Emperyalizmin Ortadoğu seferi Barzanicilik ile sürüyor
Kamil Tekerek yazdı: Komünistler açısından ise anti-emperyalist mücadele, sosyalist devrim ve işçi sınıfı iktidarı hedefi esastır.
Bundan tam bir hafta sonra, 25 Eylül tarihinde yapılması planlanan “Kürdistan referandumu”nun akıbetini ve sonuçlarını göreceğiz.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) planladığı referandumda “Kürdistan’a ya da bağımsızlığa evet mi, hayır mı?” gibi bir denklem geri plana düşmüş, mesele referandumun yapılıp yapılmayacağı tartışmasına kilitlenmiş durumdadır.
Gelinen noktada karşımıza çıkan tablo tüm dünyaya kafa tutan Barzani görüntüsü ve “Kürdistan referandumu”na karşı çıkan ya da çıkıyor görünen öznelerin aynı safta buluşmasıdır. İroni olmasa gerek; PKK, MHP ve İran’ın aynı çizgide buluştuğu günlerden geçiyoruz. Emperyalist ülkeleri ve diğer özneleri de katarsanız sanki tüm dünyanın karşı çıktığı bir referandum olacak izlenimine kapılabilirsiniz.
Her zamanki gibi ilginç bir Ortadoğu denklemi ile karşı karşıyayız. Emperyalizmin pozisyonunu sorgulamaz ve süreci bunun üzerinden açıklamaya çalışmazsanız, doğal olarak emperyalistler ile aynı hatta düşersiniz. Benzeri durumu son yıllarda IŞİD’e karşı mücadele adına emperyalizm ile işbirliği yapanların geldiği noktalarda görüyoruz.
Tüm bu sağ ve emperyalist özneler, bölgesel devletler ya da güçler gelecek çıkarları açısından bu referanduma karşıtlık üzerinden bir pozisyon belirliyorlar. Ancak mesele ile ilgili bazı notları ve soruları yazarak sürece ışık tutmaya çalışmalıyız.
- Daha önceki değerlendirmelerimizde de yer verildiği üzere Irak’ta yaşananların bağımsızlık tanımına oturtulamayacağı açıktır. Dolayısıyla tanım bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasından ziyade bağımlı bir Kürt devletleşmesi olarak görülmelidir. “Bağımsız Kürdistan için referandum”, bir tanım olması dışında biz komünistler açısından politik bir anlam ifade etmemektedir. Yaşananların siyasi ya da tarihsel anlamının çözümlenmesi ise başka bir konudur.
- Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin referandum aracılığı ile devletleşmeye doğru attığı adımın politik ideolojik örgüsü uluslaşma-devletleşme-yerelden hareketle kapitalist emperyalist sisteme eklemlenmenin bileşkesi olarak ortaya çıkarken, gıdasını Kürtleri tarihsel olarak Amerikancılıkla birleştiren Barzanicilik’ten almaktadır.
- ABD’nin referandumun ertelenmesi ya da iptali konusunda ifade ettiklerinin siyasi bir anlamı elbette var. Ancak bu sayede bölgesel olarak Kürt devletine karşı olan öznelerin önemlice bir kısmını eteğinde toplayan ABD, gelecekteki olası bir “Amerikan barışı”nın önünü açma ihtimalini elinde tutmaktadır. O yüzden meseleyi sadece referanduma indirgemek ve kukumav kuşu gibi ayın 25’ini beklemek anlamsızdır. İçinden geçtiğimiz günlerde ABD’de yaşanan diplomasi trafiği uzun süredir yaşanmayan türdedir.
- Dolayısıyla Barzanicilik anti-Amerikancılık anlamına gelmediği gibi, bölgede çeşitli düzeylerde ABD ya da emperyalizm ile işbirliği içinde olan öznelerin, anti-emperyalist bir konumlanışa girmeden Türk, Kürt ya da Arap milliyetçiliği ekseninden Barzani’yi karşılarına almalarında şaşırtıcı bir yan olmadığı söylenmelidir. ABD ekseninde olmayan unsurların bu süreçte hareket alanlarını genişletmeye çalıştıkları tespit edilmeli, ek olarak sürecin en başından itibaren İsrail’in referandumu destekleyen pozisyonu unutulmamalıdır.
- Gelinen noktada yanıtı verilmesi gereken temel soru, bir hafta sonra ortaya çıkacak tablonun ötesinde Kürt ulusalcılığının ve Kürt devletinin ABD açısından taktik bir ittifak unsuru mertebesinden stratejik bir ittifak unsuru mertebesine yükselmesinin yolunun açılıp açılmayacağıdır.
- Devletleşme bu sorunun açtığı pencereden izlenmeli, aynı şekilde Kuzey Suriye’de PYD’nin emperyalizm ile işbirliği de bu çerçeveden değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
- ABD’nin pozisyonu, Kürt devletine sert bir karşıtlık ilişkisi içerisinde olan İran’ı rahatlatmaktadır. Sonuçta iki tarafın da bu başlık üzerinden karşı karşıya gelmek istemediği açık olmalı. Ancak gelinen noktada İran bir yandan Bağdat hükümeti ve Türkmenler üzerindeki belirleyiciliğini ve ağırlığını arttırırken, ABD de İran’ı diğer başlıklar üzerinden sıkıştırabilme potansiyelini elinde tutmaktadır. Artık 1960’lı ve 70’li yıllarda olmadığımız açıktır. Irak Kürtleri’nin politik-ideolojik konumu denge politikası üzerinden özerklik merhalesini aşmış, emperyalizmle işbirliği aracılığı ile devletleşme eksenine oturmuştur.
- Barzani’nin başka çaresinin kalmadığı ve bunun üzerinden devletleşmeyi zorladığı, devamında kendini kabul ettirmek için çok uğraşması gerektiği bazı yazarlar tarafından ifade edilmektedir. Bunun kof bir bakış ve ekonomik-siyasi-askeri olarak emperyalizm ile IKBY arasındaki ilişkilerin görmezden gelen bir yaklaşım olduğu açıktır.
- Türkiye ile IKBY arasındaki ekonomik-siyasi ilişkiler ve bunların derinliği bellidir. Türkiye sermayesinin bölgesel olarak açılabileği yerin Kuzey Irak olduğu da herkesini malumudur. Referandum üzerinden AKP’nin büyük bir sıkışma yaşadığı ya da çözümsüz kalacağı tezi sağlam bir tez değildir. Bu başlık vesilesiyle yapılacak tartışma üzerine daha ayrıntılı düşünülmesi gereken bir döneme girilmektedir. Barzani ve Bağdat hükümeti, Suriye ile eşdeğer tutulamayacağı gibi, eğer bu tezi gündeme getiriyorsanız politik olarak Irak’taki Kürt devletleşmesinin yanında yer almanız gerekir. AKP iktidarının bu sorunu kendince milliyetçiliği yükselterek aşmaya çalışacağı aşikardır. Tehlike geçtikten sonra yeniden Barzani ile masaya oturulacak, Kürdistan bayrakları göndere çekilecektir. Ancak Kürt devletinin kurulması halinde orta uzun ve vadede salt AKP’nin değil, Türkiye’de devlet ve sermaye sınıfının, daha doğrusu İkinci Cumhuriyet’in önünde Kürt sorunu olanca büyüklüğüyle durmaya devam edecektir.
- Ortadoğu’da pozisyon değişikliklerinin ne kadar kolay olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede Türkiye ile Irak hükümeti arasında bundan bir yıl önce neredeyse savaş pozisyonuna gelindiği, Irak Türkmenleri’nin askeri örgütlenmesini yapan Şii grupların Ankara’yı nasıl tehdit ettiği unutulmamalıdır. O yüzden ironi değil diyoruz. Bugün herkes nedense Kerkük sorunu üzerinden Türkmenler’e sahip çıkmaya başlamıştır.
- Taraf değiştirmenin de ötesinde, gerek Türkiye sermaye sınıfı, gerekse AKP iktidarı emperyalizme göbekten bağlı olduğu için, ABD’nin tercihleri doğrultusunda söylem değişikliğine gitmeleri muhtemeldir. ABD’nin referandum karşıtı görüntüsü, AKP’nin elini rahatlatmakta, MHP ile birlikte ülke içerisinde milliyetçi ve militarist söylemi yükseltmelerine olanak sağlamaktadır. AKP ve MHP aynı oranda Amerikancı çizgideki yerlerini terk etmeden siyaset yapma olanağını yakalamaktadırlar. MGK toplantısının Erdoğan’ın ABD ziyareti ve Trump görüşmesinin hemen ardına alınmasının anlamı da budur.
- Tüm bunlardan hareketle bahsettiğimiz konuya dair büyük belirsizliklerin olduğunu savunmak da kof siyasetçilerin işidir. Kürt ulusalcılığında son iki yıldır belirginleşmeye başlayan politik-ideolojik ikilem ve krizin bir noktaya bağlanmasının daha muhtemel olduğu günlere doğru ilerlemekte olduğumuzu görmezden gelemeyiz. Kapitalist emperyalist sisteme eklemlenen ve şekillenmesi 21. yüzyıla kadar gecikmiş olan ulus devet modeli, yine benzeri şekilde kapitalist emperyalist sisteme eklemlenen ve adına “demokratik konfederalizm” adı verilen özerklik modelinin bir adım önüne geçmiştir. Birincinin ikinciyi kendi yanına çekmesi beklenir.
- Bu yolun açılışı ABD’nin Irak işgalidir. Gerek Barzani, gerekse PKK Saddam’dan ve Baas rejiminden kurtulmak adına emperyalist işgale sessiz kalmış ya da yanında yer almıştır. Barzani’nin işgal sayesinde Irak’ta özerklik hamlesini yaptığını ve referandum gündeminin 2004 yılından beri gündemde olduğu unutulmamalıdır. Suriye’ye dönük emperyalist müdahale, PKK/PYD çizgisine özerklik yolunu açarken, bunun Irak’taki karşılığı Barzani’nin devlet hamlesi olmuştur. Bunları daha da ayrıntılandırarak düşündüğümüzde ortada belirsiz bir yan bulunmadığı açıktır.
- Günümüzde ulusal kurtuluş mücadeleleri, özerklik formları ya da devletleşmeler emperyalist çerçevenin içerisinde yaşanmaktadır. Bu bahsettiğimiz tanım kendiliğinden gelişen bir süreç olmayıp, sürecin bileşeni olan öznelerin tercihleri doğrultusunda oluşmaktadır. Dolayısıyla yaşananların özgürlük, ulusal kurtuluş, bağımsızlık, eşitlik gibi mücadele başlıkları ile uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır. Barzaniciliğin bu anlamda bölgede bir vadede emperyalizmin bir penceresi olacağı açıktır.
Komünistler açısından ise anti-emperyalist mücadele, sosyalist devrim ve işçi sınıfı iktidarı hedefi esastır. Genelde tüm bu süreçleri değerlendirirken, özelde ise Kürt emekçilerinin kurtuluşunu ele alırken yaklaşımımızın temelini bu düstur oluşturmaktadır. Tartışılan mesele özü itibariyle bağımsızlık olmadığı için bizleri Barzaniciliğe karşı olan pozisyonumuzda güncel ve tarihsel olarak milliyetçi, sınıf ve emperyalizm işbirlikçisi çizgilerden ayıran ana yaklaşım budur.