AKP, 14 Ağustos 2001’de kendi tabirleri ile hizmet sevdalılarının öncülüğünü yaptığı ve Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı şiarı ile kuruldu. Kurulmasından kısa bir süre sonra girdiği seçimlerde, Erdoğan’ın siyaset yasağı CHP sayesinde delinerek hükümet oldu.
12 Eylül’ün çocuğu olarak ANAP modelinde bütün eğilimleri birleştirdiği iddiası ile yola çıktılar.
Kısa kuruluş hikayeleri böyle. Bizzat ABD emperyalizminden onay ve destek alındı, ülkenin dönüşüm(siz karşı-devrim olarak okuyun) süreci başladı.
Kuruluşundan kısa bir süre sonra yol kazası geçirdi, 1 Mart Tezkeresi Meclis’ten geçmedi, emperyalizm Irak’ı işgal etmekte biraz gecikti. Buna rağmen kendisini ülkenin içinde “mağdur, elitlerin yıllardır baskıladığı milletin temsilcisi” olarak gösterdi. Dışarıda ise aslan kesildi, kendisini BOP eş başkanı ilan etti.
2002-2007 arası mağduru oynadı. Yoksulların, siyaset kurumundan itilen dindar kesimin temsilciliğini üstlendiğini iddia etti. Akıllar da hep aynı sorular vardı: Milli Görüş’ten gelen bu hareketin gizli bir ajandası var mıydı? Gömlek gerçekten değişmiş miydi?
2007 sonrası AKP-FETÖ ortaklığı operasyona başladı, hukuk bunun önemli bir ayağı olarak kullanıldı. Cadı kazanı, özellikle vesayetçi-diktatör olarak adlandırılan orduya, ardından üniversite ve bürokrasiye doğru uzandı. Ergenekon süreci büyük bir ideolojik saldırı ile yürütüldü.
FETÖ ortaklığının tavan yaptığı ve esasında HSYK’yı ele geçirme referandumu olan 2010 yılında libarallerin ve sol-liberallerin desteğini aldı. 12 Eylül’ün çocuğu, darbe ve darbe anayasası ile hesaplaşma çağrısı yapıyor, Cemaat ölülere bile oy kullandırıyordu.
Stratejik Derinlik ile ortaya konan “Yeni Osmanlı” projesi hem toplumun gericileştirilmesi, hem de emperyalizmin Arap Baharı aldatmacasına payandalık yapmaya yaradı.
Tutmadı. Arap Baharı kanlı bir sürece dönüştü, emperyalizm önce Suriye, ardından İran olmak üzere yönetimlerini, toprak bütünlüğünü değiştirmek istediği ülkeleri tam boy hedef haline getirdi. AKP kendine aşırı misyon yükledi ve tökezledi. Ülkede cumhuriyetçi damarın Cumhuriyet Mitingleri’nden sonra daha solda ve daha radikal duruşu olan Gezi Direnişini ortaya çıktı.
Halk hareketinin enerjisinin hedefsiz kalması, sandığa bağlanma çabası, harekete daha sağ alternatiflerle yaklaşan sosyal demokrasi, işçi sınıfının rengini çalamaması gibi faktörler AKP’nin bu krizi de en azından ülke içinde aşmasına yardımcı oldu.
Her kırılmanın ve dönemecin kalıcı izler bıraktığı yasasını unutmadan bu değerlendirmeleri yapıyoruz.
Ilımlı İslam projesi denendi, tutmadı. Ülkemiz kan gölüne döndü. Bombalı katliamlar, kafa kesme görüntüleri, kadınların yeniden köleleştirilmesi gerçeğini hep birlikte yaşadık. Ilımlı İslam projesinin iki sonucu vardır: Birincisi IŞİD, bir diğeri 15 Temmuz Amerikancı FETÖ darbesi.
Evet artık cumhuriyet yıkılmış, devletin ideolojik kodları Rabiacılık olarak tayin edilmiştir. Dünyanın terörist olarak ilan ettiği İhvan ülkemizde iktidardır.
Başkanlık Rejimi, otoriterleşme ve faşizan uygulamalar ile AKP yapısal olarak uyumludur çünkü bugün sermaye sınıfının ve emperyalizmin ihtiyacı bunlardır.
O zaman doğru soruları soralım ve artık yanılmayalım.
AKP kendi iç sorunlarından dolayı mı çözülecek ve iktidardan uzaklaşacaktır?
AKP emperyalizmin alternatif lider ve kadrolara yönelmesinden dolayı mı çözülecek ve iktidardan uzaklaşacaktır?
AKP geleneksel sermaye sınıfının, geleneksel Türkiye’ye dönme isteğinden dolayı mı üstü çizilip iktidardan uzaklaşacaktır?
Eğer AKP’nin ve Siyasal İslamcılığın tarihini aklımızdan çıkarmadığımız müddetçe bu soruların sadece bir tuzak olduğunu bilincimize çıkarabiliriz.
Bir ülkede arayış solun değil de düzen güçlerinin arayışı ise emin olalım her türlü şiddetli kriz aşılacak ve yola devam edilecektir.
Ülkemiz felaketin eşiğinden çöküşe doğru gitmektedir. Bu bir rejim tartışmasıdır ve bu tartışma-arayış düzeni aşacaktır, aşmalıdır.
Yeni bir Cumhuriyet gericilerin tarihini unutmadan, onunla hesaplaşarak ve düzenin dışında kurulacaktır.