Ortadoğu'da tutum almak
Ortadoğu'da oluşan son tablo ve solun tutumuna yönelik bir yazı.
Bugün emperyalist-kapitalist sisteminin doğrudan müdahalesi ile şekillenen ve ülkemizi yakından ilgilendiren Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere yönelik nasıl bir tutum alınacağı önemli bir sorun olarak görülmeli. Basit anlamıyla, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri, verili güçlerin kendi arasındaki mücadelelerine indirgemek yeterli olmayacaktır; bu mücadelelerin belirleyici olacağı politik sonucun, Ortadoğu’daki ilerici güçler ve Türkiye’deki devrimci mücadele açısından ilerletici olup olmayacağı merkeze konmalıdır.
Bu anlamıyla; bir yanda gericiliğe ve emperyalizme karşı direnişi temsil eden Suriye yönetimi, diğer yanda Türkiye siyasetini ve Türkiye sosyalist hareketini de yakından ilgilendiren Kürt sorunu merkezli bir Kürt olgusu ve siyaseti karşımızda. Gericilik, emperyalist güçler, işbirlikçi bölge devletleri ve elbette bugün AKP ile temsil edilen sermaye devleti, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin özneleri olarak bu tabloya eklenmeli.
İster Ortadoğu’da ister Türkiye’de, her siyasi özne, kendi durduğu yerden sürece bakacak. Ancak, kendi bulunduğumuz alanın ötesine geçerek, bir kaç noktanın altının çizilmesi gerek. Çünkü Türkiye sosyalist hareketinde yaşanan ayrımların önemli başlıklarından birisi de Kürt sorunu merkezli Ortadoğu politikasıdır. Söz konusu Türkiye olunca, Kürt siyasetine duyulan yakınlık aynı zamanda Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere bakıştaki farklılığı da beraberinde getiriyor.
Bugün Ortadoğu’daki gelişmelere bakarak bir politik önerme gündeme getirilecekse, öncelikle birinci sıraya yerleştirilmesi gereken olgu emperyalizmin yenilmesi olmalıdır. Gerek Ortadoğu’da yaşanan savaşın ve yıkımın baş müsebbibi oldukları için ve gerekse emperyalizmin yenilgisinin bölgede ve Türkiye’de devrimci ve ilerici güçlerin önünü açacağı anlamına geleceği için. Emperyalist sistemi, kapitalizmin bir dünya sistemi olarak görüyorsak, anti-kapitalist mücadelenin en önemli ayaklarından birisini emperyalizme karşı mücadele olarak değerlendiriyorsak, Ortadoğu’da emperyalizmin yenilgisinin, devrimci bir politik tutum belirlemenin turnusol kağıdı olacağı net olarak ortaya konmalıdır.
Kaldı ki, Ortadoğu’da ortaya çıkan sorunların başında gelen cihatçı terörün bizzat emperyalizmin maşası olarak işlev gördüğü açık bir gerçek. Bu anlamıyla, emperyalizmle birlikte gericiliğin yenilmesi, devrimci süreçlerin önünün açılması anlamına geleceği ikinci kerteriz noktası olarak ifade edilmelidir.
Öyleyse, “emperyalizmin ve gericiliğin yenilmesinin somut karşılığı nedir” sorusu açık bir biçimde sorulmak zorunda.
Suriye’nin emperyalist planlar, işbirlikçi devletler ve cihatçılar eliyle yıkıma ve savaşa sürüklenmesinin amacı öncelikle Suriye’deki mevcut yönetiminin düşürülmesi, gerici bir işbirlikçi yönetiminin iktidara getirilmesi ya da Suriye’nin parçalanmasıdır.
Bugün gericiliğin ve emperyalizmin yenilmesi tam da bu planın boşa düşürülmesinden geçmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin başarısızlığa uğratılması, ılımlı İslamcılık adıyla gericiliğin yenilmesinin karşılığı Suriye’nin seküler ve bağımsız bir devlet olarak ayakta kalmasıdır.
Ortadoğu’da politika belirlenecekse bu somut noktalar açık olarak masaya konmalıdır. Kürt sorununu merkeze koyarak, yukarıda ifade ettiğimiz bu somut başlığın etrafından dolaşılarak politika üretilmesi yeterli olamaz, tersine emperyalizmi mazur gösterecek liberal bir siyasi eksene kayışın adımları örülmüş olur. Mesele bu kadar açıktır.
Unutulmamalıdır ki, bugün Suriye’de meşru Suriye yönetiminin kazanması, seküler bir devletin Ortadoğu’da zaferi anlamına gelir ki, bu, Türkiye’de gerici AKP iktidarına karşı verilen mücadelenin zeminini güçlendirecek bir durum yaratır.
Unutulmamalıdır ki, bugün Suriye’de cihatçı çetelerin yenilmesi, aynı zamanda emperyalizmin yenilmesi anlamına gelir ki, emperyalizmin Ortadoğu’da yenilmesi, Türkiye’deki devrimci mücadelenin yanı başındaki ülkede somut bir kazanım olarak büyük bir değer taşır. Emperyalizm nasıl yenilir sorusunun yanıtı somut bir biçimde emekçilerde karşılık bulur.
Ortadoğu’da devrimci bir politik tutumun köşe taşları ve somutluğu açık olsa gerek. Ancak bütün bunlarla birlikte, emperyalizmin bugün Kürt kartına oynamasına neden sessiz kalınır? Suriye’nin kuzeyindeki emperyalist askeri üsler, Kürt siyasi hareketinin ABD emperyalizmi ile girdiği ilişki neden görmezden gelinir?
Türkiye’de bir devrim diye derdimiz varsa, bu devrimin uluslararası ölçekte koşulları görmezden gelinemez. Venezuela’da ya da Küba’da ortaya çıkan gelişmeleri bile dert ediyorsak eğer, yanı başımızda yaşanan gelişmelere bakarken “kriterlerimiz” net olarak ortaya konmak zorunda.
Bugün açık olarak sorulması gereken bir başka soru şudur: Kürt devletleşmesi, devrimci dinamikleri tetikleyecek bir olgu mudur yoksa emperyalizmin bölgeye yerleşmesinin önünü açacak bir gelişme midir?
Türkiye’de sözde “devrimci siyaset”, açık konuşmak gerekirse, geçmişin kalıplarından müteşekkil bir ezberle yapılmaya devam ediyor. Önümüzdeki gelişmeler kimin devrim kimin karşı-devrim saflarında yer alacağını çok belirsiz kılacaktır. Ve Türkiye devriminin, eğer Türkiye emperyalizm sorunu ile karşı karşıya kalırsa hangi saiklerle ortaya çıkacağı yavaş yavaş sorulmaya başlanmalıdır.
Bugün Ortadoğu’daki gelişmelere yönelik devrimci bir tutum belirlemeden iç siyasette devrimci bir konum almak mümkün değildir.