NO filmi üzerine: Marifet ne reklamda, ne mucizede!
Kerem Usluer, NO filminin eleştirisinden hareketle siyaset yapmakla reklamcılık arasındaki farkı yazdı.
Kerem Usluer
Tüketimi körüklemenin araçlarından biridir reklam, kapitalizmin ise vazgeçemediği yöntem… Reklamın tarihi, milattan önceye kadar uzanmaktadır. Gladyatör savaşlarının duyuruları için duvarların boyanması, reklam tarihinin geçmişte nereye kadar uzandığı hakkında fikir verebilir. Ortaçağ’da tanıtım için tellal ve çığırtkanlar kullanılması, yine aynı tarihin içinde yer almaktadır.
Latince’de “yayılacak şeyler” anlamına gelen propaganda da çok eski tarihlerden beri kullanılmaktadır. İktidarın uygulamalarının halka benimsetilmesinde eski Atina ve Roma dönemlerinde propagandanın kullanıldığı yazılmaktadır. Katolik kilisesinin silah gücü yerine propaganda ile Katolik inancını yayma amacıyla Propaganda Ofisi’ni kurarak, ilk kez yazılı bir metinde propaganda terimini kullanması ise 1622 yılında gerçekleşmiştir.
Diğer yandan propaganda ile reklamın farklı olarak tanımlanmaları gerektiğini bir yere not etmek gerekir. Propaganda, reklamın aksine anlık etki yerine, sistematik bir bilgilendirme süreci ile başarıyı hedeflemektedir. Reklam, bireye kampanya süresinde bilinçaltına işleyen bir ikna metodu olarak kullanılırken, propaganda daha dışsal bir yönlendirme ile kampanya süresi ile sınırlı kalmayan zamana yayılmaktadır. Dolayısıyla, yöntemlerde elbette benzerlik olsa da temelde farklılık vardır.
Bu iki kavramdan/yöntemden biri olan propaganda, siyasetin sürekli bir aracıyken, reklam seçim kampanyaları süresince yaşama girer. Seçim kampanyalarında reklam ve propagandanın iç içe girdiği durumlar da yaşanmaktadır. Peki bu iki aracın siyasette bir araç olarak ölçülebilir etkileri nelerdir? İşte bunun için yıllardır araştırmalar yapılır ancak kesin bir sonuca varılması mümkün değildir. (*)
Örneğin bugüne baktığımızda, ülkemiz için oldukça önemli bir halk oylaması karşımızda duruyor. Rejim değişikliği ile tek adamlığa geçişin yolu olan bu oylama öncesi gündemimize, Şili’de 1988 yılındaki referandum öncesi Hayır cephesinin reklamlarının kampanyayı nasıl etkilediğine dair bir konu; aslında Hayır oylarının kazanmasında ne kadar etkili olduğunu anlatan bir film, kitap girdi.
Dilimize Gökkuşağı Günleri ile çevrilen Antonio Skarmete’nın kitabından NO ismi ile uyarlanan film, 2012 yılında gösterime girdi. Filmin tanıtımı için yazılan şu paragrafın son satırı dikkat çekici.
“(…) ‘No’, diktanın süresinin dolduğuna kanaat getiren uluslararası güçlerin baskısıyla, Pinochet’nin, yönetimde kalıp kalmaması yönünde referandum kararı vermesinden sonraki kampanya sürecine odaklanıyor (1988). Demokrasi ve tam kapitalizm için en uygun iklim , ‘hayır’ oylarının yüksek çıkıp Pinochet’nin gitmesi ya da dar bir alana sıkıştırılmasıyla sağlanacağından, dikta karşıtı koalisyon, yıldızı parlak bir reklamcıyı kampanyanın başına getiriyor. Yani, Batı Bloku’nda seçimle işbaşına gelen ilk sosyalist lider Allende’yi deviren Pinochet, bir referandumla gitmek zorunda kalan ilk diktatör oluyor: Hem de kapitalizmin işleyişindeki güçlü araçlardan biri olan reklamcılık marifetiyle!” (**)
Evet, filmin bütünü aslında “iyi bir reklamın” mucize yaratabileceği mesajını içeriyor. Kahramanımız filmin başında bu mucizeye odaklanıyor. Yaratıcılığın ve prodüksiyonun, araştırmaların bir reklam kampanyasında izlediği tüm yolları, etkilerini izliyor ve bilgileniyoruz! Hayır kampanyasının iyi fikre sahip yaratıcıları ile Evet kampanyasının kötü fikirli yaratıcıları arasındaki çarpışmanın serüveni film boyunca işleniyor. Şili’de Pinochet döneminde yaşananların izlerinin toplumda yarattığı durum film içinde çerez olarak kalırken, komünistlerin “geleneksel” mücadelesi “içerideki huysuzlar” olarak algıya sunuluyor. Bu arada “iyi Amerikalılar” hem kampanyaya şöhret desteği sunuyor, hem de seçimin hilesiz geçmesi için yaptıkları baskılar ile başrole oynuyorlar.
Film boyunca reklamdan başka siyasi herhangi bir aracı göremiyoruz. Gökkuşağı sloganı altında birleşen partilerin faaliyetleri konusunda herhangi bir sahne yok. Pinochet’in diktatörlüğü boyunca kaybolan çocukların anneleri anlatan diğer bir film ise kaba ve sıkıcı bulunuyor. Örgütlü mücadelenin kazanımları, ödenen bedeller silik bir şekilde perdeye yansıyor.
Toplumsal mücadeleleri parlak bir reklamcının yarattığı kampanyaya indirgeyen, Pinochet’nin faşist rejiminin uzun yıllar verilen büyük mücadelelerle değil de “solun geleneksel kalıpları” ile hesaplaşmayı başaran bir reklamcının fikirleri ile yenildiğini iddia ederek bugün Türkiye’de referandum sürecinde Türkiye solu içerisinden pazarlanan filme dair önemli bir eleştiri ile birlikte döneme ait kapsamlı ve toparlayıcı bilgilerin yer aldığı diğer bir yazıda da benzeri bir yaklaşım bulunuyor. (***)
Siyasi bir reklam kitleleri ne kadar etkiler?
Örnek olması açısından, 1987 yılında Türkiye’de gerçekleşen bir siyasi kampanyayı hatırlayalım. Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin “limon gibi sıkılmak” kampanyasının etkisi, sonuçları ve sonrası ile incelenmeye layık. Sandıktan çıkan sonuç reklama kendisini de aşan önem verilmesine neden olmuş ve hatta 30 yıla yakın bir zaman sonra o partinin kadrolarınca günün koşullarına, yaratıcılığa önem vermeden “bize böyle bir şey lazım” diye gündeme getirilmişti. Ne yazık ki gereğinden fazla verilen önem, beklentileri karşılamamıştı.
Kampanya, bir reklam ajansının günün koşullarına uygun bir metafor olarak “limon”u göstermesi ile gündeme gelmiş, limon gibi sıkılmak istemeyenlerden oy istenmişti. Rakip Anavatan Partisi ise bu metaforu ayıp olarak nitelendirmiş, millete limon denemeyeceğini söylemişti. Metafor ile kendini ifade etme on yıl sonra, seçime giren ÖDP’yi etkilemiş, sifon ve süpürge ile başarı aranmıştı.
Bir reklamın, bir kampanyanın sizi kısa yoldan zahmetsiz başarıya götüreceğini düşünmek, onu bir araçtan çıkartıp merkeze koymak, başarısızlığa gidecek yolun döşenmesidir. Örgütlü mücadeleyi, siyaset üretimini yok saymak, propaganda tekniklerini önemsememek sizi aldatır. Bu aldanma hiç gelmeyecek bir kahramanın, hiç gerçekleşmeyecek bir mucizenin aranmasına neden olur.
Rejim değişikliği öncesi bu günlerin geleceğini bilen, aylar öncesinden mücadele yöntemleri üretmeye; yayınları, toplantıları, eylemleri ile insanları aydınlatmaya, bilinçlendirmeye çalışan örgütlü insanlar da vardır. Paneller, afişler, bildiriler, sosyal medya paylaşımları ve en önemlisi insanlarla yüz yüze, birebir kurulan temas dünden bugüne kesintisiz bir kampanya ile örgütlü hale getirilmeye çalışılır. Bu örgütlü toplama katılmak ve mücadele etmek, mucizeye bel bağlamaktan daha kabul edilebilir bir seçenek olmalı!
NO filmi, bir reklamın siyasette tercihleri ne kadar etkilediği ile ilgili pozitif algıyı yerleştirmeye çalışıyor. Ve bunu apolitik bir film kahramanı üzerinden yapmaya çalışıyor.
Evet; kitleler ile iletişim, kitleleri motive edecek araçlar her zaman faydalıdır, bu araçları besleyecek yaratıcılık da. Ancak bu motivasyonun karşılık bulmasını sağlayacak doğru siyaset, doğru örgütlenme olmadığı sürece motivasyon yalnızca uzun maratonda ilk yüz metrenin nefesine yeter.
(*) Kapitalizmin ve emperyalizmin gelişmesinde reklamın etkilerini, belki daha geniş bir yazıya bırakmak gerekir.
(**) http://www.beyazperde.com/filmler/film-197326/elestiriler-beyazperde/
(***) http://iscicephesi.net/2017/01/no-filminin-yalanlari-silide-hayir-nasil-kazandi/