Rusya emperyalist değil mi?
10-09-2017 11:50Emperyalist düzenin konumlanışı ve ilerlemesi üzerine bir tartışma yazısı
Zafer Aksel Çekiç
Emperyalist sistemin yaşadığı sorunlar ve özellikle ABD’nin 70 yıllık tartışmasız liderliğini sürdürmekte zorlanmaya başlaması, bu dönemde öne çıkan ülkelere ilginin artmasına neden oluyor. Rusya ise ABD ile dolaylı olarak da olsa askeri olarak karşı karşıya gelmekten çekinmeyen dış politikası ile dünyadaki ABD karşıtlığının ilgisini doğal olarak üzerinde topluyor.
Bu ilgi, emperyalist sistem içerisindeki tartışmalar ve sistemin geleceği açısından da sürekli bir tartışmanın kaynağını oluşturuyor. Özellikle Gürcistan ile başlayıp Ukrayna ve Suriye ile devam eden süreçte Rusya’nın ordusunu kullanmaktan çekinmemesi küresel ölçekli bir çatışma için beklentileri de besliyor.
Bu tartışmaların kuşkusuz en önemli ayağını Rusya’yı emperyalist sistemde konumlandırma arayışı oluşturuyor. Son tahlilde Sovyetler Birliği’nin ekonomik altyapısının üzerine inşa edilen Rusya’nın kapitalist bir ülke olarak emperyalist sistemin içerisinde yer aldığı tartışmasız olmalı. Bununla birlikte, ABD karşıtlığının veya en azından ABD’ye karşı denge arayışlarının zaman zaman dile getirdiği ölçüde bir alternatif ya da karşıt uç oluşturduğunu söylemek aynı ölçüde tartışmasız değil.
Bugün çok kutuplu bir dünyaya doğru gidildiğini söylemekte bir sakınca yok. Bununla birlikte ABD’nin liderliğini elinden kısa ve orta vadede alabilecek, dünyanın tamamında askeri olarak belirlediği politikaları gerektiğinde uygulatabilecek ve kapitalist üretimi belirleyebilecek bir gücün var olduğu iddialarına şüpheyle yaklaşmak gerektiği gibi bu anlamda ABD’nin bugünden gerçek bir rakibinin olduğunu söylemek de fazlasıyla abartılı olacaktır.
Hammadde ihracına dayalı ekonomi
Rusya satın alma gücü bakımından dünyanın 6. ve nominal olarak 12. büyük ekonomisi. Nüfusun yüzde 10’u tarım, yüzde 28’i sanayi ve yüzde 62’si hizmet sektöründe çalışırken bu sektörler ulusal gelire sırasıyla yüzde 4, 36 ve 60 oranlarında katkıda bulunuyor. Bununla birlikte, petrol ve gaz endüstrisi ulusal gelirin yüzde 16’sını, devlet bütçesinin yüzde 52’sini ve ihracatın yüzde 70’ini sağlıyor.
Bu sayılar Rusya’nın sanayileşmiş bir ülke olduğunu gösterirken ABD ve diğer emperyalist ülkelerden farklı olarak dünya ticaretindeki payının sanayi ürünlerinden sağlanmadığını ve yine bu ülkelerdeki gibi hizmet sektörüne kayışın henüz başında sayılabileceğini açıkça ortaya koyuyor.
Emtia fiyatlarının fazlasıyla yüksek olduğu 2000’li yıllarında başında büyük bir gelişim gösteren Rusya’nın fiyatlardaki düşüşle birlikte zorlandığı biliniyor. 2015 ve 2016 yılında yaşanan ekonomik durgunluktan çıkılsa da yine de diğer ülkelere nazaran ekonomik gücünün sınırları olduğu görülüyor.
Rusya’nın gücü nereden geliyor?
Bununla birlikte Rusya’nın Sovyetler Birliği’nden kalan teknolojik ve bilimsel gelişkinliğinin yanı sıra dünyada ABD’nin ardından gelen askeri gücü Rusya’yı ekonomik verilerin ötesinde bir güç haline getiriyor. Rusya ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci silah ihracatçısı konumunda. Dahası, emtia fiyatlarının yüksek seyrettiği dönemde askeri yatırımları ile hem nükleer silahlar açısından ABD’den daha modern ve güçlü silahlara sahip hem de yeni nesil silah teknolojileriyle ABD’yi geçmiş olmasa da önemli bir rekabet gücü geliştirmiş durumda.
Bu, aynı zamanda, ABD’nin Rusya ile olan ilişkilerinde sınırlarını belirleyen bir faktör olarak değerlendiriliyor. ABD’nin buna çözüm olarak önümüzdeki 30 yılda nükleer cephaneliğini yenilemek için 1,5 trilyon dolar harcayacağı bir program geliştirdiği not edilebilir.
Öte yandan, yine Sovyetler Birliği’nden kalan dış politika becerileri de eklendiğinde Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’deki askeri ve siyasi başarıların şaşırtıcı sayılmaması gerekiyor.
Yine de, ABD’nin küresel ölçekte kullanabildiği ordusuyla rakipsiz olduğunun altının çizilmesi gerekiyor. Rusya’nın ise, maliyetler de göz önüne alındığında, kendi yakın bölgesinde ABD’nin gücünü uzun süre daha dengeleyebilecek güç ve esneklikte olduğu kabul edilmeli.
Rusya emperyalist mi?
Rusya’nın emperyalist olup olmadığı sorusu esas olarak yanlış bir soru kabul edilmeli. Soğuk Savaş döneminin “süpergüç” kavramının etkisini sürdürdüğü ve “emperyalist” olmakla en azından benzer bir şekilde değerlendirildiği düşünülebilir. Bu anlamda, ABD hala bir “süpergüç” iken artık bu anlamda rakipsiz olduğunu, bununla birlikte bunun sonsuza kadar böyle gitmek zorunda olmadığı bir dünyada yaşadığımızı ifade etmek gerekiyor.
Bu anlamda, Rusya kapitalist bir ülke olarak emperyalist sistemin önemli bir parçası olmakla birlikte bir “süpergüç” elbette değil.
Yine emperyalist sistemin esas olarak Soğuk Savaş döneminde şekillenen bir yapısı var. Bu yapı Rusya ile görece zayıf bağlara sahip. Rusya ne NATO üyesi ne de Avrupa Birliği ile bir üyelik perspektifine sahip. Gelişkin sayılabilecek ilişkileri olsa da NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin Rusya’yı kuşatma politikasının yürütücüleri olduğunu tartışmaya gerek bulunmuyor.
Bu anlamda Rusya emperyalist sistemin bir parçası olduğu gibi merkezdeki ABD önderliğindeki blokun içine girememiş ve bağımsız bir emperyalist odak olma özelliğine sahip.
Öte yandan, bu anlamda kendisinden daha gelişkin ve “gelecek vaat eden” Çin ile belirli bir düzeyde ortaklık ve işbirliğine sahip olsa da bu ilişki düzeyi NATO ve Avrupa Birliği örneklerinin çok çok uzağında. İki ülkeyi öne çıkan özellikleriyle toplayan yaklaşımların eksik kaldığı temel nokta burası olduğu gibi esas olarak iki ülkenin toplamından da bugün için somutlanmış bir ABD alternatifi de çıkmayacaktır.
Tüm bu çerçevede, Rusya’nın kapitalist* bir ülke olduğu ancak sistemin bağımsız odaklarından biri olmakla birlikte bir kutup oluşturmasının mümkün olamayacağını söylemek yerinde olacaktır. Nitekim, Suriye örneğine bakıldığında ABD’den farklı olarak Suriye devletinin resmi davetiyle orada bulunması gibi uluslararası siyasete ve hukuka uygun adımlar atma üslubu da temelde Rusya’nın sınırlarını gösteriyor.
ABD ile savaş olasılıkları
Bu çerçevede bakıldığında ABD’nin ayağına dolanan tüm hallerine rağmen Rusya’nın ABD ile doğrudan bir çatışmaya girmekte bir çıkarının olmadığı söylenebilir. Emperyalist sistem içerisinde bugün birbirini az çok dengeleyen ABD ve İngiltere, Almanya ve Avrupa Birliği ile Çin ve Rusya odaklarının giderek daha öne çıkacağı ve belirginleşeceği öngörülebilir.
Ancak Rusya’dan tüm askeri gücüne rağmen bir ABD alternatifinin çıkması mümkün olmadığı gibi Almanya’dan tüm ekonomik üstünlüklerine rağmen ve Çin’den tüm yükselişine rağmen de bugün böyle alternatifler çıkmamaktadır.
Dolayısıyla Rusya’nın emperyalistliğini tartışırken dünya gerçeklerinden kopulmaması ve uzun vadeli projeksiyonların bugünden gerçekleşmiş gibi değerlendirilmemesi hep akılda tutulmalıdır.
DÜZELTME NOTU
* “Kapitalist” sözcüğü, yazının Sosyalist Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan halinde editoryal bir hata nedeniyle sehven “emperyalist” olarak basılmıştır.