Filistin davası ve sol
24-12-2017 12:22Taylan Yılmaz Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, 2016 yılında başkanlık seçimlerinde yarışırken verdiği önemli vaatlerden biri olan Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması sözünü geçtiğimiz haftalarda yerine getirdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın bu kararı uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Birçok ülke, Trump’ın bu kararını tanımadığını duyurdu. Filistin davasını kendi çıkarları için kullanan İslamcılar da... View Article
Taylan Yılmaz
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, 2016 yılında başkanlık seçimlerinde yarışırken verdiği önemli vaatlerden biri olan Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması sözünü geçtiğimiz haftalarda yerine getirdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın bu kararı uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Birçok ülke, Trump’ın bu kararını tanımadığını duyurdu. Filistin davasını kendi çıkarları için kullanan İslamcılar da Donald Trump’ın bu kararını “kınadı”. Bugün başta AKP olmak üzere dünya üzerindeki bütün İslamcı iktidarlar, Filistin davasını hem kendi iç politikalarında malzeme olarak kullandılar, hem de emperyalistlerin ve İsrail’in bölgedeki çıkarları için uygun hale getirdiler. Ancak çok önemli ve derin bir geçmişe sahip olan Filistin davasının kökleri İslamcılara değil, sol geleneğe dayanıyor. Filistin davası için mücadele eden bu sol geleneğin ise oldukça karışık bir tarihi var.
İngiliz mandası altında mücadele: Filistin Komünist Partisi
1923 yılında İngiliz mandası altında kurulan Filistin Komünist Partisi’nin (FKP) üyeleri ağırlıklı olarak Yahudi kökenliydi. Parti, 1923 yılındaki kongresiyle birlikte Arap ulusal hareketinin İngiliz emperyalizminin karşısında olduğunu ve Siyonizmin İngiliz emperyalizmiyle müttefik olan bir burjuva Yahudi ideolojisi olduğunu karar altına aldı. Parti, bu kararıyla beraber Üçüncü Enternasyonal’e kabul edildi.
Kuruluşunda çoğunluğu Yahudi kökenli üyelerden oluşsa da daha sonra Arap kökenli üyeler de parti kadroları arasında yerlerini almaya başladılar.
1943 yılına gelindiğinde ise parti içerisinde bir ayrışma yaşandı ve Arap kökenli bazı parti üyeleri Ulusal Kurtuluş Birliği’ni (UKB) kurdu. 1947 Birleşmiş Milletler Paylaşım Planı hem UKB hem de FKP tarafından ilk başta kabul edilmese de FKP daha sonra bu planı kabul etti ve ismini İsrail Komünist Partisi (Maki) olarak değiştirdi. Bir süre ayrı siyaset yapsalar da UKB daha sonra yeniden Maki’ye katıldı.
1951 yılına gelindiğinde ise Ürdün Komünist Partisi (ÜKP), Batı Şeria’da Filistinlileri örgütlerken, Filistin Komünist Örgütü de Gazze’de örgütleniyordu. Filistin Komünist Örgütü 1975 yılında ÜKP’nin Filistin örgütü olarak kuruldu. 1982 yılına gelindiğindeyse Gazze’deki örgüt ile birleşerek Filistin Komünist Partisi (FKP 1982) yeniden kuruldu.
Filistin Halk Partisi
Filistin Halk Partisi (PPP), 1982 yılında kurulan Filistin Komünist Partisi’nin, 1991 yılında Sovyetler Birliği çözüldükten sonra sınıf mücadelesini terk etmesiyle beraber aldığı isimdir. 1987 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü’ne katılan ve Birinci İntifada’da önemli bir rol oynayan PPP, daha sonra reformist bir çizgiye kaydı. Oslo Görüşmeleri’ne ilk başlarda olumlu yaklaşan parti, şimdi bu süreci eleştirmektedir.
Partinin reformist bir çizgiye kaymasıyla beraber Marksist-Leninist çizgiyi savunan bir grup kadro, PPP’den ayrıldı ve Filistin Komünist Partisi olarak yoluna devam etti. Bugün, PPP’den ayrılan bu kadrolar tarafından kurulan Filistin Komünist Partisi hala aktif durumdadır ve Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı üyesidir.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
1967 yılında Filistinli Hıristiyan bir devrimci olan Corc Habaş önderliğinde kurulan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), 1969 yılında resmen Marksist-Leninist ideolojiyi benimsemiştir. FHKC’nin Marksist-Leninist ideolojiye geçişinde, yine Filistinli Hıristiyan bir devrimci olan ve Corc Habaş aracılığıyla politik görüşleri şekillenen Gassan Kanafani olmuştur. FHKC, emperyalizme karşı mücadele hattını benimserken aynı zamanda bölgedeki çoğu örgütün aksine, gerici Arap liderleri ve rejimleri de karşısına alır.
FHKC, kuruluşundan sonraki ilk on yıllık dönemde önemli eylemlere imza atmış, Filistin mücadelesini hem uluslararası gündeme hem de solun kendi gündemine taşımıştır. 1967 yılında Leyla Halid’in gerçekleştirdiği uçak kaçırma eyleminden sonra örgüt büyük ölçüde dikkatleri üzerine çekmişti. Öyle ki, Japon Kızıl Ordusu dahi Filistin’e gelip FHKC ile birlikte hareket ediyordu. Lübnan İç Savaşı’nda da yer alan FHKC, bölgede ABD ve İsrail karşısında ciddi bir güç olan Lübnan Hizbullahı ile de önemli ilişkiler geliştirdi.
1968 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü’ne katılan FHKC, birçok direniş örgütünün bir araya gelmesiyle kurulan FKÖ’nün, El Fetih’ten sonra en büyük ikinci bileşenidir. FKÖ’nün 1974 yılında kabul ettiği 10 Maddelik Program, FHKC tarafından, İsrail’le uzlaşmacı görüldüğü için eleştirildi ve reddedildi.
Uzun bir süre boyunca Filistin’de iki devletli çözümü kesin olarak reddeden FHKC, Arap ve Yahudi halklarının barış içinde bir arada yaşayacağı, tek devletli bir çözüm hattını benimsedi. 1990’larda ise Arafat, İsrail ile (daha sonra Oslo Anlaşması ile sonuçlanacaktı) müzakerelere gidiyordu. FHKC, İsrail’le siyasi bir uzlaşmaya gidilmesine de karşı çıktı ve tek devletli çözüm ısrarını sürdürdü ve Arafat’ı uzlaşmacılıkla suçladı.
FHKC’nin tutsak lideri Ahmet Saadat, 2010 yılında yaptığı bir açıklamayla FHKC’nin pozisyonunun hala tek devletli çözüm olduğunu belirtti.
Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün Filistin mücadelesine etkisi
Filistin’de mücadele veren bütün sosyalist örgütlerin üzerinde Sovyetler Birliği’nin etkisi büyüktü. Haliyle, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün de hem dünyada hem de yüzünü Sovyetler Birliği’ne dönen örgütler üzerinde ve Filistin mücadelesi üzerinde yadsınamayacak bir etkisi oldu.
Filistin Halk Partisi örneğinde olduğu gibi birçok örgüt reformist bir çizgiye kaydı veya daha “yumuşak” politikalar belirlediler. Sosyalizm de kitleler gözünde itibar kaybetti. Sosyalizm hattını ve devrimci mücadeleyi koruyan yapılar ise marjinal damgası vurularak örgütlenmeleri oldukça zor hale geldi.
Bunu fırsat bilen İslamcı örgütler de Filistin’de boy göstermeye başladılar. Hamas ve İslami Cihad gibi örgütler bu boşluktan yararlanarak destekçi topladılar. Coğrafya genelinde emperyalist planların bir parçası olan Yeşil Kuşak Projesi ve Filistin’de İslamcı hareketlerin yükselişi arasında da bir bağ mevcut.