POLİTİK KAMERA | 23 Nisan ile 1 Mayıs'ın arasında: Yusuf ile Kenan
Alev Doğan Politik Kamera köşemiz için 23 Nisan ve 1 Mayıs vesilesiyle Yusuf ile Kenan filmini yazdı.
Alev Doğan
Sosyalizmde tek bir ayrıcalıklı sınıf vardır, o da çocuklar. Sovyetler Birliği dönemini yansıtan fotoğraflarda çocukların suratındaki ifadeye bir kere bakmanız yeterlidir bunun dosdoğru bir gerçek olduğunu anlamanız için. Ya da tersinden okuyalım, çocukların tek ayrıcalıklı sınıf olduğu tek düzen sosyalizmdir diye. Bugün hangi gazeteyi açarsanız açın, en çok çocukları yaralayan bu düzenin kokuşmuşluğuna ilişkin en az bir haber ile karşılaşırsınız. Hem geride kalan 23 Nisan hem de yaklaşan 1 Mayıs nedeniyle, biz de inşaa etmek istediğimiz düzendeki tek ayrıcalıklı sınıfı konu edinelim dedik bu hafta Politik Kamera’da. Bu yüzden Yusuf ile Kenan’ı taşıdık sayfalara.
12 Eylül darbesinden bir sene önce yönetmenliğini Ömer Kavur’un, senaristliğini ise Ömer Kavur-Onat Kutlar’ın yaptığı “Yusuf ile Kenan” toplumsal gerçekçi akımın Türkiye sinemasındaki en çarpıcı örneklerinden bir tanesidir. Kenarda köşede kalmayı hiç de hak etmeyen bu filme ilişkin neredeyse yok denecek az kaynağın olmasının bir sebebi, izleyenin, görenin elini yakacak düzeyde gerçek olması ise diğer bir sebebi de ‘akademinin’ siyasi tercihlerinden kaynaklıdır.
Yusuf ile Kenan biri 14, diğeri 9 yaşlarında, çobanlık yapan iki kardeştir. Babaları bir kan davası sonucu öldürülünce, çocuklar tek akrabaları olan amcaları Ali’yi bulmak üzere İstanbul’a kaçarlar. Ancak tüm çabalarına rağmen onu bulmayı başaramazlar. Yabancısı oldukları büyük kentin acımasız koşulları altında umutsuzluk ve çaresizliklerinin doruk noktasında, Böcek adlı bir sokak çocuğuyla tanışırlar. Böcek onları Çarpık adında, kirli işler çeviren bir gençle tanıştırır. Çarpık, Yusuf’a yanında çalışmasını önerir. Çaresiz Yusuf bu teklifi kabul eder ve Çarpık’la hırsızlık yapmaya başlar. Öte yandan Kenan direnir, amacı bir işte çalışıp meslek sahibi olabilmektir.
Hem Kenan’ın, hem de Yusuf’un çocuk yaşta, kapitalizmin acımasız çarkları içerisinde tek bir dertleri vardır; o da karınlarının doyması. Karakterler ajit-prop nitelikteki filmlerin aksine mutlak değildir. Kenan’ı hırsızlığa iten neden onun kişiliğindeki çiğ yanlar değil bu düzenin kendisidir. Filmdeki şu replik suçun toplumsallığını özetler niteliktedir:
“Çarpık Sinop’ta yattı sübyan koğuşunda. Orda her yolu öğrenmiş; oğlancılık, hırsızlık, her türlü dümen. Peki neden? Abim diyor ki yoksulluk ve korku adama her şeyi yaptırır.”
Karakterler karikatürize edilmemiştir. İzlediğiniz bir filmdir ama aynı zamanda gerçektir. Bu nedenle Ömer Kavur filmin son sahnesinde gerçek görüntüleri kullanmayı tercih ederek, kamerasını çocuk işçilere doğrultmuştur. Sokakta oyun oynaması gereken yaşta, kir pas içerisinde çalışmak zorunda olan çocuklar aslında artık çocuk değildir. Hepsinin gözlerinde kocaman kocaman adamların, kadınların bakışı vardır.
Yusuf ile Kenan’ın geçtiği yollar Türkiye gerçekleriyle örtüşmektedir. Okuma şansını yitiren, sokaklarda uyuyan ve organize suç sektörünün potansiyel elemanları olan bu çocuklar, hırsızlıktan adam vurmaya kadar her kötülüğe bulaştırılmaktadır.
Onların bu duruma düşmesinin nedeni ‘kadersizlik’ değil, kapitalizmin kendisidir. Ağlak Yeşilçam melodramlarından farkı, meselenin bütün sınıfsal noktalarını izleyicinin gözüne sokmadan, metnin altına bir oya gibi işlemesindedir.
İkisi de bir aidiyet ister, Yusuf bu aidiyeti parçası olmayı tercih ettiği organize suç örgütünde bulurken, Kenan işçi sınıfında bulur.
Yusuf ve Kenan bize dönemin siyasi atmosferini sunar, aidiyet kavramını sorgulatır ve sistemin çirkin yüzünü gösterir. Ama her şeyden önemlisi bir çözüm önerisi de sunar… O da tek ayrıcalıklı sınıfın çocuklar olduğu yeni bir düzen…