Ortadoğu’daki son gelişmelerin Kürt sorunu ya da Kürt siyasi hareketlerinin hem geçmiş, hem de gelecek durumu ile yakından ilgisi olduğu açık olarak görülüyor. Beraberinde ise güncel olarak Kürt siyasi hareketlerinin Irak ve Suriye’de ABD ile işbirliği sayesinde ayakta durduğunu ifade etmek gerekli. Üzerine bir de İsrail gündemi eklendiğinde sürecin çözümlenmesi daha da açık hale gelecektir.
Emperyalizmin ve özelde ABD’nin Ortadoğu’daki pozisyonunu güncel olarak mercek altına aldığımızda öne çıkan başlıklar arasında Kürt siyasi hareketinin neredeyse bütün kanatlarıyla emperyalizm ile işbirliği içerisine girdiğini görmekteyiz.
Bölgede tarihsel olarak Amerikancılığın temsilcisi olan Barzani’nin referandum ile geldiği nokta emperyalizm ile ters düşüyormuş görünümü verse de tersinden Amerikancı çizgiye daha fazla gelen bir yaklaşım mevcuttur. Barzani yönetimi Irak’ta doğrudan Amerikan çıkarları çerçevesinde pozisyon alan bir yönelime sahiptir. Referandum bu durumu değiştirmemiş, tersine güçlendirmiştir.
ABD tarafından referandumun zamansız olduğunun deklare edilmesi bir gerçeklik olmakla birlikte bir ucu İran’ın geriletilmesinde, diğer ucu İsrail’in güvenliğinin sağlanmasında olan emperyalist politikalar referandum zemininde kendini yeniden üretme fırsatı bulmuştur. Açık ki, Irak’ın birlik bütünlüğünün sağlanması denilen şey, örneğin ABD’deki Trump yönetimi tarafından bile güçlü bir ulus devlet ideali açısından değil, en fazla gelecekteki parçalanma ve paylaşımın zemini olarak hizmet edebildiği oranda değer taşımaktadır. ABD’nin Irak Başbakanı Haydar İbadi üzerinden Irak’taki Şiileri kontrol altına alma çabası, referandum şokunu atlatan Barzani iktidarının bölgede geri dönüş sinyalleri vermesi ve Irak petrollerinin üzerindeki emperyalist hegemeonyanın yeniden tesis edilmeye başlanması bunun içinde yer alan bazı güncel örnekler olarak verilebilir.
Dolayısıyla tüm dünya karşı dururken,”Kürdistan referandumu”na nedense İsrail destek vermiş, referandum mitinglerinde İsrail bayrakları taşınmış, referanduma destek versin vermesin Kürt siyasi hareketinin hiçbir kanadı tarafından İsrail’in bu pozisyonu sorgulanmamıştır. Tarihte olduğu gibi bu örnekte de milliyetçilik her şeyin önüne geçmiş ve işbirlikçiliğin önü açılmıştır. Kürt devletleşmesi dediğimiz sürecin kritik evrelerinden birinde, ABD karşı duruyor gibi görünüp İsrail aracılığı ile referanduma rengini çalmayı başarmıştır.
Bu olayların öncesinde ABD’nin Ortadoğu’daki yeni işbirliği hamlesi ise Kürt siyasi hareketinin PKK tarafından temsil edilen bölümünün Suriye’deki örgütlenmesi olan PYD ve onun ordusu YPG’nin silahlandırılması ile birlikte geldi. Artık herkesin mulumu olan bu işbirliğinin oluşmasının dinamiklerinden daha çok gelinen noktadaki durumu ele almak bu yazıdaki amaçlarımızdan bir tanesini oluşturuyor.
Yukarıda zemin olarak tarif etmeye çalıştığımız düzlemi geçtiğimiz hafta başlayan Kudüs gündemi ile birlikte yeniden değerlendirmeye tabi tutarken, meselenin bölgedeki güçler arasındaki gerilimler ve uzlaşmalar çerçevesinden pek dışarı çıkmadığını öncelikle vurgulamak gerekiyor.
2003 Irak işgali ile bölgeye yerleşen ancak büyük bir meşruiyet yakalamayan ABD emperyalizminin Suriye’ye dönük cihatçı terörizm ve siyasal İslam üzerinden yaptığı müdahalelerin Suriye direnişine çarptığı, bugün açık bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.
Gücü sayesinde çok yönlü ve çok boyutlu bir siyasal hat kurabilen ABD bu duvara çarpışın hemen öncesinde Kürt siyasetleri ile yaptığı işbirliğini kazanım hanesine yazmakta ve öncelikle buradan çıkış aramaktadır. 2015 yılında Rusya’nın askeri ve siyasi desteğini açıktan alan Suriye yönetimi ülkenin önemli bölgelerinde iktidarını sağlamış olsa da, Kuzey Suriye’de, Rakka’da, Deyrezzor’un doğusunda, Fırat’ın batısında Menbiç ve Afrin’de PYD aracılığı ile ABD’nin egemenliği; benzeri şekilde Azez-Cerablus hattındaki bölgede ise Türkiye aracılığı ile yine ABD’nin egemenliği devam etmektedir.
Suriye’nin IŞİD’den temizlenmesi ile birlikte artık siyasi çözümün daha yakıcı bir şekilde gündeme geldiği günlerde Suriye’deki ABD işgalinin ne şekilde sona ereceği önemli bir soru olarak ortada duruyor. Bununla birlikte ABD’nin işbirliği yaptığı en temel unsur olan YPG’nin geleceği de buna bağlı bir karakter kazanıyor. Dolayısıyla doğrudan Amerikan çıkarlarına ve/veya yönelimlerine bağlı bir Kürt siyasi hareketinden artık bahsetmek mümkündür. Çünkü PYD tarafından kurulan yerel iktidar ABD desteği ile şekillenmiştir.
Suriye’deki savaşın askeri kısmının sonuna gelmeden önce ABD’nin bölgede attığı birkaç adımın gözden kaçırılmaması da önem taşıyor.
Bunlardan birincisi, Katar’a yapılan müdahale ile şekillenmiştir. Cihatçı terörizmin en önemli destekçilerinden biri olan Katar’ın bu fonksiyonu ortadan kaldırılırken, Katar’ın İran’la yaptığı ekonomik anlaşmaların bir kısmı budanmıştır. Ek olarak Suudi Arabistan Katar kutuplaşması üzerinden Türkiye’nin Katar’ın yanında yer alması pratik bir sonuç olarak ortaya çıkarken, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin Katar’a asker göndermesinin önü açılmıştır.
İkincisi, Suudi Arabistan üzerinden Lübnan ve Yemen’e, dolayısıyla İran’a yapılmaya çalışılan müdahaledir. Öncelikle Suudi Arabistan’ın modernleştiği ve gerici yönlerini törpülediği (terör destekçisi olduğu söylenen prenslerin tasfiyesi) imajı yaratılmasına eş zamanlı olarak Lübnan Başbakanı Hariri’nin Suudi Arabistan tarafından alıkonulması, ABD’nin Lübnan Hizbullahı’na ve İran’a bir mesaj olarak ortaya çıkmıştır. Tam anlamıyla başarıya ulaşıp ulaşmadığı anlaşılamayan bu müdahale Hariri’nin ülkesine dönmesi ile son bulmuştur.
Yemen’e dönük İngiltere ve ABD’nin açık desteğini alan ve Suudi Arabistan’ın katliam yaparak ilerletmeye çalıştığı süreç ise son konjonktürde önemli bir darbe alırken, Yemen’in başkentinde Şii Husiler denetimi tamamen sağlamış ve bu esnada Suudi Arabistan’ın tarafına geçen eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih öldürülmüştür.
Ortadoğu’da IŞİD’in gündemden düşmesi, Irak’ta göstermelik olarak birlik görüntüsünün verilmesi, Suriye’de siyasi çözüme geçilecek olması, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin pozisyonlarının netleşmeye başlaması ile birlikte ABD yönetimi Ortadoğu’ya üçüncü ve büyük bir müdahale yaparak İsrail kılıcını çekmiş ve tüm ilişkileri yeniden düzenleyecek bir adım atmıştır.
ABD Başkanı Donald Trump tarafından Kudüs’ün başkent ilan edilmesi biraz önce bahsettiğimiz ön adımların son halkası olarak görülmelidir. Emperyalizmin bölgedeki en önemli dayanak noktası olan İsrail Devleti ve Siyonizm, ABD’nin bu hamlesi ile tüm Ortadoğu halklarının başına bela olabilecek bir karakterde tekrar sahaya sürülmüştür.
Bu yazıdaki amacımız, tek başına ABD’nin son hamlesini çözümlemek değil, ancak bu zemin üzerinden Kürt siyasetlerinin son durumu üzerine bazı notları ön plana çıkartmak doğru olacaktır.
-ABD’nin bu adımı ile birlikte İsrail’in Kürdistan’a verdiği destek meşruiyet kazanmıştır. ABD’nin Irak’ta almaya başladığı güncel pozisyon da hesaba katıldığında gelecekteki olası Irak merkezli Kürt devletleşmesi emperyalizm işbirlikçiliği ile yoluna devam edecektir. Kürt siyasi hareketinin Barzani kanadı bu anlamda İsrail-ABD bayrağı altında bir fırsat yakalamış görünmektedir.
-Kürt siyasi hareketinin PKK merkezli diğer kanadı ve PYD ise ABD ile Suriye’de kurduğu işbirliğini bozacak bir yönelim içerisinde değildir. Bölgede yaşanan her türlü gelişmeyi, “devlet olmayan demokatik özerk yönetimleri” adı altında kendi hesabına işlemeye çalışan bu kanat Suriye’de elde ettiklerini yakın vadede ABD bayrağı altında bir noktaya taşımaya çalışmaktadır. Son tahlilde İsrail’in ABD desteği ile Filistin üzerinden Lübnan ve Suriye’yi daha güncel bir şekilde tehdit eder pozisyona gelmesi Suriye ve müttefiki olan unsurların ilgisinin doğal olarak o tarafa kaymasına yol açacaktır.
– Bunun pratik örnekleri ise geçtiğimiz hafta içerisinde ortaya çıkmış, geçtiğimiz Nisan ayında Batı Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınabileceğini dünyaya duyuran Rusya’nın Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus askerlerinin Suriye’den geri çekilmesini başlatırken, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah “IŞİD’i yendik, şimdi evimize dönerek esas hedeflerimize odaklanıyoruz” açıklamasında bulunmuştur.
– Bu tabloda ABD’nin Suriye’de siyasi çözüm adına, kendi askeri işgalini meşrulaştıracak şekilde, PYD’nin kontrol ettiği bölgelerde kalıcı olarak kalmayı istediği açıktır. Bunun için Suriye-Irak sınırının YPG tarafından kontrol edilmesi sağlanmış, Rakka gibi petrolün bulunduğu bir Arap yoğunluklu bir kent haritadan silinerek Kürtler’in kontrolüne verilmiş, Fırat nehrinin batısındaki bazı stratejik noktalar YPG’de kalmıştır. ABD Dışişleri tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamada da ABD’nin yakın vadede Suriye’yi ve müttefiklerini bırakmak gibi bir niyeti olmadığını ortaya konulmuştur. (http://gazetemanifesto.com/2017/12/13/abd-isgalci-oldugu-oldugu-suriyeden-cikmiyor/)
– ABD tarafından sahaya sürülen İsrail gündemi, doğal olarak beraberinde Arap milliyetçiliği ve İslamcılığın -kimi örneklerde olduğu gibi göstermelik de olsa- karşı çıkışını beraberinde getirmiştir. AKP iktidarı burada en pragmatik davranan aktörlerden biri olarak sahneye çıkmış, sahte bir şekilde İsrail karşıtlığı yapmaya başlamış ve İslam dünyasının sözcülüğüne soyunmuştur. Bu düzlemin eninde sonuda emperyalizmin işine geleceği açıktır.
– Kudüs gündeminin açılması ile birlikte, Kürt siyasi hareketinin Barzani kanadı açık bir şekilde İsrail destekçiliği yaparken, PKK kanadı ise göstermelik olarak Siyonizim eleştirisinde bulunmuştur. Filistin için kurtuluş yolununun demokratik özerklikten geçtiğini vurgulayan PKK çizgisi, ABD-İsrail ilişkisini, ABD’nin YPG’yle yaptığı işbirliğini, Kürt devletleşmesine dönük İsrail desteğini görmezden gelmekte ve anti-emperyalist mücadele gibi bir gündemi geri plana atmaktadır. ABD’nin Irak ve Suriye’deki ekonomik, askeri, siyasi varlığını sorgulamadan yapılan Siyonizm ve İsrail eleştirisinin içi boş bir eleştiri olduğu açıktır.
Tüm bu gündemler üzerinden oluşan zeminde yaşananlar, başta AKP iktidarı olmak üzere bölgede emperyalizm ile çeşitli düzeylerde ve biçimlerde ilişki geliştiren, işbirliği içerisinde olan ya da destek alan siyasi hareketlerin aralarındaki ilişkileri yeniden düzenlenmesine yol açacaktır. Bunların hepsi Arap, Kürt ve Türk emekçilerinin kurtuluş yolunun şekillenmesi açısından da önem taşımaktadır.
Ortadoğu’da anti-emperyalist mücadelenin ne kadar önemli olduğu bir kere daha son Kudüs gündemi ve Suriye direnişinin geldiği nokta ile birlikte görünür hale gelmiştir. O yüzden, Kürt emekçileri, ilericileri ve devrimcileri açısından gerçek kurtuluş yolu emperyalizme karşı büyük bir uyanışı ve ayağa kalkışı örgütlemekten geçmektedir. Aynen Türk emekçileri, ilericileri ve devrimcilerinin yapması gerektiği gibi…
Bu haber en son değiştirildi 15 Aralık 2017 07:44 07:44
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…