AKP’li yıllarda eğitim sistemsizliği
17-12-2017 13:51PUSULA | AKP’li yıllarda eğitim sistemsizliği
Feride Gültekin
Ülkemizdeki eğitim sistemini, içinden geçtiğimiz 15 yıllık AKP iktidarını merkeze koyarak değerlendirecek olursak, ortaya çıkan sonuç eğitimin bir sistem değil sistemsizlik ve kara düzen üzerinden biçimlendiğidir. Bu kara düzenin tabii ki ideolojik olarak asla değişmeyen iki sabit zemini mevcut; gericileşme ve piyasalaşma.
15 yıllık AKP iktidarı döneminde defalarca yaşamsal müdahaleye uğrayan eğitim sistemi, bugün 15 yıl öncesinden çok daha gerici ve piyasacı bir içeriğe sahiptir ve şüphesiz ki yapılan tüm bu müdahalelerin de temel misyonu budur. Bu 15 yıl içerisinde oluşan tabloya göz attığımızda iki kez üniversite giriş sınavlarının, üç kez lise geçiş sınavlarının değiştirildiğini, kesintisiz 8 yıllık eğitimin 4+4+4 sistemine dönüştürüldüğünü, okulların katsayı puanlarıyla oynandığını ve ortaya çıkan tablo ile ülkemizdeki eğitim sisteminde her an her şeyin olabileceğini görüyoruz.
Bilimsel bir temelde ve istikrarlı bir planlamayla birlikte düşünülebilecek eğitim sistemi modellemeleri, ülkemizde tamamen gerici bir ideolojik çerçeveyle ve plansızca uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu kara-düzen değişikliklerin ülkenin bugününü ve geleceğini köklü bir şekilde etkilediği ortadadır.
AKP döneminde yapılan müfredat değişikliklerinin temelini, eğitim sistemini bilimden uzaklaştırmak ve gericileştirmek oluşturmaktadır. Özellikle 4+4+4 sisteminin 2012 yılında yürürlüğe girmesiyle birlikte eğitimin her kademesinde dini içerikli ders saatleri arttırılmış, bilimsel değerler müfredat dışı bırakılmıştır. Bu uygulamadan sadece beş yıl sonra ders kitaplarına Güneş’in en büyük yıldız olduğu bilgisinin girmesi ya da ülkede “dünya düzdür” tartışmasının yaratılmaya çalışması tesadüf değildir. Bu dinselleşme, AKP karşıtı olan velilerin arayışlarını özel okullara dönük mecburi bir rotaya sokmuş, ve yine bu alanda bir “laik okul” arayışı baş göstermiştir.
Müfredatın içeriğinin defalarca gerici müdahalelerle değiştirilmesinin beklenen dönüşüme yanıt vermekte gecikmesi, daha hızlı bir müdahalenin yolunu açmış ve imam hatip okulları özellikle son 15 yılda ışık hızıyla artmıştır. 2002-2003 eğitim öğretim yılında ülkemizde 450 imam hatip lisesi ve buraya devam eden 71.100 öğrenci varken; 2016-2017 eğitim öğretim yılına geldiğimizde okul sayısı 1452’ye, bu okullara devam eden öğrenci sayısı da 645.318’e yükselmiştir.
15 Temmuz darbe girişimiyle kapatılan 1017 okulun çok büyük bir kısmı imam hatip okullarına dönüştürülürken, 2009-2011 yılları arasında özellikle palazlandırılan FETÖ eğitim kurumlarının ve dershanelerin kapatılmasıyla, 1472 kurum özel okula dönüştürüldü. Görülmemiş oranda artan imam hatip okulları ve özel okulların yanı sıra, Milli Eğitim Bakanlığı, Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi gerici ve tecavüz ile gündeme gelen kurumlarla protokoller imzalayarak bu kuruluşların eğitim alanında istedikleri gibi faaliyet yürütmesinin önünü açmış oldu.
Bu kadar okul dönüşümüne(!) rağmen, okullaşma oranı 2017 verilerine göre okul öncesinde yüzde 9, ilkokulda yüzde 7.6 ve ortaokulda yüzde 3 geriledi. Bu yüzdelik dilimler okul öncesinde 922 bin, ilkokulda 482 bin ve ortaokulda 249 bin çocuğa tekabül etmektedir. AKP iktidarı döneminde 13.800 köy okulu kapatılırken, bu çocukların kaderi gerici vakıfların eline terk edilmiştir.
Devlet okullarının sayısındaki azalma, özel okulların artışı ve devlet tarafından özel okullara yaptırılan kayıtlara verilen teşvik primleriyle başka bir boyut almıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2001-2002 eğitim öğretim yılında özel okul oranı yüzde 3.7 iken (1887 okul) 2016-2017 eğitim öğretim yılında bu oran yüzde 20’lere (10053) dayanmıştır.
Bu özel okulların büyük bir bölümü rantın iktidar kaynaklı olduğunun bilinciyle ideolojik hizmet verirken, bir bölümü de bu gerici eğitim sistemini reddeden velileri kaynak olarak görüp, müfredatı esneterek ve daha çok AKP karşıtı gibi görünmeyi seçerek fiyat politikalarını belirlemektedirler. Ortaya çıkan sonuç; parası olan velilerin çocuklarına “laik eğitim” alma şansı yaratırken, yoksul aile çocuklarının tek şansının gittikleri okulda evrensel ve bilimsel değerlerle eğitmenlik yapan öğretmenlere denk gelme şansını yakalamalarına bağlı olduğunu göstermektedir.
Eğitim sistemi değişikliklerinin sonuçları birkaç yılla değil, on yıllarla ölçülebilir. Öğretmenlerin sürüldüğü, görevden alındığı, yandaşlıklarıyla tartıldığı; okulların özelleştirildiği ve devlet okullarının yük olarak görüldüğü; müfredatın bilimsel eğitimden uzaklaştırıldığı ve dinselleştirildiği bir ülkenin on yıl sonrasını düşünmek maalesef çok korkunç. Hastalarını öldüren doktorlar, binalarının altında kalan mühendisler, etik değeri sadece parayla sınırlı öğretmenler ve daha da kötüsü tamamen çürümüş bir toplumun temelleri atılmaya çalışılırken, geleceğimiz için bu piyasacılığa ve gericiliğe öğretmenler, veliler, gençler olarak direnmekten başka seçeneğimiz yok.