Başkanlık Anayasası taslağı önceki gün itibariyle Meclis’e geldi ve tartışmalar toplusal alana da taşınmaya başladı.
İşin ilginç tarafı yine önceki gün MHP’li “muhalif” olduğu söylenen bir milletvekili AKP içerisinden birçok milletvekilinin Başkanlık Anayasası’na “hayır” diyeceklerini duyurdu.
Bunu görenler “haydi keşke öyle olsa” diyerek yaşamlarına devam ettiler.
CHP’liler ise benzeri bir şeyi MHP milletvekilleri için söylemekteler.
Hatta bu durumun bazı kişilerdeki karşılığı ise MHP’li milletvekillerinin cep telefonlarına mesaj atarak hayır oyu vermelerini istemeye kadar gerilemiş durumda.
Öyleyse Meclis muhalefetinden beklentiler yine yükseltiliyor demektir. Dolayısıyla MHP’lilerin AKP içerisinden, CHP’lilerin MHP içerisinden beklenti içerisinde olduğu bir silsile içerisindeyiz gibi görünüyor.
Başkanlığa karşı olanlar cenahında, Meclis’te CHP milletvekillerinin hayır oyu vereceğinden emin olmakla birlikte MHP ve AKP içerisinde büyük bir kırılma yaşanarak taslağın Meclis’ten geçmeyeceğine dair bazı görüşler de ifade ediliyor. HDP ise Meclis’te oy kullanmayacağını duyurdu. Bunun değerlendirmesini başka bir yazıya ya da sonraya bırakalım.
Öncelikle çok uzağa değil, sekiz dokuz ay öncesine gidelim isterseniz. Söylenenlere göre, AKP içerisindeki bir kesim milletvekili başka bazı oylamalarda, yanlış hatırlamıyorsam dokunulmazlık oylamalarında tersi oy kullanarak Türkiye’de büyük bir değişimin önünü açacaklardı.
O çok bahsedilen meşhur AKP’li milletvekilleri dokunulmazlık oylamasında hayır oyu kullanmadılar. Tersine bazı CHP milletvekilleri dokunulmazlık oylamasında “evet” dedi ve İkinci Cumhuriyet’i sağlamlaştırma adına önemli adımlardan biri daha atılmış oldu.
İşte bugün de yaşanan bunun benzeri.
Emekçilerin siyasete bakışları, umutları ve varsa mücadele azimleri sermaye devletinden, burjuva iktidarından ve onun aygıtlarından oluşan bir çembere hapsedilmiş durumda.
Pek tabii ki dokunulmazlıklar ile ilgili yasal düzenleme ile başkanlık anayasası dediğimiz şeyi aynı kefeye koyarak değerlendirmek mümkün değil. Yalnızca verili siyasi ortamdaki durumu betimlemek için bu örneği verdik.
Dolayısıyla esas tartışma noktası biraz önce bahsettiğimiz çemberin nasıl kırılacağına odaklanmak olmalı. Gerçek mücadele nasıl verilecek ve hangi araçlar kullanılacak temel soru bu gibi görünüyor.
Öncelikle daha önceki zamanlarda ifade ettiğimiz bir gerçeği tekrar ele almakta fayda bulunuyor. Türkiye’deki toplumsal mücadelelerin bir yerlerinde durmaya çalışan Türkiye solu açısında Başkanlık Anayasası’na karşı verilen mücadele bağımsız bir hatta dayanmak zorunda, bu en önemlisi…
Eğer bunu yapmazsanız, sosyal medya üzerinden CHP milletvekillerini takip edip durursunuz.
Bunu yapmıyorsanız, Ayhan Bilgen’in Meclis’teki oylamaya neden katılmadıklarını Twitter’da okuyup Facebook’ta tartışmaya başlarsınız.
Kendinizi biraz daha entellektüel görüyorsanız sosyal medyadan iki üç cümle siyasi yorum yazıp yanına bir de “Hayır” yazarsanız.
Eğer hiçbir şey yapamıyorsanız, sosyal medyada bir “Hayır” patlatıp, başkanlığa karşı mücadelede görevinizi yerine getirmiş olursunuz…
Şaka bir yana, çemberin kırılması için öncelikle bağımsız hattın kurulması gerekiyor dedik. Bunun hedefi bellidir. Başkanlık Anayasası’na dönük “Hayır” tavrının örgütlenmesi ve bu tavrın CHP ve/veya HDP’nin bir türevi ya da uzantısı olmaktan çıkartmak.
“Ama hayır cephesini CHP ve HDP ile kuramaz mıyız?” soruları gelecektir. Bu soruları geride bırakalım. Dün gece Meclis kulisinde Binali Yıldırım ile çay muhabbeti yapan Kılıçdaroğlu’nu ve “Hayır demenin dört türü vardır” diye cümleye başlayan eski Mazlum-Der Başkanı, bugünün HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen’i geride bıraktığımız gibi…
Dolayısıyla bu örgütlenme kendi bağımsız hattını kurarken aynı zamanda ise çok gerçek olmalıdır. Emekçilere değmeli, onları örgütlenmeye ve örgütlemeye katmalı, halk için umut olmalı ve harekete geçirmelidir. CHP’lisinden, Kürt emekçisine; metal işçsisinden, lise öğrencilerine kadar.
Bugün toplumsal alanda tüm meşru örgütlenme kanalları “Başkanlığa Hayır” tavrına örgütlenmeli ve dalga dalga yayılması için uğraş verilmelidir.
Tüm bunlarla birlikte dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, Türkiye’nin dış politika üzerinden şekillendirdiği başlıkların ve Kürt meselesinin olası bir referandumdan önce devreye sokulabilmesi ihtimalidir.
Geçtiğimiz hafta Mart ve Nisan aylarında Kandil ve Rojava’ya müdahale yapılacağının telaffuz edilmesinin bu süreçler ile bağlantılı olduğunu, ABD’nin desteği, onayı ve yönlendirmesi ile Fırat Kalkanı Harekatı’nın devam ettiğini unutmamak gerekiyor. Üzerine bir de Türkiye’nin bundan birkaç gün öncesinde Irak yönetimi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile Amerikancı bir eksende yan yana gelip anlaşma görüntüsü verdiklerini ve geleceğe dönük bazı sözler ettiklerini unutmayalım.
Dolayısıyla içeride milliyetçiliğin yükseltilerek olası bir referanduma gidilmesi mümkün görünmektedir…
Bombalarla ve terör saldırıları ile şekillendirilen Türkiye’de sermaye devleti ve gerici iktidarın sahipleri, bir de bölgesel savaşta Türkiye’nin rolü üzerinden memleketin iç siyasetinin belirlendiği bir iklimde Başkanlık Anayasasını geçirmek istemektedirler.
Buna karşı sosyal medyadan tepki koymak ya da hayır tavrını beyan etmek önemsiz bir şey değil. Ancak gerçek hayat ne yazık ki sosyal medyadan ibaret değil…
İşte o yüzden diktatörlük rejimine karşı sokakta, okulda, işyerinde daha doğrusu hayatın var olduğu her yerde büyük bir örgütlenmeyi ortaya çıkartmaya hazır mıyız?
Hazırsak, gereğini yapalım…
Memleketin geleceği için bu büyük örgütlenmeyi başlatalım…
Bu haber en son değiştirildi 12 Ocak 2017 11:26 11:26
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…