Emperyalizmin kuklası Sünnilik

Emperyalizmin kuklası Sünnilik

18-06-2017 10:15

PUSULA bölümünde "Ortadoğu'yu anlama kılavuzu" dosyasının ikinci yazısı: Emperyalizmin kuklası Sünnilik

Zafer Aksel Çekiç

Sünni dünyası İslam’ın çok büyük bir toplamını oluşturuyor. Bu durum, nüfusun yanı sıra, ülkelerin sayısı, coğrafi konumları ve dağılımı, ekonomik büyüklükleri ve stratejik ilişkileri gibi pek çok parametre açısından böyle. Afrika, Avrupa ve Asya’ya yayılan Eski Dünya’nın ortasındaki bir kuşak neredeyse bütünüyle Sünni Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu ülkelerden oluşuyor.

Bununla birlikte, Sünniliğin bir bütün olarak bağlayıcı ve birleştirici bir kimlik oluşturmadığı da ifade edilmeli. Kuzey Afrika ülkeleri, Türkiye ve Orta Asya cumhuriyetleri gibi pek çok ülkede önemli ve tarihsel bir laiklik damarı var. Bir başka açıdan bu ülkelerde emperyalizmin aparatı olan siyasal İslam’ın temsilcisi Müslüman Kardeşler ve türevlerinin “demokrasi” mücadelesi ile Arap şeyhliklerinin uzlaşmaz çelişkilerinin altı çizilebilir. Yine, cihatçı terörün büyük vahşetinin Hicaz hattı dışında sınırlı etkisi ve toplumsal tabanı olan selefilik ve türevleri ile bir yabancılaşmayı getirdiği de söylenebilir.

İşte bu tabloda, Sünni bir siyasetten bahsetmek mümkün olmasa da bu coğrafyalardaki “uyumsuz” unsurların temizlenmesi açısından Sünni güçler arasında sürekli bir rol biçme, rol kapma ve mücadelenin olduğu görülüyor. Dışarıdan zaman zaman fazla karmaşık ve anlaşılmaz görünse de artık belirli bir tarihselliği de olan Sünni güçlerin ortak özelliğini ise emperyalizmle işbirliği içinde olmaları oluşturuyor.

Şeyhliklerden cumhuriyetlere işbirlikçilik

Konumuzun dışında olan dinsel farklılıklar bir yana siyasal açıdan bakıldığında Sünni İslam’ın temsiliyetinin emperyalizm işbirlikçiliği üzerinden tarif edildiği tartışmasız. Sünni kimliği öne çıkan Irak’ın Saddam Hüseyin döneminde İran ile savaşması, Kuveyt’i işgale kalkışarak ABD’nin bölgeye gelmesi için mazeret sunması, on yıllardır emperyalist savaş örgütü NATO’nun üyesi olan Türkiye, ABD’nin kuklası Suud hanedanı, “Arap Baharı”nda emperyalizmin yol verdiği Müslüman Kardeşler, onları son derece kanlı bir biçimde deviren General Sisi, özellikle son dönemde İngiltere’den Filipinler’e yaptığı eylemlerle ne kadar kullanışlı bir araç olduğunu gösteren IŞİD’e kadar Sünni dünyasının tüm aktörlerinin başta ABD olmak üzere emperyalizmin hizmetkarlığının ne yeni ne de geçici olmadığı bilinmeli.

Bu bağlamda, bugüne kadar yaşananlar bir yana, bu aktörlerden demokrasi veya gelişim beklemenin beyhudeliğinin tartışılmaz olduğunu kabul etmek gerekiyor. ABD’den rol kapmak peşinde Beyaz Saray önünde kuyruğa girenler veya ağırladıkları Başkanlarından aldıkları talimatı hemen ertesi gün icraya koşanların yönetim şeklinin, ideolojilerinin, inançlarının bir önemi olmadığı görülüyor. Kuşkusuz, bu türden başlıklar iç gerilimler olarak bir yer tutmakla birlikte işbirlikçilikte el yükseltmek dışında bir anlam ifade etmiyor.

Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde Suudi Arabistan’ın başını çektiği “İslam Ordusu”nun ete kemiğe bürünmesi ve bir role kavuşmasına yönelik adımlar atılacağını en başta söylemek gerekiyor. Ancak “Müslüman Kardeşler”e karşı ittifakına rağmen Mısır’ın, Pakistan’ın ve Türkiye’nin ne ölçüde rol alabileceği, en azından bu aşamada, kolay cevaplanabilir bir soru değil.

Bunun dışında, Sünni güçlerin Libya ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki çatışmaların sona ermesi adına etkin roller üstlenmek istedikleri, dahası bunun emperyalizm tarafından da önerildiği anlaşılıyor. Son yaşanan Katar meselesinin bu boyunun olduğunu da değerlendirmek gerekiyor.

Emperyalizmin “siyasal İslam” aparatı: Müslüman Kardeşler

Bir CIA ajanı olan Graham Fuller’in önerdiği adlandırmayla siyasal İslam birkaç yıl gibi kısa bir sürede saman alevi gibi parlayıp söndü. Türkiye’de Gülencilerin ve Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler’in oturduğu bu hat, görece Tunus dışında, kendisine katliamlarla dolu bir son hazırlamış oldu. Bu çerçevede, Mısır ve Suriye’de bir iç savaş aracı haline gelen İhvan örgütlerinin yanında kanlı darbe girişimiyle FETÖ’nün benzerliğinin görülmesi gerekiyor.

Müslüman Kardeşler, tarihsel gelişimi çerçevesinde cumhuriyet ve demokrasi yanında yer alması, laik ülkelerde ılımlı İslamcı iktidarlar hedeflerken Arap şeyhliklerinde ise hanedanlara karşı bir pozisyon anlamına geliyordu. Bu pozisyonun Suudi Arabistan tarafından hiçbir zaman kabul edilmediği biliniyor. “Arap Baharı”nın başarısızlık nedenlerinden birinin de Suudi Arabistan’ın bu anlamda planlara uymaması olduğu söylenebilir.

Bugün gelinen noktada, Tunus’ta sadece bir siyasi parti olmayı tercih eden, Mısır’da bir tercih noktasında bulunan ve Suriye’de cihatçı terör örgütlerinin içinde eriyen Müslüman Kardeşler’in temsiliyetini üstlenmeye çalışan bir Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin gerçeklikle pek az bağının olabileceğini ifade etmek gerekiyor.

Cihatçı terörizmle dans

Ilımlısı böyle olan Sünni İslamcılığın radikal kanatları ise Suudi Arabistan ile aynı dini referanslar üzerinden var olan selefi cihatçılığı oluyor.

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’daki demokratik hükümeti korumak için bu ülkenin talebiyle başlattığı askeri harekatta ABD tarafından kullanılan “mücahitler” tarafından kurulan El Kaide’nin bile yetersiz sayıldığı selefi cihatçılık IŞİD’den Boko Haram’a çok sayıda terörist örgüt çıkarırken bu örgütlerin çeşitli zamanlarda ve yerlerde ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve diğer pek çok ülke tarafından kullanıldığı, desteklendiği ve var edildiği biliniyor.

Bugün Avrupa ve ABD’ye de yayılan cihatçı terör ile mücadele etmek zorunda kalan emperyalist ülkelerin, bu örgütleri yine de etkin bir şekilde kullandığı görülüyor. Son bir ayda gerçekleşen terörist saldırılarda ABD’den giderek uzaklaşıp Çin ve Rusya ile yakınlaşan Filipinler’den erken seçime giden İngiltere’ye siyaseti yönlendirmekte işlev gördüğü anlaşılıyor.

Siyasal İslam’ın geri çekildiği ve cihatçı terörle savaşılan bir dönemde, Sünniliğin emperyalizmle ilişkilerinin “devletler” düzeyinde ilerleyeceği görülüyor. Ancak Türkiye’deki tüm yaygaraya rağmen Sünniliğin emperyalizme karşı konumlanabilmesi için çok bekleneceğini de bilmek gerekiyor.