Kamil Tekerek: Bu ülkede bir şeyler değişecekse Sosyalist Cumhuriyet kurulduğu zaman değişecektir

Kamil Tekerek: Ülkemiz insanlarının adlı adınca gerçek eşitlikçi bir cumhuriyete ihtiyacı bulunuyor. Halkın devlet yönetimine katılması zorunludur. Sömürüye son verilen bir sistem gerekiyor. Gerçek laiklik ve bağımsızlık bu topraklara yerleşmesi elzemdir.

Kamil Tekerek: Bu ülkede bir şeyler değişecekse Sosyalist Cumhuriyet kurulduğu zaman değişecektir

Türkiye Komünist Hareketi’nin düzenlediği Yeni Bir Cumhuriyet buluşmasında söz alan, Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komite üyesi Kamil Tekerek, Ekim Devriminin Türkiye’ye etkisi, Cumhuriyet’in kuruluşu ve  Cumhuriyet kazanımlarına ilişkin yaptığı konuşmada şunları kaydetti;

“Büyük Ekim Devrimi’nin 100. yılında, dünya üzerinde emekçilerin kurtuluşunun basit bir anma ile geçiştirmek bizlere yakışmazdı. Bu yan yana geliş ve bu toplantı ile birlikte meselenin sadece bir anma olmadığı, sanıyoruz ki bu salona bakınca bir kere daha ortaya çıkmıştır.

O yüzden bu buluşma anlamlı ve bir o kadar da önemlidir.

Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümü bizler için bir mücadele günü, dünya devrim tarihinin önemli bir kesiti olarak görülmelidir.

Bu buluşmanın bir anlamı da, içinde geçtiğimiz günlerin ülkemizdeki cumhuriyetin kuruluşunun 94. yıldönümüne denk geliyor olması.

1923 yılında ve hemen öncesindeki yıllarda yaşananlar Türkiye tarihinin en önemli bölümü olarak dünya tarihinde yerini almıştır. Bizlerin yani komünistlerin görevi ise bu yeri doğru bir şekilde görmek ve geleceği örgütlemektir.

Türkiye’de cumhuriyet tartışmalarına dair birçok yorum yapıldı ve söz söylendi. Cumhuriyeti basit bir yıldönümü olarak görenlerden tutun, eskiyi yad edenlere ya da tam tersi bir biçimde cumhuriyete küfretmeyi erdem sayanlara kadar kimse bu tartışmaların dışında değil.

O yüzden Türkiye Cumhuriyeti’ne bakarken ne görülmesi gerektiğinin doğru bir şekilde vurgulanması gerekmektedir. Çok ilginç bir şekilde Ekim Devrimi ve ortaya çıkarttığı birikimi görmemiz gerektiğini bizlere açık bir şekilde göstermiştir. Bununla birlikte komünistlere de topluma gösterme görevini yüklemiştir.

Altı yıl arayla komşu iki ülkede oluşan yeni birer kuruluştan bahsediyoruz. Rusya’da uzun yıllara yayılan, işçilerin ve köylülerin mücadelesi sonucu önce çarlığın devrildiği, çürümüş bir sistemin 1. Dünya Savaşında en fazla üç yıl daha yaşayabildiği bir mücadele kesitinden bahsediyoruz.

Rusya’da işçiler ve köylüler bu büyük devrime imza attılar. Yıkılan şey Rus Çarlığı ve onun işbirlikçisi olan kapitalist bir sınıftı. Tarihsel olarak ise sosyalist devrimler çağının kapısı aralandı. Dünya üzerindeki eşitlik ve özgürlük hayalleri bu kapıdan geçerek yeryüzüne indi.
Krallıklara son veren kapitalizm bir asır öncesinde Fransa’da ve İngiltere’de iktidara gelirken emekçilerin sırtına basmıştı. Rusya’da ise gerici kapitalistler, gerici krallık yandaşları ile birlikte Ekim Devrimi’nin ve işçi sınıfının ayakları altında ezildi.

Dolayısıyla Ekim Devrimi’ne baktığımızda kendi ülkemiz ile bir bağ kurmak istiyorsak öncelikle işin tarihsel anlamdaki ilerleme kısmına bakmamız gerekir. O da gerici bir rejimin tarihin çöplüğüne gitmesidir.

1923’te kurulan cumhuriyetin bize göre bir anlamı budur. Miadını doldurmuş, çürümüş Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine yeni bir rejim kurulmuştur. Saltanat kaldırılmıştır. Son Osmanlı padişahı İngiliz gemisine binerek ülkeyi terk etmiştir. Saltanatın temsilcisi olan İstanbul hükümeti aynı zamanda emperyalizm işbirlikçiliğinin sembolü haline gelmiştir.

Dostlar, yoldaşlar

Ekim Devrimi insanlığın başındaki en büyük belalardan biri olan dinin siyasete alet edilmesinin üzerine gitti. Kilisenin devlet üzerindeki otoritesi ve soyluluk ve gücünü tanrıdan aldığını söyleyen “Çar Baba”nın egemenliğine son verildi. Rus çarını tanrı olarak gören işçiler büyük bir değişim geçirerek laik bir sistemde yaşayan özgür bireylere dönüşmeye başladılar. Yeni kuşaklar hep bu mantıkla yetişti.

Ekim Devrimi’nin ülkemiz topraklarına bir diğer etkisi budur. Türkiye’de laik bir sistem kurulmuş, halifelik kaldırılmıştır. Şimdi bugün bu bahsettiklerimiz basit birer kazanım olarak görülse ya da sermaye sınıfı tarafından çürütülmüş kavramlar olsa da, durumun ehemmiyeti için güney sınırlarımızın ötesine bakılması yeterlidir.

İdlib’e baktığnızda ne görüyorsunuz? Görünen şey şeriat devletidir.

IŞİD deyince tüylerimiz ürperiyor ve cihatçılığı görüyoruz değil mi? IŞİD’in ya da bilumum radikal islamcı örgütlerin fetva veren halifeleri olduğundan bahsediliyor.

O yüzden özde laik, görüntüde liberal ya da özgürlükçü görünmenin sınırları olduğunu bilelim. Tarihteki her kazanımın hakkını vermek ve değerini bilmek durumundayız.

Tüm bunlarla birlikte Ekim Devrimi emperyalistlerin büyük paylaşım savaşı olan 1. dünya savaşına sokulmuş bir kamadır. Devrimin öncülüğünü yapan Lenin ve arkadaşları emperyalistlerin arasındaki bu savaşı her zaman reddettiler ve bunun içerisinden bir devrim çıkartmayı başardılar.

Ekim Devrimi, emperyalizmin yaşadığı büyük yenilgidir.

Ekim Devrimi bağımsızlıktır, laikliktir, aydınlanmadır, emeğin iktidarıdır.

İşte bu iktidarının yarattığı rüzgar, Anadolu coğrafyasında da güçlü bir şekilde esmiş, yüzyıllar boyunca emekçilerin tepesine binen gerici bir imparatorluk bu rüzgar sayesinde yıkılmıştır.

Türkiye topraklarında emperyalizme karşı bir mücadelenin başarıya ulaşmasının ve cumhuriyetin kuruluşunun arkadaşındaki en büyük siyasi gücün Ekim Devrimi rüzgarı ve Sovyetler Birliği olduğunu unutursak tarih çarpıtmaları ile karşı karşıya kalırız.

Dolayısıyla iki başlığın altı kalınca çizilmeli:

Birincisi, Ekim Devrimi’nin ve Türkiye’deki kuruluşun emperyalizme karşı duruşları.

İkincisi ise Ekim Devrimi’nin ve sovyetlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna olan katkısı.

Türkiye’de en az tartışılan başlıklardan bir tanesi Ekim Devrimi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu arasındaki ilişkidir. Daha doğrusu çoğu zaman görmezden gelinmeye çalışılır, genellikle bilinmez, bazı örneklerde ise bilerek ve isteyerek bu ilişkinin olmadığı ısrarla savunulur.

Halbuki ne tarihte yaşananlar böyle, ne de toplumsal mücadeleler bir yere kadar birbirinden ilgisizmiş gibi gösterilebilir.

Ekim Devrimi ile 1923 cumhuriyetinin arasındaki ilişkiyi görmezden gelmek eğer ki bilgisizlik sonucu değilse açık bir şekilde anti-komünizmin ürünü olarak değerlendirilmelidir..

Günümüzde de örnekleri çok yaygın bir şekilde bulabilirsiniz: 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği faşizmi ezmesine rağmen, anti-komünist propagandanın temel ürünlerinden bir tanesi Stalin ile Hitler, komünizm ile faşizmi eşitlemeye çalışmaktır. Amaç ise bellidir: Kapitalizmin ve emperyalizmin aklanması…

Bu bahsettiğimiz düşünceyi propaganda eden patron sınıfı ve onların vazgeçilmez işbirlikçileri olan liberaller ve gericiler tarihe bakarken hep aynı yöntemi kullanmışlardır. Toplumsal mücadeleleri yok saymak, tekil tekil kişiliklerin rollerini abartmak, emekçilerin mücadelesini ve iktidar arayışını görmezden gelmek.

Onlara göre işçiler, emekçiler, köylüler muktedir olamaz. Siyasetten anlamazlar, bırakın ülke yönetmeyi, fabrikaları bile yönetemezler.

Liberallere göre para kimdeyse güç ondadır. Doalyısıyla patronların ve onların temsilcisi olanların iktidarları meşrudur.

Liberaller ve gericiler Ekim Devrimi’ne düşmandır. Neden olduğu çok açık. Onlara göre Rusya topraklarındaki devrim şans eseri ya da darbe sonucunda olmuştur. İşte o yüzden de yıkılmıştır.

Onlara göre şimdi Rusya’da 1917’de kalınan yerden devam edilmektedir. Kapitalizmin bekası için de olması gereken de budur.

Onlara göre sosyalizm insanın doğasına yabancıdır.

Onlara göre Ekim Devrimi baskı ve zorbalığın önünü açmıştır. Liberaller ve gericiler emperyalizmin daha da büyüdüğü oranda insanlığa refah getireceğini savunurlar.

Liberallere ve gericiler sosyalizmi yıkmak için yıllar boyunca canla başla çalıştılar. Ve 1980’li yılların sonunda bunu başardılar.

Liberallere ve gericilere göre 1923 yılında ülkemizde kurulan cumhuriyet de Türkiye toplumuna uygun bir sistem değildi.

Onlara göre Osmanlı İmparatorluğu çok demokratikti. Dolayısıyla bugün de Osmanlıya dönüş istenmeliydi.

Onlara göre 1923 cumhuriyeti tarihte açılmış bir parantezdi. Parantezi kapatmak için uğraştılar didindiler, AKP, Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve bilumum siyasetçiler, tarikatlar, liberaller, başta Koç ve Sabancı olmak üzere tüm patronlar ve bilumum demokrat geçinenler ele ele verdiler cumhuriyeti yıktılar.

Dertleri emek sömürüsüne son vermek değildi, inanç özgürlüğü adı altında dinselleşmeyi pompalamaktı, emperyalizme daha fazla bağımlılıktı.

Liberallerin ve gericilerin bu düşmanlığının sebebi bellidir. Ekim Devrimi ve ülkemizdeki cumhuriyetin kuruluş zeminleri ortaktır. Cumhuriyet kazanımlarının oluştuğu zemin insanlığın tarihsel kazanımları ile ortaktır.

Ekim Devrimi bu kazanımları sosyalizm ile taçlandırdı. İçindeki ve dışındaki karşı devrimcilerin ve emperyalistlerin saldırısı ile Ekim Devrimi’nin kazanımları şimdilik geri çekildi.

1923 cumhuriyeti kapitalizme yöneldi. İktidardaki kapitalist sınıf, onun işbirlikçileri, emperyalist güçler, liberaller ve gericiler tarafından çürütüldü gitti.

Şimdi ortada büyük bir boşluk bulunuyor ve tarihteki her olayın hakkını veren bir bakışa sahip olmamız gerektiği açıktır.

Biz komünistler iki şeyi yapmayacağımızdan eminiz

Yıkılan cumhuriyetin arkasından ağıt da yakmayacağız, tef de çalmayacağız!

Ülkemiz insanlarının adlı adınca gerçek eşitlikçi bir cumhuriyete ihtiyacı bulunuyor. Halkın devlet yönetimine katılması zorunludur. Sömürüye son verilen bir sistem gerekiyor. Gerçek laiklik ve bağımsızlık bu topraklara yerleşmesi elzemdir.

Bunun tek yolu ise bu topraklara sosyalist cumhuriyeti getirmekten geçmektedir. Bunun koşulları ise bellidir:

Emekçilere güvenmek ve Türkiye işçi sınıfının örgütlü mücadelesini büyütmek!

Gericiliğe karşı tavizsiz bir laiklik mücadelesi!

Emperyalizme karşı bağımsızlık kavgası!

Bu ülkede bir şeyler değişecekse işçilerin iktidarı yani sosyalist cumhuriyet kurulduğu zaman değişecektir.”