Kadınlar AKP’nin Türkiyesi’ne sığmaz!
25-09-2017 19:02Bu hafta PUSULA'da, İkinci Cumhuriyet'in kadını sığdırmak istediği yeri değerlendiriyoruz.
Reel sosyalizmin çözülüşünün ardından tüm dünyada yaşanan gericilik dönemi Türkiye’de de AKP eliyle yürütülüyor. Sermaye sınıfı, sınırsız sömürü için gerekli koşulların sağlanmasını isterken, AKP iktidarı ise sermayenin önündeki engelleri çeşitli araçlarla ortadan kaldırıyor. Geniş emekçi kesimlerin sosyal hakları tek tek budanırken, yeni üretim biçimi olarak esnek çalışma yaygınlık kazanıyor. Bugün, kadınlar esnek çalışma modelinin hayata geçirilmesinde bir manivela işlevi görüyor.
Kutsal aile kimin için?
Uzun yıllar emekçilerin talepleri ve mücadele başlıkları arasında yer alan kreş, yaşlı bakım evleri, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmeti, analığın toplumsal işlev sayılması, ev içi üretimin toplumsal hizmet üretimi kapsamına alınması gibi başlıklar rafa kaldırıldı. Toplumsal üretimdeki bu değişiklikler elbette toplumun da yeniden şekillenmesini ve tanımlanmasını gerektiriyor. AKP’nin gerici politikaları tam da burada devreye girip işlevli hale geliyor. AKP iktidarı boyunca en fazla tanık olduğumuz söylemlerin kadınların misyonlarına dair olması tesadüf değil. Kadınların temel misyonunun annelik, çocuk bakımı ve ev işleri olarak tanımlanmasının, sermayenin üzerindeki yükü hafifletmek, işsizliğin üzerini örtmek ve yeni üretim biçimlerini hayata geçirmek için biçilmiş kaftan olduğunu görmek gerekiyor.
Sermayenin ucuz iş gücü için genç ve dinamik bir nüfusa ihtiyaç var. Dolayısıyla kadınlar en az üç çocuk doğurmalıdır. Sermayenin kreş yükünden kurtulması gerekir. Dolayısıyla kadının en önemli kariyeri anneliktir. Esnek çalışma ile iş güvencesi, sendikal ve sosyal hakların ortadan kaldırılması sermayeyi çok rahatlatacaktır. O vakit kadınlar evde olmalıdır, gerekirse evden çalışmalı ya da günün yarısını ucuz işgücü olarak değerlendirmeli, geriye kalan yarısınıda kutsal görevi olan çocuk bakımı ve ev işlerine ayırmalıdır. Yaşlı bakımı sermaye devleti açısından hiç de karlı ve gerekli olmasa da vicdan sömürüsü olmadan da olmaz. O halde yaşlıları “huzurevine kapatmak” gibi bir vicdansızlık kadınların en büyük vebali olmalıdır.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak üretim ilişkilerinin sömürü mekanizmalarına dayalı olduğu herhangi bir toplumda, kutsanan bütün değerlerin içinde katmerli sömürünün başa yazıldığını ve kapitalizmde sermayenin karının en kutsal değer olduğunu unutmamak gerekir.
“İkinci Cumhuriyet” kadına düşmandır
AKP iktidarı eliyle şekillendirilen “İkinci Cumhuriyet” emperyalizme tam boy teslimiyet, piyasacılık ve dinci gericilik ile karakterize ediliyor. AKP iktidarı boyunca kadınlara yönelik piyasacı ve gerici saldırılar sistematik olarak hayata geçirildi. Kadına yönelik gerici söylem ve politikalar sömürüyü derinleştirirken, aynı zamanda toplumu terbiye ve şekillendirme aracı olarak da işlev görüyor.
Türkiye tarihine baktığımızda gerici hareketin en büyük çıkışı ve en kitlesel eylemlerini “türbana özgürlük” söylemi üzerinden hayata geçirdiğini rahatlıkla görebiliriz. Türban eylemleri ile başlayan süreç,“örtüsüz kadın perdesiz eve benzer” söylemleri ile devam etti, “tesettürsüz kadın soyulmuş domates gibidir” benzetmeleri ile zirveye taşındı.
Piyasalaşma ve gericiliğin el ele yürüdüğü yeni rejimde kadınların payına düşenler daha fazla şiddet, cinayet ve yoksulluk oldu.
Rakamlar ne anlatıyor?
Gazete sayfalarına bakıldığında alışılageldik haberlerin başında kadın cinayetleri geliyor. Son on beş yılda Türkiye’de 7 binin üzerinde kadın cinayeti işlendi. İktidarın ve taşeronlarının her fırsatta kadınları aşağılayan gerici söylemleri ve kadınların toplumdan soyutlanması gerektiğine dair yayılan ideolojik salgı ortaya böyle bir tablo çıkarırken, mahkemelerin verdiği kararlar adeta özendirici olmayı sürdürüyor. Kadınlar büyük oranda birinci dereceden akrabaları ve aile fertleri tarafından öldürülüyor.
Kadınlar fiziksel şiddetin yanı sıra sözel, ekonomik, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Kamusal alanda tekmeleniyor, harem selamlık uygulamalar ile yeni bir yaşam biçimine zorlanıyor. AKP’nin Türkiyesi’nde iktidar kadın bedeni üzerinden bütün toplumu tahakküm altına almaya çalışıyor. Dinsel referanslı bir toplum kurma hayali önce kadınlara sınırlarını hatırlatmaktan geçiyor.
Bir diğer açıdan, kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 30,8 ve kadın istihdamında kayıt dışılık oranı yüzde 52. Kadınlar enformel sektörlerde daha fazla istihdam ediliyor. Esnek çalışma kadınlar açısından temel çalışma biçimi haline geldi. Bugün Türkiye’de hali hazırda 12 milyon kadın ev kadını olarak tanımlanıyor. Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliğinde 145 ülke arasında 130.sırada.
Kabaca ifade edilen bu veriler bile kadınların bu düzenden kurtulmaları gerektiğinin en büyük kanıtı.
Peki, mücadele hangi zeminde kurulacak? Emperyalizme karşı bağımsızlıktan yana, sömürüye karşı emeğimize sahip çıkarak ve elbette gericiliğe prim vermeyerek. Sınıfsız sömürüsüz bir toplum mücadelesi gericiliğe verilecek en büyük yanıt olacak.