FOTO RÖPORTAJ | Türkü söyler gibi mücadele eden bir yapıcının hikâyesi

Alev Doğan Metroya yetişmeye çalışıyorum. Her adımımı attığımda başka bir inşaat şantiyesi. Bunlar Mücahit’in yaptığı ama kapısından dahi giremediği plazalar. Ve evet Mücahit bir inşaat işçisi ve benim taahhüt ettiğim saatte bu röportajı gerçekleştirmek için taahhüt ettiğim yerde olmam gerek. Çünkü Mücahit’in zamanı dar. Çünkü Mücahit’in zamanına da, emeğine de ihtiyacı var kapitalizmin. Onu sömürmezse... View Article

FOTO RÖPORTAJ | Türkü söyler gibi mücadele eden bir yapıcının hikâyesi

Alev Doğan

Metroya yetişmeye çalışıyorum. Her adımımı attığımda başka bir inşaat şantiyesi. Bunlar Mücahit’in yaptığı ama kapısından dahi giremediği plazalar. Ve evet Mücahit bir inşaat işçisi ve benim taahhüt ettiğim saatte bu röportajı gerçekleştirmek için taahhüt ettiğim yerde olmam gerek. Çünkü Mücahit’in zamanı dar. Çünkü Mücahit’in zamanına da, emeğine de ihtiyacı var kapitalizmin. Onu sömürmezse ayakta kalamaz çünkü. Zaman az ama mesafe uzun; 1 saatte Göztepe’den, Atatürk Havalimanı’na gitmem gerekiyor. 5 dakika gecikme ile varıyorum Havalimanı’na…

foto_1

Mücahit; “metro çıkışında bir market göreceksiniz, onun çaprazındaki asansörlere binin, 2. kata çıkın, ben sizi alacağım” diyor telefonda. Biraz zor olsa da asansörlerin yerini buluyorum. Gözüme karınca sürüsü gibi gözüken insanların arasından sıyrılıp asansöre biniyorum. 2. Kata adımımı atar atmaz, karşılıyor beni Mücahit. Ellerimi uzatıyorum tokalaşmak için, “toz içindeyim” diye uyarıyor beni.

foto_2

Çalıştığı yere doğru yönelirken, konuşma hazırlamadığını söylüyor. Rahat ol diyorum, senin hayatından bahsedeceğiz. Gülümsüyor. Hanım’dan ablaya terfi ediyorum. Bu sefer de ben rahatlıyorum.

foto_3

Mücahit 22 yaşında. Hatay’lı. 14 yaşından beri inşaatlarda çalışıyor. 3-4 yıldır da İstanbul’da. Ekskavatör teknikerliği yapıyor. Tam yedi kardeşler. Burada ablasının yanında kalıyor. Kendi okumamış ama bahsederken gözlerinin parladığı yeğenleri için “onların okuması için elimden geleni yaparım” diyor.

foto_4

Fotoğraf makinesini çantamdan çıkarttığım anda, biraz çekiniyor. Sonra yavaş yavaş alışıyor. “Çok fotojeniksin” dediğimde gülümsüyor. Gerçekten iyi fotoğraf veriyor Mücahit. Bir yandan da anlatıyor.

foto_5

Yönetim kurulunda yer aldığı İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası’ndan (İYİ – SEN) bahsediyor. “Kölesi haline getirildiğimiz bu düzen çıkışsız değildir. Aynı kaderi paylaştığımız milyonlarca işçinin örgütlenmesi, yan yana gelmesi, dayanışması, sözünü söylemesi, mücadele etmesi her şeyi değiştirecektir.İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası, biz inşaat işçilerinin şantiyelerde mahkum edildiği bu karanlık düzeni yıkmak için kuruldu.” diye tarif ediyor mücadelesini.

foto_6

Umutlu, çok umutlu. “Bizim derdimiz sermaye düzeniyle” diyor. Bir akrabası geliyor aklına, “Çocuklarının geçimini sağlamak için yurtdışına gitti çalışmaya, iş cinayetinde hayatını kaybetti. Bu bile bu düzenle bir derdimiz olması için yeterli” diye ifade ediyor derdini.

foto_7

Rapçi olduğundan bahsediyor. “Rapçiler genel olarak ırkçı, gerici olmuyorlar mı?” diye cahilce bir soru sorunca, “Rap isyandır abla, bu ülkede ne doğru ki, rapi doğru anlasınlar” diye uyarıyor beni. “Bakma sen tarikatçi Sagapo Kajmer’e, gerçek rap Norm Ender ve Tupac Shakur gibi isimlerdir” diye ekliyor.

Konu müzik olunca benim de ilgim dağılıyor. Norm Ender İzmirliymiş mesela, sonra Mücahit’in bahsettiği başka isimler de var, yine İzmirli… İzmir’de rap kültürünün bu kadar gelişmiş olmasına şaşırarak bunu biraz da İzmir’in yaşaması daha rahat bir şehir olmasına bağlıyorum.

foto_8

Peki İstanbul diye soruyorum. İstanbul’u 20 milyonluk bir şantiye olarak tarif ediyor. İnsanların mutsuz ve öfkeli olduğundan bahsediyor ve ekliyor “Nefretlerini bize değil bu düzene yöneltseler bir sorun kalmayacak”

foto_9

İnşaat sektörünün, taşeronlaşmanın cenneti haline geldiğinden söz ediyor. “Kalıpçı, demirci, sıvacı ya da elektrikçi, hiç fark etmiyor, inşaatların hangi aşamasında çalışıyor olursak olalım ölüyoruz” diye ekliyor. Ölüm nedenleri kayıtlara yüksekten düşme, elektrik çarpması, zehirlenme, yangın diye yazılsa da, asıl nedenin patronların kar hırsı olduğunu belirtiyor.

foto_10

“Bizler, yıllardır onca binayı örüyor, kapısından dahi giremeyeceğimiz plazaları, alışveriş merkezlerini yapıyoruz. Bunu yapabilen, en güçlü dayanışmayı da örer, en güçlü örgütlenmeyi de yapar” diyerek, sınıf kardeşlerini İyi-Sen’de örgütlenmeye çağırıyor.

Sayısı iki milyonu bulan inşaat işçisinin örgütsüzlüğünün, işçi düşmanlarına cesaret verdiğini ve sömürünün katlanarak devam ettiğini ekliyor.

“Örgütlenmek şart” diyor.

foto_11

Sonra ailesinden konu açılıyor. Kendisi gibi inşaat işçisi olan abisinden, ablalarından, yeğenlerinden, Alzheimer’ı yüzde 85 ilerleyen ve kendisini unutmadan yanına gitmek istediği babasından.

foto_12

Yapı türkü söyler gibi yapılmasa da, Mücahit güzel bir türkü tutturmuş gibi anlatıyor mücadelesini.

Ne diyeyim bana da umut oluyor bu genç işçi.

Beni kendime getiriyor.

foto_13

Konuştukça, sohbet koyulaşıyor. Ama hem Mücahit’in hem de benim zamanım az. Kesmek zorunda kalıyoruz sohbeti. Biraz mahcup “iyi konuşamadım sanırım” diye özür diliyor.

foto_14

“Endişelenme, okuyunca ne kadar güzel konuştuğunu anlayacaksın” diye teskin ediyorum onu. Beni asansörlere bırakmak için yürürken, bu sefer de ben gazeteciliğin zorluklarından yakınıyorum. İlgiyle dinliyor. Kendi hayallerinden bahsediyor.

foto_15

Ayrılırken “kendine dikkat et” diye tembihliyorum…Gülümsüyor ve ekliyor; “Asıl sen dikkat et kendine abla”

foto_16