Abdülhamid'i öven Erdoğan: Birileri ısrarla bu ülkenin tarihini 1923’ten başlatmaya çalışıyor
Erdoğan, oldukça baskıcı bir yönetim şekline sahip olan ve döktüğü kan sebebiyle "Kızıl Sultan" olarak da anılan Abdülhamid dönemini överek, ülke tarihimizin de Cumhuriyet ile başlamadığını iddia etti.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Vefatının 100. Yılında Sultan Abdülhamid’i anlamak” adlı programa katılarak burada bir konuşma yaptı. Konuşmasında, oldukça baskıcı bir yönetim şekline sahip olan ve döktüğü kan sebebiyle “Kızıl Sultan” olarak da anılan Abdülhamid dönemini öven Erdoğan, ülke tarihimizin de Cumhuriyet ile başlamadığını iddia etti.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kurduğu 2. Abdülhamid Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin açılışında konuşan Erdoğan, Abdülhamid’i “’36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü” diye niteleyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Taht-ı Osmani’de 33 yıl boyunca hükümdarlık yapmış, Devlet-i Ali’nin en zor, en sancılı yıllarına şahitlik etmiş Sultan Abdülhamid gibi abidevi bir şahsiyetin hayatını birkaç sunuma, fotoğrafa veya hatırata sığdırmamız, elbette mümkün değildir. Burada hocalarımız tarafından dile getirilen her husus, ayrıca incelenmeyi, kapsamlı bir şekilde ele alınmayı ziyadesiyle hak ediyor. Bu anma merasiminin inşallah önümüzdeki süreçte derinlikli, kapsamlı ve objektif çalışmalara, seminer ve sempozyumlara ilham kaynağı olacağına inanıyorum. Zira şu gerçekle hepimiz, çoğu zaman içimiz acıyarak da olsa yüzleşmek zorunda kalıyoruz.
Sultan Abdülhamid karalanmaya çalışılmıştır
İlber Ortaylı hocamızın ifadesiyle ‘dünyanın son hükümdarı, son evrensel imparatoru’ olarak kendi dönemine damgasını vurmuş olan Sultan Abdülhamid ne yazık ki ülkemizde uzun yıllar görmezden gelinmiş, ihmal edilmiş, hatta karalanmaya çalışılmıştır. Sultan 2. Abdülhamid, Türk düşünce hayatını esir alan katı ideolojik kutuplaşmanın en büyük kurbanlarından biridir. Üstüne yapılan onca tartışmaya rağmen hayatı, mirası, karakteri, eserleri, cumhuriyet dönemine olan etkisi en az bilinen hükümdar hiç şüphesiz Sultan Abdülhamid Han’dır. Her biri kendi alanlarının zirvesi olan hocalarımız konuşmaları ile ufkumuzu açtılar. Diplomasiden, Kudüs meselesine, Sultan’ın kişisel özelliklerinden sürgün yıllarına kadar Sultan Abdülhamit’e ışık tuttular.
Öyle ki ders kitaplarında adı ‘Kızıl Sultan’ olarak dahi geçirilebilmiştir. Bu ülkenin çoğu aydının, yazarının, akademisyen ve tarihçisinin gözünde kendisi sözüm ona 33 yıllık istibdat rejiminin başıdır. Kimi siyasetçilere göre Sultan, Gazi Mustafa Kemal’in karşıtı, cumhuriyet rejiminin ötekisidir. Uzun yıllar Sultan Abdülhamid’e hakaret etmek, onun mirasını yok saymak, cumhuriyete bağlılıkla adeta özdeş hale getirilmiştir. Sultan’ın hakkını teslim edecek birkaç tespit bile bunların gözünde sizi cumhuriyet düşmanı yapmaya yeter de artar bile. Hiç kimsenin bu kalıpların dışına çıkmasına da tahammül edilmemiştir. Sultan Abdülhamid’e hakaret özgürlüğünün alabildiğine geniş olduğu bu dönemde, Üstad Necip Fazıl gibi şahsiyetler ise eserlerinden, yazılarından ve yayınlarından dolayı mahkum olmuştur. Nerede? Bu ülkede.
Birileri ısrarla bu ülkenin tarihini 1923’ten başlatmaya çalışıyor
Birileri ısrarla bu ülkenin tarihini 1923’ten başlatmaya çalışıyor. Birileri inatla bizi, köklerimizden, kadim değerlerimizden koparmaya gayret ediyor. İçinde ana muhalefet partisinin başındaki zatın da olduğu bir çevre, cumhuriyete bağlılık kriteri olarak halen ecdat düşmanlığını esas alıyor. Bunlara göre Türkiye Cumhuriyeti, köksüz, tarihsiz, nevzuhur bir devlettir. Sadece coğrafyamızdaki varlığımız açısından baksak dahi ne Selçukluların ne de 6 asır boyunca cihana nizam vermiş Osmanlı’nın cumhuriyete tevarüs ettiği bir şey olmadığını öne sürüyorlar. Yine bunların nazarında, Osmanlı padişahları da lüks, şatafat, israf ve sefahat içinde yaşayan müsrif, basiretsiz şahsiyetlerdir. İşte bu şekilde ülkemiz yıllarca kimi Batılı ve Batılı zihniyetli kişilerin tamamen yanlış, yalan ve hatta husumet ürünü anlatımlarını kendi tarihimiz olarak gören bir zihniyetin pençesinde kıvranmıştır.
Bizler tarihimizle gurur duyuyoruz
Geçmişleri birkaç yüzyıl olan veya birkaç yüzyılı aşmayan ülkelerin ve toplumların kendilerine görkemli bir tarih inşa etme gayretlerinin sebebi işte budur. Biz ise zaten var olan binlerce yıllık geçmişimize sahip çıkmıyoruz. Bilhassa bu topraklardaki bin yıllık varlığımızın hiçbir dönemini yok sayamaz, görmezden gelemeyiz. Biz birileri gibi tarihimize yüz çevirenlerden olamayız. Biz tarihimize seçici bir anlayışla yaklaşanlardan da olamayız. Tarihe seçici bakmak, hele hele belli dönemleri ideolojinin o dar kalıplarına hapsetmek, kişinin kendisine ve milletine yapabileceği en büyük ihanettir. Şüphesiz tüm milletlerin tarihlerinde şanlı zaferler yanında hezimetler, yıkımlar, kan ve gözyaşıyla yoğurulmuş dönemler, hadiseler de vardır. Çünkü bir milleti var kılan, ona hafıza ve karakter kazandıran olayların bütünüdür. Bizler, hiçbir ayrım yapmadan tarihimizle iftihar ediyor, gurur duyuyoruz ve bu tarih her milletin yazdığı ve yazabileceği tarih değildir. Hamdolsun ki böyle bir tarihe sahibiz.
Osmanlı ile Cumhuriyeti birbirlerinin zıttı olarak görmemeliyiz
Her fırsatta hatırladığımız Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Kökü mazide olan atiyiz.’ tespiti bizim en önemli referans kaynağımızdır. Meseleye tarihimizin bir dönemini diğerinin karşısına dikmeden binlerce yılı bir asra sığdırma gafletine düşmeden yaklaşmamız gerekiyor. Ancak artık Osmanlı ile cumhuriyeti birbirlerinin zıttı dönemler olarak görmekten vazgeçmeliyiz ki az önce İlber Hoca son noktayı koyarken gayet güzel koydu. Gerçekten Osmanlı’nın cumhuriyetle barışmasıdır Sultan Abdülhamid. Artık Osmanlı ile Cumhuriyeti birbirlerinin zıttı olarak görmemeliyiz.
Elbette sınırlar, yönetim biçimleri, yönetime esas belgeler değişmiştir ama öz aynıdır. Ruh aynıdır. Hatta kurumların pek çoğu aynıdır. Bu bakımdan Sultan Abdülhamid’i de devletimizin son 150 yılına damgasını vuran en önemli en vizyoner en stratejik zihne sahip şahsiyetlerden biri olarak görüyoruz. Sultan’ın ufkunun, hayallerinin ve projelerinin Yıldız Sarayı duvarlarının çok ötesinde olduğunu artık hepimiz gayet iyi biliyoruz. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. İşte buyurun, eser ortada.
Milletimizin gönlünde böylesine müstesna bir makama sahip olan Sultan II. Abdülhamid’e artık yeminli düşmanlarının kalıplarından bakmaktan herkesin vazgeçmesi gerekir. 33 yıllık hükümranlığı boyunca ayağına bastıklarının iftira ve yalanları üzerinden ona bühtan edenlerin devri artık kapanmıştır. Tarihi hakikatleri kabul etmek yerine onu kendi ideolojisine göre yeniden yazma teşebbüsleri artık başarısızlığa uğramıştır. Sultan II. Abdülhamid’e ve mirasına tarafsız, önyargısız ve ahlaklı bir şekilde yaklaşabilenler için ortada gerçekten göz kamaştırıcı bir hazine vardır.”