Almanya: Yeni bir “bin yıllık imparatorluk” mümkün mü?
06-08-2017 12:55"Almanya ile imtihan" başlıklı PUSULA'nın son yazısı Avrupa Birliği'nin başını çeken Almanya'ya odaklanıyor.
Zafer Aksel Çekiç
Adolf Hitler’in bin yıl süreceği söylenen “Üçüncü Reich”ının yıkılmasının üzerinden 70 yıldan fazla bir zaman geçti. AKP’ye göre en çok bizi kıskanıyor olsalar da AB’nin en büyük ulusal ekonomisinin ABD ile sorunları birikiyor. Peki Almanya üçüncü kez bir dünya savaşını başlatabilir mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan biraz yol, bir iki köprü ve tüp geçit ile bir de havaalanı inşa edince Türkiye’yi en çok Almanya’nın kıskandığını söyleyip duruyor. Oysa yüzölçümü Türkiye’nin yarısından bile küçük bu ülkede sadece 13 bin kilometre uzunluğunda bir otoban ağı var ve en yoğun 20 havaalanları 223,5 milyon yolcuyu ağırladı. Bu sayılar Türkiye için 2 bin 500 kilometre ve 160 milyon yolcuyu ancak buluyor.
AKP’nin yaygara kopardığı bu alanların ötesinde Almanya dünyanın en önemli üretim ekonomilerinden birini oluşturuyor. 82 milyonu aşan nüfusuyla Almanya’nın gayri safi milli geliri 4 trilyon doları buluyor. Büyüme oranının yıllık yüzde 1,9’u bulduğu Almanya’da işsizlik ise yüzde 4 civarında geziniyor. Almanya, Avrupa Birliği ekonomisinin yüzde 28’ini oluşturuyor.
Ama Almanya ekonomisi açısından en belirgin gösterge dış ticaret rakamları olur. 1,27 trilyon dolar ile dünyanın en büyük üçüncü ihracatçısı olan Almanya, 310 milyar dolarlık cari fazla ile dünyanın en büyük cari fazlasını veren ülke oldu. Gelirinin yüzde 70’ini hizmet, yüzde 29’unu sanayi ve yüzde 1’ini tarımdan yaratan ülkede ihracat ise gelirin yüzde 41’ini sağlıyor. Bu haliyle Almanya ABD’ye nazaran hala önemli bir sanayi ülkesi olmayı sürdürmekte. Almanya, Çin ve Hollanda dışında ticaret yaptığı tüm ülkelere daha fazla ihracat yaparken ABD’ye karşı da 50 milyar dolarlık bir dış ticaret fazlası veriyor. Dahası ABD’nin yaklaşık 500 milyar dolarlık bir cari açığı olduğunu da ekleyelim.
Almanya ekonomisinin başlıca ihraç kalemleri otomotiv, makine, kimyasal mallar, elektronik ürünler, elektrikli araçlar, ilaç, ulaşım ekipmanları, metaller, gıda ürünleri ile kauçuk ve plastikten oluşuyor. Önemli ithalat ürününü ise petrol ve doğalgaz oluşturuyor.
Finansa karşı sanayinin gücü
ABD ile Almanya arasındaki kıyaslamada finansal gücü ve sermaye birikimiyle dünyayı domine eden ABD’ye karşılık Almanya’nın dünyanın nitelikli üretim gücü olduğu söylenebilir. Bu anlamıyla sadece sermaye hareketlerinin değil ticaretin de en geniş bölgelerde serbestleşmesinde Almanya’nın daha fazla çıkarı olduğunun altı çizilmeli. ABD’nin finansal krizlerin kaynağı ve en çok etkilenen ülke olarak değerlendirilmesi mümkünken Almanya’nın görece az etkilenip daha çabuk toparlandığı bir durum söz konusu.
Bunun yanı sıra en az kaynağa sahip olduğu petrol ve doğalgaz gibi enerji ürünlerinde dışa bağımlı olan Almanya’nın enerji kaynaklarını üreten ülkelerdeki istikrarsızlığa ve enerji kaynaklarının arzı ve fiyatlarındaki değişimlere daha duyarlı olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte Almanya’nın 1990’da elektrik üretiminin yüzde 68’ini fosil yakıtlardan, yüzde 28’ini nükleer enerjiden ve sadece yüzde 4’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından yaparken bugün fosil yakıtların payı %52’ye ve nükleer enerjinin payı yüzde 13’e düşerken yenilenebilir enerji kaynaklarının payı ise yüzde 29’a çıkmış durumda. Dünyanın en büyük rüzgar türbini üreticisi olan Almanya son üç yıldır ürettiği enerjinin en büyük bölümünü yenilenebilir kaynaklardan üretiyor.
Burada da ABD ile Almanya’nın bir kez daha karşı karşıya geldiği görülüyor. Almanya’nın bir yandan enerjide yüzde 60’ları geçen dışa bağımlığını azaltma çabaları bir yandan da “Dördüncü Sanayi Devrimi” söylemi içinde fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçişte öncülük etmesi ABD ile stratejik olarak farklı yönelimlerde olmalarını getiriyor. Küresel ısınmaya karşı en kapsamlı antlaşma olan Paris Antlaşması etrafında süregelen tartışma esas olarak buradan kaynaklanıyor.
Bununla birlikte özellikle ısınma için gerekli doğalgazın Rusya’dan alınması bu ülke ile NATO arasındaki gerilimlerde Almanya’nın elinin ABD kadar rahat olmaması sonucunu doğuruyor. Almanya’nın doğalgaz aldığı Rusya ile Kuzey Akım (Nord Stream) projesini geliştirmesinin arkasında Rusya ile başta Ukrayna olmak üzere Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki sorunların yarattığı arz problemleri yatıyordu. Dahası Rusya’ya uygulanan yaptırımları 110 milyar metreküp kapasiteli hattın sadece 22,5 milyar metreküplük kapasitesinin kullanılmasına ve Kuzey Akım II projesinin ise henüz hayata geçmemesine neden oluyor.
ABD-Almanya gerilimi
Tüm bu çerçevede, ABD ile Almanya arasında son yıllarda giderek artan bir gerilimin olduğu açık.
2013 yılında Edward Snowden tarafından istihbarat takiplerinin ortaya çıkarılmasıyla Almanya, ABD ve İngiltere ile imzaladığı 1968 tarihli istihbarat paylaşımı anlaşmasını iptal ettiğini açıklamıştı. Bunun ardından, 2014 yılında Amerikan istihbarat örgütlerinin Almanya’da devlet yetkililerini dinlemelerinin ortaya çıkmasıyla ilişkiler bir kez daha gerildi.
2015 yılına gelindiğinde ise, ABD’de bu kez Volkswagen şirketinin dizel motorlarının emisyon ölçümlerinde hile yaptığı açıklanarak Alman otomotiv şirketine ağır yaptırımlar uygulanması gündeme geldi. Volkswagen, araçların geri alınması ve çevreye verdiği zararlara karşılık 14,7 milyar dolar ödemeyi kabul ederken daha sonra açılan davalarda da anlaşma için 4,8 milyar dolar ödemeyi kabul etti.
Son olarak, ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından hem askeri harcamalar hem de karşılıklı ticaret üzerinden yeni gerilimler ortaya çıktı. NATO’nun üye ülkelerin GSMH’lerinin yüzde 2’si oranında askeri harcama yapması kararına rağmen buna uymaması Trump’ın Almanya’ya yönelttiği başlıca eleştiri oldu. Almanya askeri harcamaların güvenlik harcamaları ile birlikte değerlendirilmesi üzerinden bu baskıyı göğüslemeye çalışıyor.
Almanya’nın emperyalizmin yarattığı çatışmalar nedeniyle son yıllarda artan mülteci ve sığınmacı akınıyla karşı karşıya kalması da iki ülke arasındaki üstü kapalı gerilim başlıklarından bir olarak varlığını koruyor.
Almanya nereye oynuyor?
Görünen o ki, özellikle İngiltere’nin AB’den ayrılıp ABD ile birlikte bir “Atlantik odağı”na dönüşmesiyle Almanya AB üzerinde daha büyük bir etkiye kavuşacak. Bu özellikle AB entegrasyonunun artması yönündeki Alman stratejisinin daha etkinleşmesine imkan verecek. Almanya’nın ABD’den farklı olarak Çin ile olan yakın ilişkileri de ABD’nin pozisyonunun sürekli olarak sorgulanmasının süreceğini gösteriyor. Çin’in “Tek Yol Tek Kuşak” projesinde AB ile ortaklığı ve ABD’yi dışlamış olması da bunun temel göstergelerinden.
Öte yandan, NATO ittifakının temel parçalarından Almanya’nın ABD ile kısa vadede büyük bir karşı karşıya geliş yaşamasını beklemek için henüz erken. Bununla birlikte ABD’nin emperyalist sisteme liderlik etmekte zorlanmasının ve AB’ye İngiltere üzerinden yaptığı müdahalenin bir sonucu olarak Almanya liderliğindeki AB’nin de emperyalist hiyerarşi içerisinde bir başka odak olarak öne çıkmasına neden olacağı öngörülebilir.
Emperyalist hiyerarşide ABD’ye biat eden Türkiye’nin Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri ile yaşadığı gerilimin arka planında bu biat tercihinin yattığı da söylenebilir.