Mustafa Karadağ: "Başkanlık Anayasası" teklifi rejim değişikliğine delalet ediyor
Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ "Başkanlık Anayasası" girişimini gazetemiz için değerlendirdi.
AKP ve MHP ittifakı ile Meclis’e getirilen “Başkanlık Anayasası” teklifinin maddelerine dair oylamaların Meclis’teki ilk turu sona erdi ve maddeler geçti. Bu esnada da toplumda da Başkanlık sistemi canlı bir şekilde tartışılmaya başlandı.
Konu ile ilgili Gazete Manifesto olarak görüşler almaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu‘nun, İlerici Kadınlar Derneği Genel Başkanı Nuray Yenil’in, Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu‘nun, iktisat profesörü Korkut Boratav‘ın ve dün akademisyen Yard. Doç. Dr. Semiha Özalp Günal‘ın görüşlerine yer vermiştik.
Bugün de Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ gazetemiz okurları için “Başkanlık Anayasası”nı değerlendirdi.
Karadağ, “Başkanlık Anayasası” ile ilgili şunları ifade etti:
G.M.: AKP Başkanlık Anayasası ile birlikte Türkiye’yi nereye taşımaya çalışıyor? Bu duruma karşı nasıl bir mücadele izlenmeli?
M.K.: “Bize göre demokrasi hiç bir zaman amaç olamaz, ancak bir araç olabilir.”
“Bu medeniyet inanıyorum ki 21 asır da İslam medeniyetinin öne geçtiği bir asır olacaktır. Bu yeni medeniyet dalgasına kim katkıda bulunursa ecrini kat be kat fazlasıyla alacaktır. İslam medeniyetinin yükselişine katkıda bulunamayanlar zillet içerisinde kalmaya mahkum olacaklardır.”
“Hem laik hem müslüman olunmaz. Ya müslüman olacaksın ya laik, ikisi bir arada olduğu zaman adeta ters mıknatıslaşma yapar, mümkün değil ikisinin bir arada olması.”
” ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ koskoca bir yalan, egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”
“Dindar bir nesil yetiştirmek hedefimiz.”
“Bitaraf olan bertaraf olur.”
“Sen bu ülkenin Başbakan’ına yuh çekersen tokadı yersin.”
Yukarıda örnekleme olarak sıraladığımız sözleri söyleyen ve sonrasında nedamet bildirmeyen bir Cumhurbaşkanımız var. Yapılmak istenilen Anayasa değişikliği ile Başbakan’ın deyişiyle parlamenter demokrasi kaldırıyor, Cumhurbaşkanlığı sistemini getiriyor. Hemen burada bir konuyu belirtmekte fayda var, başkanlık sisteminden vazgeçip cumhurbaşkanlığı sistemi denilmesi isabetli bir yaklaşım. Zira Başkanlık sisteminde yasama, yargı ve yürütmenin sınırları kesin olarak ayrılmış durumda, birinin diğerinin alanına tecavüzü mümkün değil. Oysa şu anda Türkiye’de tartışılan anayasa değişikliği kuvvetler arasındaki sınırı ortadan kaldırıp bütün yetkileri Cumhurbaşkanı’na veriyor.
Cumhurbaşkanı, Anayasa mahkemesi üyelerini, HSYK üyelerini, üst düzey (ki üst düzeyden ne anlaşıldığı belirlenmiş değil, yarın her hangi bir il müdürününün üst düzey yönetici olarak kabul edilmeyeceğinden emin değiliz) kamu yöneticilerini belirleyecek, yasama yerine geçip kararname çıkarabilecek, kabineyi zaten kendisi atayacak. Dolayısıyla ülkenin tek hakimi “sorumsuz” Cumhurbaşkanı olacak. Bu düzenlemeler yarattığı sonuç itibariyle bir sistem değişikliğine değil rejim değişikliğine delalet eder. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın mevcut anayasal rejimde dahi tüm sınırlarını aşarak ya da daha doğru söyleyişle sınır tanımayarak kendisine ait olsun olmasın bütün yetkileri kullandığını ve bu durumu da açıkça dile getirdiği dikkate alınıp yukarıda sıraladığımız sözleri de ilke haline getirdiği anımsandığında getirilmek istenilen rejimin demokratik bir rejim olmadığını anlamak için ortalama bir insan olmak yeterlidir.
Olup biteni anlamak için tutuklanan, gözaltına alınan, savunmaları dahi alınmadan, haklarındaki suçlamalar ve delilleri söylenmeden mesleklerinden uzaklaştırılan gazetecileri, akademisyenleri, yargıç ve savcıları, asker ve polisi, hatta sıvacı ve garsonları, yasama dokunulmazlıklarına rağmen tutuklanan milletvekillerini, onca yaşına karşın tutuklanan, hep barışı çağıran Ahmet Türk’ü, hakkındaki en küçük, “sanma ve duyuma dayalı” ifadelerin sızdırıldığı YARSAV Başkanı Murat Arslan’ı hatırlamak da yeterli ama bu konulara girmedik bile.*
Ecrin : Mükafaat
Zillet : hor görülme, aşağılanma
*Tutuksuz yargılamanın ve masumiyet karinesi ilkelerinin asıl olması nedeniyle bu ifadeler kullanılmıştır.