“Türkiye’de sermaye sınıfının ve emperyalizmin başında olduğu 16 yıllık dönüşüm bir anda ortaya çıkmadığı gibi, sosyal mücadelelerin ürünleri ortaya çıkmadan mantıki sonuçları ortadan kaldırılamaz. Bu sosyal mücadele, dar anlamıyla ekonomik mücadele anlamında olmamak kaydıyla, derin bir sınıfsal farklılığa ve siyasi programa sahip olmak zorundadır. Böylesi bir program adlı adınca soldur ve sosyalizme açılan bir pencereyi temsil etmektedir.”
Lev Nikolyayeviç Tolstoy, yalnızca yaşadığı çağın değil aynı zamanda insanlık tarihinin de ender bulunan edebi yeteneklerine sahip bir anlatıcıydı. Kendi döneminde yazdıklarıyla tek bir ülkenin çehresini anlatmakla kalmamış, aynı zamanda insanların içindeki çelişkili konumları da eşsiz bir biçimde anlatarak kendinden sonraki kuşağa da ilham vermişti. Bu ilham, Tolstoy’un bizzat kendisinin dahi anlayamadığı, hatta çözümlemesiyle dahi yetersiz bir mevzide yer aldığı bir dönemde dahi yazınıyla “Rus Devrimi’nin aynası” olmayı başarmıştı.
Tolstoy’u Lenin tarafından 1908 yılında Rus Devrimi’nin aynası olarak nitelendirmesine iten şey; gerçekliği olduğu gibi yansıtmasa dahi, içinde bulunulan sürecin çelişkili karakterini kendinde taşımasından ötürüydü.[1] Tolstoy, insanların sefaletini, düzenin çürümüşlüğünü resmettiği gibi; öneri olarak getirdiği “ahlaki çözümler” ile kendi bulunduğu sınıfın da “çeliş- kilerini” ortaya koyuyordu. Bu anlamıyla Tolstoy içinde bulunan durumun aynası konumundaydı.
Bugün de Türkiye bir “çelişkiler diyarı” olarak siyasetinin aynasında benzer bir biçimde zahiri görüntüleri yansıtıyor. Türkiye siyaseti bir yandan geçmişin biriktirdiği sorunları çözümsüzlük noktasına taşırken, diğer yandan olmayan çözümleri “kendi” adına olurmuş gibi göstermek konusunda pek bir maharetli davranıyor. Her biri düzenin tilmizleri olan koronun oluşturduğu “siyasetçi yığını” bu çelişkiler diyarının aynasında Türkiye’yi yansıtıyorlar.
Siyaset aynasının gösterdiği Türkiye şimdi bir seçimlere hazırlanırken, bu seçimlerde “çözüm nerede?” sorusuna cevap üretiyor. Üretilen cevabın büyük bir çoğunluğu da esasen biriken sorunların çözümüne değil, “bu düzen sorunsuz nasıl devam eder” mantığına dayanmakta. Böyle bir mantık, geçmiş dönemlerden ders almadığı gibi, siyaseti dört işlem hesabına, kaba bir sosyolojik okumaya doğru daraltıyor. Hâlbuki “dört işlem” her zaman uygun cevabı bulmaya yetmeyebilir.
Dört işlem hesabı bugünkü siyaset arenasında “ittifakları” doğurmuş durumda. Her biri aynı sınıfın siyasi programını yansıtan onlarca farklı siyasi parti, bugünkü seçim tablosunu oluştururken, ülkenin yaşadığı 16 yıllık dönüşümün oturması için uğraşıyor. AKP’nin düzende yarattığı dönüşümün toplum nezdinde yarattığı ağır tahribat “etki-tepki yasası” gereğince sonuçlarını doğururken, bu sonuçların dar bir matematik hesabına ve dört köşeli bir seçim sandığına sığması beklenebilir mi?
Düzen açısından “evet”, ancak emekçiler açısından cevabı “hayır” olan bir sorudur bu. Düzenin sağlı-sollu unsurları, her türden muhalifi, incelikli birer çizgi izleseler bile sonucunda bugünkü dönüşümün karşısında çaresizlerdir. Siyaset aynasının yansıttığı çelişkilerin dört işlem matematiği ile çözülmeye çalışılması da kendi dar çerçevesinde kalmak zorundadır.
Bu anlamıyla Türkiye siyasetinin aynası, Tolstoy’un yansıttığından bile daha beter bir durumdadır.
Çelişkili siyasetin derin sularında boğulmamak için ise bugün başka bir çizginin şekillenmesi gerekiyor. Bir kere her şeyin başına şu gerçeği yazmamız gerekli; 16 yıldır yaşanılanlar arızi bir dönemin ürünü değildir. Yaşanılan dönüşüm basit değil ve sonuçları itibariyle “geriye doğru” döndürülemez. Dönüşüme neden olan makinenin baştan aşağı kırılıp atılması ve yenisiyle değiştirilmesi şart.
Makinenin yenisiyle değiştirilmesi için ise dönüşümün oluşumunu anlamak gerekli. Türkiye’de sermaye sınıfının ve emperyalizmin başında olduğu 16 yıllık dönüşüm bir anda ortaya çıkmadığı gibi, sosyal mücadelelerin ürünleri ortaya çıkmadan mantıki sonuçları ortadan kaldırılamaz. Bu sosyal mücadele, dar anlamıyla ekonomik mücadele anlamında olmamak kaydıyla, derin bir sınıfsal farklılığa ve siyasi programa sahip olmak zorundadır. Böylesi bir program adlı adınca soldur ve sosyalizme açılan bir pencereyi temsil etmektedir.
Bu temsilin bugünkü anlamıyla dar, etkisiz ve sonuç alıcı bir etki yaratmayacağına dair inanç ise iki nedene dayanmaktadır. Birincisi sosyal anlamıyla güçsüz sınıfsal bağlara sahip olunmasından, ikincisi ise zayıf bir fikri düzeye sahip olunmasından kaynaklanıyor. İlk neden her türden düzen muhalefetine eklemlenmeye, ikinci neden ise ezber düzeyinde siyasi çözümlemeye neden oluyor.
“TAMAM” DERKEN UNUTULAN
Hâlbuki ne emekçi halk bu tabloya mahkûm değil, ne de sol bu denli malul değil. Emekçilerin biriken sorunları- na karşı “tamam” diyerek iktidarı uyarmasının ikirciksiz bir düzen karşıtlığına, örgütlü bir siyasal mücadeleye dönüştüğü ölçüde gerçeğe dönüşme olası- lığı vardır. Aksi takdirde sanal dünyanın tepkileri ile sınırlı bir siyaset aynasının gösterdikleriyle avunulur.
Bugün solun önünde duran ödev, kendini bu düzlemde yeniden üretmesidir. Emekçilere dayanan, emperyalizmden tam boy kopuşu savunan, gericiliğe karşı aydınlık bir Türkiye mücadelesini kendi havuzuna dolduran bir sol emekçilerin hayallerini sandığa sığdırmaz. Sol, bu ülkenin ayrık otu olarak değil, buğday başağı olarak sıyrılmak zorundadır.
Onun için tam da 24 Haziran sürecinde “Tamamsa, bu düzeni değiştir” diyen ve sosyalizmi ikirciksiz bir biçimde öne çıkartan bir siyasal çizginin kendini belli etmesi gerekiyor. Şu ya da bu rüzgarda eğilip bükülen değil, toprağa kök salmış bir şekilde fırtınaya set çeken bir sol ancak ilerisi için umut yaratabilir ve sınıfsal konumlanışları değiştirebilir. Aksi halde faşist artıklarından, gerici reislerden, NATO’cu siyasetçilerden medet umulmak zorunda kalınır ki; 2014’ten bu yana tekrar eden tablo değişmeden yoluna devam eder. Solun bu seçimi yapması ve emek- çilerin temsiliyetini üstlenmek üzere çetin bir mücadeleyi örmesi gerekiyor. Başkasının paltolarının altına saklanan değil, kendi paltosunu üstüne geçiren bir sol, siyasetin dört işlemden büyük olduğunu da gösterecektir.
Not:
[1] Lenin’in Tolstoy’un 80.yaş günü nedeniyle kaleme aldığı yazıda Rus Devriminin ilk raundu olan 1905 yenilgiyle sonuçlanmış ve ülke kısa süreli bir karşı-devrim dönemine girmişti.
***
PUSULA | SOLUN SEÇİM SINAVI: DEVRİMCİLİK VE REFORMİZM
Devrimci siyaset dört işleme sığar mı?
Bu haber en son değiştirildi 9 Haziran 2018 02:19 02:19
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…