal, ekonomik veya siyasi reformlara ilişkin görüşmelerden önce uzatmalı ve belirsiz süreli bir ateşkesle teslim olmasını talep etti” diye de ekledi. “Aynı zamanda, başta işçilerin belirsiz süreli olarak çalıştırılmasından kaçınmak için uygulanan istismarcı 5 aylık zincirleme sözleşmelerle çalıştırma uygulaması olmak üzere adaletsiz iş uygulamalarına göz yumarak işçi sınıfını kızdırdı. Toprak sahiplerini ve ihracatçı tarım işletmelerini kollayarak da köylü kitlelerini çileden çıkardı.”
Sison da Filipinler anti-emperyalist solunun geri kalanı gibi, eski ABD Başkanı Barack Obama’ya yönetilen birkaç anti-Amerikan esme gürlemeye rağmen, takım adalar üzerinde ABD’nin hegemonyasını kırma konusunda herhangi bir gelişme göremiyor.
“Çin ve Rusya’ya olan yakınlaşması, sadece ABD, Japonya ve Avrupa Birliği’nden daha fazlasını koparmayı sağlamak üzere altyapı yatırımları için borç ve biraz askeri yardım almak için” diye belirtiyor Sison.
Filipinler Üniversitesi Profesörü Roland Simbulan da Filipinler Silahlı Kuvvetleri’nin Amerikan ordusuna bağımlılığını sağlayan tarihsel bağları tarif ederken bunu kabul ediyor. Simbulan Asya-Pasifik bölgesi ve Filipinler’deki ABD askeri müdahalelerinin yanı sıra, Filipinler ve ABD arası ilişkiler üzerine sekiz kitap yazmış biri.
Profesör, “Davao Belediye Başkanı olarak anti-emperyalist bir sicile sahip olsa da, Başkan Duterte şimdilerde kabinesine atadığı Amerikan yanlısı olduğu bilinen eski ordu generalleriyle çevresini doldurup onlardan tavsiye alıyor” diyor. “Son rakamlara göre, 60 eski general ve yüksek rütbeli subay, ulusal güvenlik, içişleri ve yerel idareler, çevre ve doğal kaynaklar, gümrük, ulusal tarım ve benzerleri ile ilgili kurumlarda kilit mevkilere atandılar.”
“Filipinler ordusu, tarihsel olarak ülkedeki en güvenilir Amerikan yanlısı kurum oldu ve birçok bakımdan, Filipinler ordusu (FSK) ve ABD ordusu arasındaki ilişki simbiyotik” diye devam eden Simbulan, “ABD’nin askeri eğitimi FSK’nin subaylarının sadece savaşma tekniklerini geliştirmiyor, aynı zamanda ABD Milli Güvenlik doktrinleri ve lojistiği doğrultusunda donanmasını da sağlıyor ve ordular arası gizli anlaşmalar da dahil bir dizi antlaşma ve uluslararası sözleşmeler ağı aracılığıyla ABD’nin askeri yardımlarına bağımlı kılıyor” diyor.
Simbulan, Duterte’nin “değişim” sözlerini tutmaktaki başarısızlığının ülkedeki ABD tarafından dayatılan neo-kolonyalizmi yansıttığını da ekliyor.
“Tabii ki ABD hegemonya çemberini kıracak bir başkana izin vermeyecektir” diye kabul eden Simbulan, “İşte tam da bu yüzden, Filipinliler, her durumda eskisi kadar kaynak ve yeteneğe sahip olmayan geleneksel müttefiklerine daha az güvenmeye başlamışken, onlar da Filipinler’in Batı Pasifik’te ABD’nin yörünge ve stratejisinde kalması için ABD yanlısı general ve teknokratlara güveniyorlar.” diyor.
Simbulan aynı zamanda Cojuango klanı gibi küçük bir grubu oluşturan Çin kökenli Filipin elitlerinin Çin’le bağları güçlendirmeyi tercih edebileceğini, ancak ülkenin ABD ve AB ile Kore ve Japon şirketlerinin ticari alanında kalacağını söylüyor.
Filipinler Komünist Partisi Enformasyon Bürosu adına konuşan Montes’e göre, bu durum, Duterte’nin herhangi bir direnişi ezme ve iyi niyetli müzakereleri bozmasının ekonomik bağlarını açıklıyor.
“Filipinler’deki iç savaşın köklerinde yer alan mevcut sosyo-ekonomik ve politik meselelerle ilgilenmeden önce,iki yüzlü bir ateşkes antlaşmasına dayanarak önce Yeni Halk Ordusu’ndan silahları susturmasını istedi, bu kabul edilemez” diyor Montes.
“Duterte ilericileri ve devrimcileri, neoliberal politikalarını ve yolsuzluklarla dolu projelerini ilerletmenin önündeki en büyük engel olarak görüyor. Ulusal demokratik hareket özellikle yeni demiryolları, barajlar ve benzeri projelerin inşası karşında halkın haklarını ve çıkarlarını korumakta kararlıdır.”
“6 yılı olduğunun tamamen farkında. Tabii eğer çökmekte olan vücudunun ömrü kök hücre tedavisine cevap vermezse daha da az zamanı var. Tüm bu projeleri gerçekleştirmek istiyor ve herkesin desteğini talep ediyor. Yine de, yönetici eliti arasındaki bölünme derin ve Duterte’nin ekonomik yemleriyle iyileşemez.”
Bu haber en son değiştirildi 5 Eylül 2017 03:10 03:10
Şahin, " Bilinmelidir ki RTÜK sansür kurumu değildir. Anayasamız net bir hükümle sansürü yasaklar" ifadelerini…
Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, PKK lideri Abdullah Öcalan için yaptığı çağrının yankıları sürüyor. Cumhurbaşkanı…
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı…
ABD'li Senatör Lindsey Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma…
Kadına yönelik şiddeti tek başına biyolojik bir mesele olarak erkek saldırganlığıyla açıklamak en hafif tabirle…