İlke Kızmaz yazdı: İTÜ'de neler oluyor?
İlke Kızmaz, 2012 yılında Prof. Dr. Mehmet KARACA’nın İTÜ Rektörlüğü’ne atanmasıyla birlikte İTÜ’deki dönüşümü yazdı.
Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bir haller oluyor. Adını bir süredir bilim ile değil, abuk sabuk olaylar ile duymaya başladık. Bu durum pek de yeni sayılmaz aslında. 2012 yılında Prof. Dr. Mehmet KARACA’nın İTÜ Rektörlüğü’ne atanmasıyla (seçilmiş değil atanmıştır) birlikte İTÜ’de bir dönüşüm süreci başladı.
Karaca’nın ilk icraatı 100’den fazla sayıda araştırma görevlisinin azami süreler bahanesiyle işten çıkarmak oldu. İzleyen 5 yıllık süreçte akademik personel ve öğrencilere bitmez tükenmez keyfi soruşturmalar, muhalif idari personellere sürgünler, GDO’lu pirinç skandalı, özel güvenlik personeli şiddeti, iş cinayeti, taşlı sopalı AKP’li saldırganların kampüse girmesine izin vererek mezuniyet töreninde insanların yaralanmasına sebep olmak, vb. bir sürü vaka ile Karaca İTÜ’lülerin başlarını öne eğmesine, kurumlarından utanmasına sebep olmuştur.
Yine bu süreçte tüm akademik birimlerin yönetim aygıtları, kurulları, komiteleri kadük hale getirilmiş, karar alma süreçlerinin tümü tek başına Rektör Karaca’ya devredilmiştir. İTÜ 5 yıldır tamamen tek adam rejimi ile yönetilmekte ve üniversiteyi oluşturan bileşenlerin hiçbirine söz hakkı verilmemektedir.
Bunlarla birlikte, İTÜ her geçen yıl daha da dincileştirilmiş, Karaca’nın bizzat tarikatlarla olan içli dışlı ilişkisi, Ensar vakfı ziyaretleri, profesörlere bile randevu verilmezken gerici öğrenci örgütleriyle üst düzey görüşmeler, kampüse cami projesi, gericilerin faaliyetlerinin önünün açılması gibi bir dizi hamleyle İTÜ adım adım bir bilim yuvası olmaktan çıkarılmıştır.
Karaca’nın son dönemde izlediği yıldırma politikalarından biri de muhalif akademisyenlerin yurtiçi/yurtdışı görevlendirmelerine izin vermeyerek akademik ilerleyişlerini engellemeye çalışmaktır. Öyle ileri gitmiştir ki istifa etmek isteyen akademisyenlerin istifalarını dahi kabul etmeyerek başka türlü bürokratik ve hukuki sorunlar yaratmak için uğraşmaya başlamıştır. Rektör Karaca yöneticiliği ve karakteriyle bu anlamda gerici AKP rejiminin tüm özelliklerinin bir temsilidir, gericiliğin akademideki tezahürüdür.
Bu yazıyı biraz da son dönemde bu tabloya eklenen birkaç gelişmeye dikkat çekmek için yazıyorum. Birçoğunuzun basından takip etmiş olduğunu düşündüğüm bir haber bu hafta sosyal medyada epey ilgi çekti. Bu haber ile İTÜ Dans Kulübünün faaliyetlerinin İTÜ yönetimi tarafından engellendiğini öğrendik (ilgili haberin detayları için bkz. http://gazetemanifesto.com/2017/10/16/itude-dans-kulubune-yasak-bos-olsa-dahi-salon-vermiyoruz/)
Bir İTÜ’lü akademisyen olarak bahsi geçen bu kulübün üniversitemizin saygın ve en aktif kulüplerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İTÜ yönetiminin (yani aslında Karaca’nın) salon vermeyerek engellediği bu yetenekli ve çalışkan öğrenci arkadaşlarımızın olay karşısındaki açıklamalarının metnini burada sizinle paylaşmak istiyorum:
“Bir aylık uğraşımız sonucunda bugün itibari ile İTÜ Dans Kulübü’nün kur derslerinin kapatılmasına engel olamadık. Tabii ki bize böyle denmiyor, ama 400 kişiye 10 metrekarelik salonu iki gün vermenin başka bir açıklaması yok ne yazık ki.
Hepimiz çok kırgın ve kızgınız.
Bahsettiğimiz kulüp geçen dönem 1500 saat ders yaptı. 180 kişi aynı anda sahneye çıktı. Fotoğrafta da görebilirsiniz.
İTÜ’nün, amacı sosyalleşmek, gelişmek, ürün çıkarmak, çağdaşlaşmak olan; dönemlik 400 üyeye sahip en büyük ve en aktif kulüplerinden biri olarak derslerimize yine aynı şekilde devam etmek istiyoruz.
Şu an bu kulübün gösteri ekibindeki dansçı sayısı 200 olmakla beraber 400’den fazla da yeni üyesi var. Dolayısıyla 10 metrekarelik salonun İTÜ Dans Kulübü’ne haftalık 6 saat verilmesi ve ürün çıkarmasının beklenmesi izah edilemez; zira geçen sene dans kulübü haftada 7 gün hafta içi her gün 6, hafta sonu 10 saat çalışarak bu başarıyı elde etti.
Şu an yönetimin bize karşı tutumu ‘Salonlar boş olsa dahi ders açmanıza izin vermiyoruz’ şeklinde. Biz buna ‘Biz salon istemiyoruz, herhangi boş bir koridorda dahi derslerimizi sürdürmek istiyoruz’ diye karşılık verdik ancak yönetimin bize cevabı ‘Her ne olursa olsun ders açamazsınız’ oldu.
Bu konuda hem geçen yıllardaki öğrencilerimize hem de kulüpler şenliğinde kulübümüze yeni kayıt olmuş arkadaşlarımıza karşı mahcubuz. En yakın zamanda bu durumun çözülmesini diliyoruz ve herkesin desteğini bekliyoruz.”
Manzara ortada. Böyle abuk sabuk bir uygulamanın herhangi bir gerekçeyle izah edilecek bir yanı yok. Karaca açıkça kendine yakışanı yapmaktadır. Zira karanlığın hüküm sürdüğü yerde aydınlığa yer yoktur. Ve İTÜ maalesef yıllardır Karaca karanlığı içinde yaşamaya çalışmaktadır.
Bu son tabloyu kısa zaman önce İTÜ Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümüne bölümün yeterli sayıda öğretim üyesi olmasına rağmen dansla uzaktan yakından alakası olmayan birisinin başkan olarak atanması ile birlikte okuduğumuzda büyük resmi daha iyi görebiliriz. Anlaşılan o ki; İTÜ yönetimi dansın her türlüsüne karşı savaş açmıştır. Son yıllarda devlet kadrolarından da sıklıkla yükselen gerici İslamcı hezeyanlarda gördüğümüz üzere kızlı-erkekli danslarımız İTÜ yönetimi için de bir rahatsızlık kaynağıdır. Dans kulübünün faaliyetlerinin engellenmesi ile Türk Halk Oyunları Bölüm Başkanlığına alakasız bir kişinin atanması vakaları birbirinden ayrı olgular gibi görünse de birbirine çok yakın bir süre içinde uygulanıyor olması bakımından da oldukça manidardır. Bu bağlamda, bu türden bir sonuç çıkarmak için komplocu olarak itham edilemeyeceğimi düşünüyorum.
İTÜ’lü olsun olmasın, aydın fikirli, duyarlı her yurttaşın buna karşı çıkması lazımdır. İTÜ Türkiye’nin en önemli üniversitelerindendir. İTÜ Harun Karadeniz’lerin üniversitesidir. İTÜ hepimizindir! Bu karanlık gerici zihniyete terk edilemez.
Rektör Karaca’nın İTÜ’yü çöküşe götüren bu uygulamalarını geri çekmesi için bir kamuoyu basıncına ihtiyaç vardır. Umarım bu satırları okuyanlar bu duruma karşı seslerini yükselteceklerdir. Yoksa bu gidişle kökü 1773 yılına dek uzanan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ruhuna fatiha okuyup, adı yerine “Karaca Medresesi”ni önereceğiz. Tabi bu durumda İTÜ’nün “Asırlardır çağdaş” olan sloganını da değiştirmek gerekir. Onu da artık biz önermeyelim.