Projelerin adamı Abdurrahman Dilipak
27-08-2017 10:25Nevzat Halil Türkiye Abdurrahman Dilipak’ı akademi tarihinin en azından 28 Şubat civarı döneminin en “ilginç” figürlerinden biri olan Toktamış Ateş ile birlikte yaptıkları tartışmalarda tanıdı diyebiliriz. Kendilerini “Laurel ile Hardy” olarak tanımlayan Dilipak ile Ateş bir dönem televizyonlarda “hoşgörü ve barış içerisinde bir arada yaşama” poazları veriyorlardı. Bu dönemde Fethullah Gülen tarafından hoşgörü ödülüyle de... View Article
Nevzat Halil
Türkiye Abdurrahman Dilipak’ı akademi tarihinin en azından 28 Şubat civarı döneminin en “ilginç” figürlerinden biri olan Toktamış Ateş ile birlikte yaptıkları tartışmalarda tanıdı diyebiliriz. Kendilerini “Laurel ile Hardy” olarak tanımlayan Dilipak ile Ateş bir dönem televizyonlarda “hoşgörü ve barış içerisinde bir arada yaşama” poazları veriyorlardı. Bu dönemde Fethullah Gülen tarafından hoşgörü ödülüyle de ödüllendirilmişlerdi.
Toktamış Ateş’e ilişkin birkaç not ise, biraz uzatmak pahasına da olsa, Abdurrahman Dilipak’ın da nasıl bir “proje adamı” olduğuna ilişkin fikir verebilir. Ateş’in babası Ahmet Ateş, İstanbul Üniversitesi’nin Arap Fars Filolojisi Bölümü bünyesinde ilk İslam Araştırmaları Merkezi’ni kurmuştu. İstanbul Üniversitesi’nde akademisyen olan Ateş’in yıllarca asistanlığını yapan isim ise Türkiye’de liberal solun temel figürlerinden Ufuk Uras’tı. Ateş, İstanbul Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra Türkiye akademisinde liberalizmin kalesi olan Bilgi Üniversitesi’nde çalışmış ve hatta mütevelli heyetine girmişti.
Sınavlarında “Atatürk diktatör müydü” sorusunu eksik etmeyen Ateş, 2010 rektörlük seçimlerinde Gülenci adayı desteklemiş, 2006 yılında AKP’nin 15 yeni üniversite projesine destek çıktıktan sonra Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisi kesilince yine Gülencilerin Bugün gazetesinde yazmaya başlamıştı. Cenazesine katılanlar arasında Dilipak ile birlikte AKP’li Hakan Şükür, CHP’li Erdoğan Toprak, dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil ile vakıf üyesi Cemal Uşşak gibi isimler de dikkat çekiyordu.
İşte Dilipak yıllarca “Atatürkçü” diye geçinen biri ile birlikte böyle bir projenin ve bu ilişkiler ağının bir parçasıydı. Şimdilerde hızlı FETÖ karşıtlığına, dinler arası diyalog düşmanlığı bu geçmişi unutturmak için.
Dilipak’ın ağzından AKP’nin kuruluşu
2014 yılında Merkez Partisi Genel Başkanı Abdurrahim Karslı, bir televizyon programında, Abdurrahman Dilipak’ın “AKP’nin bir proje partisi” olduğunu ve ABD, İngiltere ve İsrail’in desteğiyle kurulduğunu söylediğini açıkladı. Karslı’ya göre; Dilipak ABD, İngiltere ve İsrail’in AKP’ye “sizi iktidara taşıyalım, iktidarda size sorun çıkaracaklara müdahale edelim ve size gerekli finansal desteği verelim” demişti. Bunun karşılığında talep edilenler ise İsrail’in güvenliğinin arttırılması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinde aktif rol alınması ve yeni bir İslam yorumu için yardımcı olunmasıydı.
Dilipak, “CHP’nin başında olan Deniz Baykal, ona da Cumhurbaşkanlığını verecektik. Ama o sıra anlaşma gereği hiç çalışmadı, gitti sırt üstü yattı nasıl olduysa anlaştık diye. Proje bozuldu, Abdullah Bey’e teklif ettik.” demişti. Hatta bu projenin önce Necmettin Erbakan’a götürüldüğünü ama onun reddettiğini de.
Tanık olarak gösterilen Al Bulaç ise bu tartışmalardan neredeyse bir yıl önce Mehmet Ali Bulut’un yazdığı Erdoğan’ın AKP kurulurken Muhsin Yazıcıoğlu’na birlikte çalışmayı teklif ettiğini, Yazıcıoğlu’nun “Zaman ve hadiseler bana öğretti ki Amerika’nın desteklediği bir siyasetle bu ülkeye hizmet edilmiyor. Amerika, hep kendisine hizmet ettirir” dediğini, Erdoğan’ın “Bir müddet, Amerika’nın istediklerini yaparız sonra millete hizmet ederiz. Mani olursa dirsek vurur göndeririz!” cevabını verdiğini ve Yazıcıoğlu’nun “Amerika dirsek vurarak gönderilecek bir güç değil. Fil ile gireceğin bir yataktan ezilerek çıkarsın.” yanıtını da hatırlatıyordu.
Dilipak bu anlatılanları bir yandan yalanlarken bir yandan öyle demedim diyerek tevil peşindeydi. Köşesinde, söylediklerinin bağlamından kopartıldığını ileri sürerken Erdoğan’ın eşbaşkanı olduğunu övünerek açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin AKP’ye dayatılmış gibi, “ne istediniz de vermedik” diye sorduğu AKP ile FETÖ’nün ortaklığını basit bir destek gibi göstermeye çalışırken tevil yollu ikrar ediyordu söylenenleri.
Dilipak, yalanlama telaşıyla ve kimsenin tarihlere bakmayacağı rahatlığıyla 90’larda kendi kapısını da çalan emperyalist ajanların aslında Erdoğan’ı değil Gül’ü istediklerini de ima etmek için Gül tezkereyi geçirmeyince ve FETÖ’cülerin derin devlete entegre ve enjekte edilmesine karşı çıkan derin devlet içindeki Ulusalcı-Kemalist kadroları tasfiye edemeyince, risk alması açısından Erdoğan’ın siyaset yasağını kaldırdıklarını da söylüyordu. Bu bir yönden yalandı. Zira, Siirt seçimlerinin yenilenmesine 3 Aralık 2002’de karar verilmişti. Ortada ne tezkere ne böyle bir tasfiye için vakit vardı. Ama öte yandan bu sözler ve Erdoğan’ın başbakanlığında yaşananlar esas olarak bu projenin Erdoğan ile hayata geçirildiğinin de itirafı sayılmalı.
Siyasal İslamcıların sefaletini göstermesi açısından ibretlik bir hikaye. Hele siyasi yasağı kaldırılmadan önce defalarca kez ABD’ye giden, bu ziyaretlerinde ABD tarafından resmi protokolle ağırlanan Erdoğan’ın komünistlerin yurtseverliğine dil uzattığı konuşması düşünülünce.
Dilipak’ın “hayal” dünyası
Siyasal İslamcılar içinde en uzun süredir yazıp çizen isimlerden biri olan Dilipak’ın köşesine taşıdıkları ve yazdıkları da bu proje maceralarını aratmıyor. Gericiliğin tüm nefretini, gerçekliğini ve sakilliğini her gün köşesinde takip edebiliyorsunuz. Bir gün cinler, bir gün FETÖ, bir gün gündemdeki popüler bir başlık üzerine akıl almaz ve hiçbir mantıksal tutarlılığı olmayan tezler ile bazen itiraflarla birlikte hayal dünyasını pazarlıyor.
“Ağır” meseleler ilgilenmediğinde Abdurrahman Dilipak’ın yazıları arasında Vatikan’ın kadrolu cinleri, Nostradamus’un kehanetleri ve Ümit Özat’ın puro içmesi gibi olağanüstü çeşitlilikte ve renklilikte konular da yer alıyor. İslam’da gelecekten haber verilemeyeceği çok kesin olarak ifade edilmişken ve kendince bu tür şeylerle FETÖ’nün uğraştığını söyledikten sonra paragraflarca kehanet yazan Dilipak meseleyi Vatikan’ın kadrolu cinlerine kadar da vardırıyor.
Öyle ki, FETÖ’yü bile her hastalıklı komplo teorisine inandığı için Adil Öksüz hakkında “Hipnozla hafızayı resetleyebilir. “Biyonik bir robot” haline getirebilirler. Nasıl olsa sildikleri hafızayı daha sonra tekrar yükleyebiliyorlar. Adam kendini “Mehdi” de ilan edebilir, eğer öyle bir yükleme yapmışlarsa.” diye yazarak sulandırabiliyor.
Mesela “Bir önceki devlet olarak 600 yıllık geçmişi olan bir ülkede 100 yıllık kaç marka var. Ziraat Bankası, Danıştay, Hacıbekir Lokumları, Vefa Bozası filan. Birilerinin bunun üzerinde düşünmesi gerek.” diye yazabiliyor. Markanın kapitalizme ait bir olgu olduğunu bilmediği veya bilmezden geldiği gibi bunun üzerinden bir de “bir gece de cahil bırakıldık” edebiyatını sürdürüyor.
Bunlar bir yana, gerçek konulara girdiğinde de başta İslamcılar olmak üzere tüm sağcılar gibi her zaman komünizm düşmalığını ve uyduruk komplo teorilerini yazmayı unutmadan neredeyse her kelimesi yalan veya yanlış olan bir hayali hikaye anlatıyor.
Hatta Marksistlere de Marx’ı elbette “din” üzerinden öğretmeye de kalkıyor. Yıllarca Amerikan emperyalizmiyle iş tutan dinci gericilik değilmiş gibi Marksistlerin Marx’ı doğru anlamak yerine, ABD’nin oyununa gelip, soğuk savaşta dindarları Marksizm’e karşı “Ehli kitap” propagandası ile yanlarına çekmelerine yardımcı olduklarını dahi söylüyor.
Dilipak için de diğerleri gibi bir kendisi ve seçtikleri var, bir de dünyanın geri kalanı. Herkese karşı tek başına bir hayal dünyası üzerine inşa edilen “Dilipak Türkiyesi”ne geliyor. AKP’nin kuruluş hikayesinde bıraktığımız yerden devam edersek Dilipak AKP’nin FETÖ’nün siyasi ayağı da değil easında kanadı olduğunu köşesine taşıyabiliyor. Pensilvanya yolcularının AKP Genel Merkezi’nde belirlendiğinden hangi iş adamının hangi gazeteye ne kadar reklam vereceği ya da hangi projeye kimin sponsor olacağına kadar AKP’liler tarafından belirlendiğini yazıyor. Hatta himmetlerin bile genel merkezden başlayarak parti kademelerinde hesaplanıp, ona göre listeler hazırlandığını dahi yazıyor. Ama bu itiraf niteliğindeki açıklamalara rağmen Erdoğan’ın FETÖ’nün üzerine yürüdüğünü de aynı yazıda iddia edebiliyor.
Siyasal İslamın allayıp pullayıp öne sürdüğü, bunca imkanla ortaya çıkartabildiği “hoşgörü ve diyalog aydını” Dilipak, tenceresi “Akit”e cuk oturan bir kapak kuşkusuz. Büyük projeleri bitince cinler, dünya derin devleti, “hümanoidler” ile başka projelere dalıyor.